Bizans halkı Ayasofya'ya dolmuş korku içinde bekleşiyorlardı. Ayasofya'nın imparatorluk kapısı açıldı ve Fâtih bu kapıdan içeri girdi. Naos'a geldiğinde başını kubbeye çevirerek Farsça şu şiiri okudu: Örümcek Kisrânın takında perdedarlık yapıyo Baykuş Efrasiyâb'ın kalesinde nöbet tutuyor Fatih, daha sonra Ayasofya'nın kubbesine çıkıp İstanbul'u seyretti.
Hümâ Hâtun hâmile. Doğum sancıları çekiyor. Az sonra bir şehzâde dünyayı teşrîf buyuracak. Ebe Gülbahar Hatun, Hümâ Hâtun'un yanında. Sultan 2. Murat mütemâdiyen Kur'an okuyor. Bu sırada Dârüssaade Ağası müjdeyi getiriyor: Müjde Sultânım. Bir şehzâde-i veliaht doğdu.
Sultan Murat çok seviniyor, ve şöyle ferman buyuruyor: Şehzâdemin velâdet-i kudûmü şânına âleme güllâb-ı meserret saçıla. Baka ağa! Sen bana bu müjdeyi getirdiğinde ben Kur'an'dan Muhammed sûresini okuyordum. Bu sebeple şehzâdemin ismi dahi Mehemmed olsun (Peygamberimize saygıdan Muhammed ismini koymazdı Osmanlı sultanları) Bir sonraki sûre de fetih sûresidir. İnşeallah Konstantiniyye'nin fethi de O'na nasîp olur. Her târihçi gibi ben de 29 Mayıs'ta fetih ve Fâtih'ten bahsedeceğim elbette. Lâkin bu defâ biraz erken başlayayım dedim bu mevzûya. Aslında erken değil. Tam vakti. Zîrâ 29 Mayısta anlatılınca sâdece tek bir günde bu iş oldu bitti gibi anlaşılıyor. Halbuki fetih öncesi muhâsara tam 53 gün sürmüştü. 26 Martta başlarında pâdişahları olduğu halde Edirne'den yola çıkan 45.000 kişilik ordu, 8.000 kişilik Bizans'ı kahretmeye geliyordu İstanbul'a. Çan sesleriyle yıllardır kasvetli bir havaya bürünmüş şehre, ezan sesleriyle huzur vermeye geliyordu. 1000 yıllık Bizans imparatorları tekfurları yerine 600 yıllık Osmanlı sultanları Beylerbeyileri devletini ikâme etmeye geliyordu. Peygamberin kutlu müjdesine mazhar olmaya geliyordu.
53 gün sürdü İstanbul kuşatması. Nice sıkıntılara, endişelere ve ümitlere sahne olan 53 gün. 21 yaşındaki hükümdar, 48 yaşındaki düşmanıyla çetin bir mücâdeleye girmiş, kaleler kurdurmuş, savaş teknolojisinde yeni îcatlar yapmış, toplar döktürmüş, gemileri karadan yürütmüş, denizleri tutmuş, top, tüfek, kalkan ve kılıç sesleri ile hücum nâraları arasında geçen 53 günlük kuşatmanın akabinde dünya târihinde yeni bir sayfa açarak şehre girmişti.
İşte şimdi 26 Marttan başlayarak 29 Mayıs'a neler yaşanmış, okuyalım.
26 MART Osmanlı ordusu 21 yaşındaki Sultan 2. Mehmet'in kumandasında Edirne'den hareket etti.
2 NİSAN Bizanslılar Haliç'e zincir gererek girişi kapattılar.
4 NİSAN Osmanlı ordusu İstanbul yakınlarına ulaştı.
5 NİSAN Sultan 2. Mehmet, Maltepe'de otağını kurup, ordusunu konuşlandırmaya başladı.
6 NİSAN Pâdişah, Mahmut Paşa'yı elçi olarak gönderip, imparatordan şehrin teslîmini istedi. Bizans imparatoru teklîfi kabul etmeyince ilk top atışları başladı.
11 NİSAN Toplar, en büyük top Topkapı'da olmak üzere 14 batarya hâlinde surların karşısına yerleştirildi. 12-13 NİSAN Tarabya Kalesi, Burgaz Ada ve Büyük Ada fethedildi.
18 NİSAN Geceleyin davullar çalınıp, meşâleler yakılarak, günlerdir süren top atışları sonucunda tahrip olan Topkapı-Edirnekapı arasındaki surlara yönelik ilk büyük hücum gerçekleştirildi.
