Balkanlar yeniden yapılanırken bölgenin en çok acı çekenleri olan Boşnak Müslümanları'nın yalnızlığına çare bulmalıyız. Bunun için devletin siyasi ve ekonomik desteği yüzeysel anlamda değil, hedefleri olan bir plan çerçevesinde vermesi gerekiyor.
Srebrenitsa katliamı 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'nın yaşadığı en büyük katliam olarak tarihe geçti. Lahey Adalet Divanı tarafından soykırım olarak kabul edildi, katliamın sorumlularından olan Radovan Karadziç 13 yıl aradan sonra yakalanırken, katliamda büyük sorumluluğu olan Radko Mladiç henüz yakalanabilmiş değil. Sırbistan Meclisi Srebrenitsa'da Sırpların yaptığı katliamı kınarken kurbanların ailelerinden özür diledi ve eski Yugoslavya için kurulan uluslararası mahkeme ile işbirliği yapılacağını, halen firarda olan Ratko Mladiç'in yakalanarak mahkeme önüne çıkarılması gerektiğini açıkladı. Sırbistan'ın Batı yanlısı Devlet Başkanı Boris Tadiç, AB tam üyelik için var gücü ile yıllardır mücadele etmektedir. Karadziç in yakalanması bir nevi AB'ye jest olarak algılanmalıdır.
Sırbistan AB yolunda yeni bir sayfa açmak ve Balkanlar'da elini güçlendirmek arzusundadır. Çok kültürlü demokratik bir Sırbistan profili çizmeye çalışan Tadiç Meclis'ten çıkardığı özür kararı ile AB içinde Sırbistan'ın eski Yugoslavya coğrafyasında yeni stratejiler oluşturmaya devam edeceğini gösteriyor. Bu özürde AB'nin dayatması, Türkiye'nin uzun zamandan beri AB çerçevesinde yürüttüğü politika ve Sırbistan ile olan sıkı görüşmelerin payının olduğu inkâr edilemez. NATO raporlarına göre dünyanın en hassas, stratejik bölgelerinden birine sahip ülkedir Sırbistan. Bu açıdan bakıldığında Balkanlar'da istikrarın anahtarını elinde bulunduran ülke konumundadır maalesef. Amerika ve Avrupa sürekli Balkanlar'da azınlıklar üzerinde oynuyor, Amerika Kosova'da Balkanların en büyük üssünü oluşturdu. İngiltere, Almanya, Avusturya, Fransa, Yunanistan ve Rusya Balkanlar'da azınlıkları kendi politik menfaatleri doğrultusunda bulundukları yerlerde bölüp parçalama ve zayıflatmaya yönelik çaba sarfediyor. Sırbistan ise AB'yi fırsat olarak görmekte ve eski gücünü pekiştirme çabasındadır.
Türkiye ise Balkanlar'da Osmanlı geçmişi ile unuttuğu ve ihmal ettiği akraba, din kardeşi topluluklar ile yeniden bütünleşmenin gayreti içersindedir. Bu gayret ve çabanın kolay olduğu kadar, zor ve zahmetli yanını görmek gerekiyor. Balkanlar'da herkesin bir hesabı var. Sırbistan'ın hesabı gayet açık, şu an Balkanlar'da toparlanmaya çalışırken, Rusya ve Ortodoks Kilisesi'nin gücü ile beraber Bosna Hersek içindeki Sırplar üzerinde etkisini pekiştirmektedir. Türkiye Sayın Ahmet Davutoğlu liderliğinde son bir yıldır Balkanlar'da Müslüman toplulukların sorunlarını çözmeye yönelik yoğun çaba göstermektedir. Balkanlar'ın en talihsiz Müslümanları'ndan olan Boşnaklar'ın sorunu çok yönlü bir şekilde devam ediyor. Boşnaklar ağırlıklı olarak Makedonya, Sancak, Karadağ ve Bosna Hersek'te yaşamaktadır. En sorunlu Bosna Hersek ve Sancak Boşnakları'dır. Sancak Müslümanları maalesef uzun yıllar Sırp politikacılarının yoğun politik ve sosyo-kültürel baskısı sonucunda kendi içinde birlik ve beraberliğini maalesef korumayı başaramadılar. Birlikte siyaset yapma kültürünü geliştiremediler, bunda Sırpların politik oyunlarının payı olmasıyla birlikte, dış etkenlerin de payı var. Sancak Müslümanları'nın Türkiye de bulunan akraba toplulukları, STK'lar ve bu güne kadar Türkiye devletinin bölge sorunlarına duyarsız ve uzak kalmasının payı çok büyük. Sancak'ta yaşayan Boşnak Müslümanların sorunlarının farkına çok geç varmış olmamız, orada yaşayan farklı görüşlere mensup siyasi ve dini otoritelerin gücünü objektif tarafsız bir şekilde okumamız gerekiyor. Sancak sorununa taraflı yaklaşan Türkiyeli Sancaklılar maalesef Sancak'ta çok üzücü bir tablonun oluşmasına sebep verdi. Sırbistan yıllardır Sancaklı Boşnakların Bosna Hersek'deki kardeşleri ile tüm siyasi, dini ve kültürel bağlarını koparmaya çalışmaktadır. Sırbistan, Sancak'ta yaşayan Boşnakları bölmek için elinden geleni yapmaktadır. Karadağ'da yaşayan Boşnaklar ve Makedonya da yaşayan Boşnaklar, azınlık psikolojisi içersinde yalnız ve güçsüz bir şekilde sadece Bosna Hersek'e gözünü dikmiş durumdadır. Balkanlar'da yaşayan Boşnak Müslümanlar'ın tek güvencesi hayali güçlü ve dirayetli bir Sarayevodır.
