Hayat ne güzel sürprizlerle dolu… Olmayacak denen şeyler bir anda oluyor. Mesela biri bir gün İhsan Dede'yle sohbet edeceksin dese asla inanmazdım, ta ki bugüne kadar… İhsan Dede bu sabah Ali'nin ısrarı üzerine bize kahvaltıya geldi. Ama nasıl bir değişimle anlatamam… Bizim sinirli, inatçı ve geçimsiz İhsan Dede gitti, yerine bambaşka, tatlı mı tatlı bir dede geldi. Ali'ye göre İhsan Dede, zaten çok eğlenceli biriymiş; ama biz görmesini bilememişiz. İtiraf etmeliyim ki bugün onu yakından tanıyınca ben de sevdim, çünkü İhsan Dede'nin misafir olduğu pazar kahvaltısı şimdiye kadar en çok güldüğüm kahvaltılardan biri oldu. Bunda Ali'nin payı da tabii ki büyüktü.
Geçen haftadan beri Ali ile İhsan Dede arasındaki arkadaşlık daha da bir arttı. Kardeşim, neredeyse her gün okuldan sonra birkaç saatini İhsan Dede'ye ayırıyor. Bugün öğrendik ki bu kadar hevesle gitmesinin gerçekten çok haklı sebepleri varmış. Meğer bu muhteşem ikili beraber ne de çok eğleniyorlarmış.
Ali'nin geçen akşam eve gelirken üstü başı kirlenmiş, toz toprak içindeydi. Önce bunun nedeninden başladılar anlatmaya. Bu durum kardeşimin yaramazlığının eseriymiş. İhsan Dede, bu anı öyle tatlı, öyle gerçekçi anlatıyordu ki daha hikaye bitmeden hepimiz gülmeye başladık. Meğer Ali, İhsan Dede'nin güzel sesli horozuna kartondan çok yüksek bir sahne yapmış, horozu da oraya çıkarıp öttürmek için öyle bir kovalamış ki sonunda sinirlenen hayvan Ali'ye saldırmış, korkudan kaçan kardeşim koşarken yokuştan aşağı çok kötü yuvarlanmış. Ali'nin bu halini hayal ederken artık kendimi tutamadan kahkahalara boğulmuştum. Buna bozulan kardeşimin ise her zamanki gibi geçerli bir açıklaması vardı:
'Güzel sesli horoz, öterken daha rahat etsin, sesi herkese duyulsun istedim; ama o istemedi, napalım?' dedi.
Kardeşimin bize hiç anlatmadığı komik oyun anılarını İhsan Dede'nin ağzından dinlemeye devam ediyorduk. Bir gün bahçede toprakla oynarken havuz yapmaya karar veren Ali, küçük bir çukur kazmış. İçine doldurduğu suyla da güya gemilerini yüzdürecekmiş, bu oyun için pek heveslenen Ali, tam beş kez hortumla çukuru doldurmuş; ama her seferinde çeşmeyi kapatıp gelene kadar çukurda hiç su kalmıyormuş. Sonunda bulduğu bir poşetle tüm çukuru kapatmış; ama bu da çare olmamış ve başlamış bağırmaya:
- Offff, offff yine su kalmamış... İhsan Dede, bu suyu sen mi alıyorsun, doldurup gidiyorum bi geliyorum su kalmamış?
- Hayır evlat, toprak suyu çeker…
- Nasıl çeker ama ya, havuz yapacaktım ben?
- Toprakta su durmaz, bu yüzden havuzlar betondan yapılır.
- İyi de neden çekiyor, bu su nereye gitti şimdi?
- Toprak, kayaların parçalanmasından oluşmuştur. Dünya yaratıldığı zaman çok büyük kayalar vardı. Bunlar zamanla sıcak havadan, yağmurdan ya da üzerinde yetişen bitkilerden etkilenerek parçalandılar, yıllar sonra parçalar o kadar küçülmüş ki sonunda toprak olmuş. Ama bu parçacıkların arasında hala boşluklar var, senin doldurduğun su, bu boşlukların arasına gidiyor.
- Nasıl yani, aşağıda su mu var şimdi?
- Evet, toprağın çok altında su kanalları var, yağmur suları buralara kadar ulaşır ve burada birikir. Bunlar hareketlidir. Yeryüzüne yakın bir delik buldular mı da hemen çıkarlar, akarsular, göller de bu şekilde oluşur.
- Vay bee, İhsan Dede belki de tam beş kere doldurduğum suyla benim de bir derem olmuştur.
- Olmuştur evlat…
Ali buna gerçekten inanmış gibi kahvaltıda hala tekrarlıyordu:
-Benim de bir derem olabilir abla haberin olsun, yeraltına yolladığım sular elbet bir gün çıkacak, zaten bir sürü yıl önce biz yokken daha, her yer suymuş, sonradan kara parçaları yükselmiş, oradan da yağmur ve güneşle toprak oluşmuş, ama toprak hala mini mini parçacıklar halindedir abla, içine su ya da hava girebilir. Değil mi İhsan Dede?
Ali'nin evrenin oluşumu hakkında verdiği eksiksiz bilgi hepimizi şaşırttı. Oyun oynarken ne kadar da güzel bilgiler öğrenmiş. Kahvaltı sonuna kadar dinlediğimiz her olayda hem güldürücü hem de öğretici bir yön vardı. Ali'yi yeniden kıskanmaya başlıyorum sanırım, çünkü ben de İhsan Dede gibi eğlenceli ve de bilgili bir dost istiyorum.
Kitabın yazarı: Göknil Genç
Yayınevi: Can Çocuk
Hakkında: Yaşlı vagon yalnızlığa terk edilmiştir. Eskimiş ve yıpranmıştır...
Tek hayali yeniden raylara dönebilmek, yolcularını taşıyabilmektir. O kadar mutsuz ve yalnızdır ki kaçmayı bile düşünür. Ama koskoca vagon tek başına nereye hareket eder?