MHP'den beklenen CHP'nin terkisine binip Çankaya yolunda kurulacak barikatlara katkı sağlamaktı. Ama olmadı. MHP'nin 367 konusundaki tavrı sivil siyasete geniş bir hareket alanı yaratmıştır
Seçim kampanyası döneminde iki parti arasında yaşanılan sert tartışmalara karşın, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde MHP'nin AK Parti'ye verdiği örtülü destek önemlidir.
Abdullah Gül'e karşı Çankaya yoluna döşenen 367 barikatına -devletçi bir refleksle- MHP'nin de aktif olarak katkı sağlayacağını umanlar, açıkçası fena halde yanıldılar. Devlet Bahçeli'nin cumhurbaşkanlığı seçim turlarında partisinin Meclis'te bulunacağını ivedilikle açıklaması, parlamento dışı dinamiklerin kuşatması altında bocalamakta olan sivil siyasete geniş bir hareket alanı yarattı. Komplo teorileri üretmekte mahir olanlar -güya Abdullah Gül dışındaki seçenekleri tıkadığından- MHP'nin bu demokratik tavrını, Başbakan'a karşı bilinçli bir tuzak olarak nitelendirdiler. Seçim kampanyası süresince MHP'den sitayişle bahseden sağ ve sol kulvarın ulusalcıları da kriz üretim kartlarının aktifsizleştirilmesi karşısında MHP'yi suçlamaya başladılar.
Siyasi partilerin başarılarında devamlılık, toplumsal talepler doğrultusunda üretebildikleri yeni politikalara bağlıdır. MHP yöneticilerinin -bir pozisyon değişikliği olarak- Çankaya yolunda Abdullah Gül'e vermiş oldukları örtülü destek, doğrudan doğruya bu partinin iç dinamikleriyle ilgilidir. Geleneksel tabanda da büyük bir memnuniyet yaratan bu demokratik tavır, aynı zamanda siyasi arenada “ulusalcılık” kuşatmasından kurtulmanın verdiği bir özgüvenin yansımasıdır. Asıl ilginç olan, 22 Temmuz seçim sonuçlarının MHP kurmayları tarafından çok kısa sürede analiz edilebilmesi ve stratejik bir karara imza atılmasıdır.
İletişim araçlarının yaygınlığı ve bilgiye ulaşımın kolaylığı, şüphesiz ki seçmen tercihlerindeki hareketliliği daha da arttırır. Düşünen, tartışan ve sorgulayan bir toplumda, siyasi partilerle geleneksel seçmen arasında uzanan duygusal bağlar zamanla yerini kıyas ve akıla bırakır.
MHP'nin önemli bir çıkış yaptığı 1999 yılı ve son seçim sonuçları incelendiğinde, bu partinin seçmen kitlesinde büyük bir değişimin yaşandığı kalın çizgilerle ortaya konulabilir. Sekiz yıl önce Kayseri, Çankırı, Çorum, Erzincan, Erzurum, Konya, Tokat ve Yozgat gibi daha birçok ilde yüzde 25'den daha fazla oy almış olan MHP, ne olmuştur da bu seçimde söz konusu oy oranının ancak yarısına ulaşabilmiştir? Akdeniz ve Ege yörelerinde yer yer büyük bir oy patlamasına karşın, geleneksel oy deposu sayılan Orta Anadolu ve çevresinde görülen bu başarısızlık, geleneksel seçmen kitlesiyle MHP arasında bir iletişim sorununun olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Genel seçimler öncesi MHP ile CHP'yi eşitleyen haber bombardımanlarına karşılık, yetkililerin bu konuda oluşan kuşku bulutlarını ortadan kaldıracak argümanlar ortaya koyamamaları, MHP'nin tabanında önemli gedikler açmış ve bir kısım seçmen kerhen de olsa AKP'ye yönelmiştir. Yakın geçmişte DSP ile kurulan koalisyonun yarattığı korku tüneli henüz hafızalardan silinmemişken, ikinci defa solla yaşanacak bir serüvenin söylentisi bile, MHP'nin yelkenlerine dolması beklenen rüzgârı büyük ölçüde engellemiştir. Bu bağlamda MHP'nin cumhurbaşkanlığı seçiminde ortaya koyduğu demokratik tavır, bu partinin tabanında görülen negatif mobilizasyonu tersine çevirebilecek politik bir karardır.
Yedi yıl önce MHP'nin de desteğini alarak cumhurbaşkanı seçilen Sezer, Çankaya ile Türk milliyetçileri arasına kalın duvarlar örmekten bir gün geri durmamıştır. Mevcut cumhurbaşkanının bürokrat atamalarında ne kadar tarafsız olduğunu tartışmak son derecede gereksizdir. Bilinmektedir ki “MHP'nin sempatizanı olmak” Sezer açısından herhangi bir makama atanmamanın yeterli gerekçesidir. Bu bağlamda üniversitelerinde çok yüksek oy almalarına rağmen, Sezer tarafından rektörlükleri engellenen kimi akademisyenlerin halen Bahçeli'yle yakın çalışma arkadaşları oldukları bilinmektedir. Sözün özü; MHP'nin Sezer'e verdiği eksantrik destek, bu partinin omzunda yıllarca taşınması gereken manevi bir yük olarak kalmıştır. Hal böyleyken, Sezer'in cumhurbaşkanlığı süresini yeniden uzatabilecek her formülün -CHP için ne kadar kazanımsa- MHP için o derecede bir handikap olduğunu anlamak için siyasetçi olmak gerekmez.
Son genel seçimler, demokrasinin gücünü kanıtlayabilmek açısından harika bir örnektir. Parlamento dışı dinamiklerin siyasi aktörlüğüne soyunan ANAP ve DP yöneticilerinin, demokrasi rüzgârı karşısında savruldukları hazin nokta ortadadır. Vicdanı örselenen bu millet, sivil siyaseti dışlayıp bürokratik devleti kutsayan siyaset cambazlarına öyle bir bedel ödetmiştir ki, artık onların yerlerinden kalkacak mecalleri dahi kalmamıştır.
Sabitesi milliyetçilik olan MHP'nin, cumhurbaşkanlığı seçiminde halkın siyasal tercihiyle uyumlu bir davranış göstermesi, öncelikle savunduğu ideolojinin bir gereğidir. Bu aynı zamanda devlet merkezli bir milliyetçilikten -geleneksel MHP tabanının da özlemi olarak- sivil milliyetçiliğe geçişin çok önemli bir parametresidir. Bu nedenledir ki, Çankaya konusunda MHP'nin AKP'ye verdiği örtülü destek -bir paradigma değişikliğinden ziyade- geleneksel seçmen kitlesiyle sarsılmış olan gönül bağının tamirine yöneliktir. His ve heyecanlara hitap eden hamasi retoriklerden uzaklaşıp, ülke sorunlarına çözüm üreten ve yol gösteren bir MHP, sadece sivil siyasete değil, birlik ve dirliğimize de çok önemli katkılar yapabilir.
Ne bekleniyordu MHP'den; CHP'nin terkisine binip Çankaya yolunda kurulacak barikatlara katkı sağlamak mı? Sezer'den sonra Abdullah Gül'ün Çankaya'ya çıkmasının, aslında milliyetçi söylem açısından da bir kazanım olduğu çok açık bir gerçekken...
*19 Mayıs Üniversitesi öğretim üyesi