Bosna Hersek'i Sancak'tan, Sancağı Bosna'dan ayrı düşünmemiz mümkün değildir. Türkiye'nin Sancak Müslümanları'nın siyasi, kültürel ve dini problemlerini iyi okuması ve tarafsız bir gözlem ile doğru tespitler ve sorunlar çerçevesinde çözüm üzerinde karar alması gerekiyor. Bu karar direkt Sancaklı Müslümanlar tarafından değil Bosna Hersek'te yaşayan Boşnak siyasetçiler akademisyen ve din adamlarının oluşturacağı bir istişare ile olmalıdır. Bosna Hersek Müslümanları siyaset ve dini oluşumları ile Balkanlar'daki Boşnakların merkezi konumundadır. Savaşı bitiren Dayton Anlaşması ile yaşam savaşı vermeye çalışan Boşnaklar, anlaşması ile oluşturulan siyasi sistemin artık çökme noktasına gelmesi ile birlikte çok büyük ekonomik ve siyasi sıkıntılar yaşamaktadır. Bosna Hersek'de üç etnik grubun temsil edildiği üçlü Cumhurbaşkanlığı, ortak Parlamanto ve Bakanlar Kurulu'nun oluşturduğu karmaşık yapı ve üç etnik grubun sürekli mücadelesi şeklinde geçen siyasi manevralar ve yönetim tarzı adeta sistemi çökme noktasına getirmiş durumda.
AB'nin almış olduğu son kararda, Sırbistan'a serbest dolaşım hakkının tanınması, Bosna'daki Müslümanlara çok büyük hayal kırıklığı yaşattı. Bosna Hersek sınırlarında yaşayan Sırp Cumhuriyeti'nin Sırbistan ile sıkı bağları var. Bosna'da yaşayan Hırvatların ise Hırvatistan devleti ile birlik ve beraberliği var. Boşnaklar ise adeta yapayalnız bırakılmış durumdadır. Sırbistan ve Hırvatistan devletleri serbest dolaşım hakkına sahip olduklarından, Bosna'da yaşayan soydaşlarına vatandaşlık hakkını da tanıyor. AB'nin de serbest dolaşım hakkını Katolik Hırvatlara ve Ortodoks Sırplara verirken Müslüman Boşnaklara bu hakkı vermemesi AB'nin Hrıstiyan kulübü algısını güçlendirecektir. 1995 savaşın bitimi ile birlikte Dayton Anlaşması kapsamında Bosna yönetiminden sorumlu -yüksek temsilcilik ofisi bu gün işlerliğini yitirdiğinden görev süresinin artık uzatılmaması gerekliği konuşuluyor. AB'nin aslında Bosna sorununda başarılı olamadığı siyasi ekonomik istikrarsızlığın çözümünde başarısız olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Sırbistan son özür olayı ile birlikte Balkanlar'da barışçıl yeni bir imaj siyaseti belirleyecek. Türkiye-Sırbistan ilişkileri bu iyi niyet çerçevesi dahilinde götürülmek isteniyor gibi okunsa da. Sırbistan Türkiye ilişkilerinde Boşnak siyasi ve dini otoritelerin görüşü doğrultusunda bir yol izlenmelidir. Bosnalı Müslümanların ekonomik, sosyal ve siyasi pozisyonları çok zayıf ve dağınık vaziyettedir. Özellikle Aliya İzzet Begoviç sonrası yerini dolduracak bir liderin bulunamaması Boşnaklar'ın en büyük talihsizliğidir. Mevcut siyasi partiler ve liderler Boşnaklar'ın ekonomik ve siyasi sorununa cevap verecek güçte değiller. Türkiye'nin Bosna'ya orta ve uzun vadeli yatırım projeleri oluşturması gerekiyor. Savaşın üzerinden 17 yıl geçmesine rağmen maalesef siyaset, ekonomi, sanayi, kültür ve sosyal yardımlar anlamında istikrarlı planlı bir yatırım gerçekleşememiş. Bosna ile olan en sıkı bağımız turizm alanında gerçekleşmektedir. Bosnalı siyasetçilere tecrübe ve bilgi aktarımı ihmal edilmiş. Balkan Müslümanları ile derin anlamda siyasi ekonomik olarak uzun vadeli bir ilişki geliştiremez isek Balkanlar'ın geleceğinde söz sahibi olmamız çok zor gibi görünmektedir. Balkanlar da Türkiye olarak çok zaman kaybettik. Bu açığımızı kapatmak için doğru saha tespitleri yaparak doğru projeleri doğru adresler ile gerçekleştirebilirsek bölgede söz sahibi olma hakkımız vardır. Balkanlar'da en çok acı çeken Boşnak Müslümanları'nın yalnızlığına çare bulmalıyız. Devletin gereken siyasi ve ekonomik desteğini bu bölgeye yüzeysel anlamda değil, bir plan çerçevesinde vermesi gerekiyor. Bosna'nın acil siyasi ve ekonomik desteğe ihtiyacı var.