20 NİSAN İstanbul'a yiyecek ve yardım getiren 3 Ceneviz ve 1 Bizans gemisi, Osmanlı gemilerini yararak Haliç'e girdi. Başarısızlık büyük moral bozukluğuna yol açtı. Bu sırada Akşemseddin, Eyüp Sultan'ın mezarını keşfederek bozulan moralleri düzeltti. Artık bu dev sahabenin mezarını düşman elinde bırakıp gidemezlerdi. Eyüp Sultan'ın kabrinin bulunması, Peygamber Efendimiz'in doğum tarihi olan 20 Nisan'da oldu. )
21-22 NİSAN 67 gemi gece karadan yürütülerek Haliç'e indirildi.
28 NİSAN Bizanslılar ve Lâtinler, gece karanlığında Osmanlı gemilerini yakmak için harekete geçtiler. Fakat Osmanlıların kıyıdan açtığı şiddetli top ateşiyle teşebbüsleri sonuçsuz bırakıldı. 7 MAYIS Ağır bombardımandan sonra gece 30.000 askerle Topkapı kesiminde surlara umûmî hücum yapıldı. Tekfur Sarayı kapısının yakılmasına rağmen ağır kayıplar veren Osmanlı birlikleri geri çekildi.
15 MAYIS Topkapı'ya karşı şiddetlendirilen topçu ateşi netîcesinde buradaki surların bir kısmı yıkıldı.
16 MAYIS Osmanlı donanması gece vakti Haliç'in girişini koruyan gemilere saldırdı, ancak netîce alamadı. Eğrikapı'ya doğru kazılan büyük tüneli fark eden Bizanslılar, Alman Johann Grant'ın çabalarıyla lâğımın şehre ulaşmasına izin vermediler.
23 MAYIS Eğrikapı'da kazılan beşinci tünel de başarısız oldu. Sultan 2. Mehmet, İsfendiyaroğlu İsmâil Bey'i şehir hakkında gözlemde bulunmak ve teslîm edilmesini istemek için Bizans'a elçi olarak gönderdi. Ancak sultânın teklifi kabul görmedi.
24 MAYIS Surlara karşı yoğun topçu ateşi sürerken Eğrikapı'da altıncı Osmanlı tüneli fark edilerek karşı lâğımla etkisizleştirildi.
27 MAYIS Bizanslılar, Osmanlı ordugâhında şenlik ateşi altında çalan mehter ve askerlerin seslerini korku içerisinde dinlediler. Osmanlı ordugâhında haçlı ordusunun harekete geçtiği şâyiâları arasında yapılan toplantıda Çandarlı, kuşatmanın kaldırılmasını ısrarla savunduysa da, Zağanos Paşa, Şehâbeddin Paşa, Koca Turahan Bey, Akşemseddin ve Molla Gürânî bu fikre şiddetle karşı çıktılar.
28 MAYIS Ertesi gün umûmî saldırı yapılacağı orduya duyuruldu.
Din adamları askerlerin mâneviyâtını yükseltmek için ordugâhta dolaştılar. Son hücûma hazırlanan Osmanlı ordusu, etrâfı mum donanmasıyla aydınlattı. Gece yarısına doğru surların etrâfını gündüz gibi aydınlatan ve Bizans halkına dehşet veren bu ışıklar, birdenbire söndürülerek etraf zifîrî karanlığa teslîm edildi. Son hazırlıklar tamamlanmıştı.
29 MAYIS Gün doğmadan 3 saat önce bütün Osmanlı ordusu karadan ve denizden tekbir, davul ve nakkâre seslerinin sağır edici gürültüsü içinde büyük hücûma başladı. Güneş doğarken arka arkaya üçüncü saldırıyı gerçekleştiren Osmanlı askerleri top ateşi ve lâğım patlaması sonucu Topkapı-Edirnekapı arasındaki yıkılan surlardan şehre girdiler. Sultan 2. Mehmet şehre tamâmen hâkim olunduğunun bilgisi kendisine ulaşınca beyaz atının üstünde Romanos Kapısı'ndan (şimdiki ismiyle Topkapı'dan) girdi İstanbul'a. Evvelâ Millet Caddesi'nden Ayasofya'ya gitti ve ezan okutup askerleriyle şükür namazı kıldı.
Osmanlı döneminde Boğaziçi semtleri paylaşılmıştı. Ortaköy Hânedan mensuplarına, Arnavutköy Rumlara, Bebek sadrazam ve vezirlere, Rumelihisarı aydınlar sınıfına, Büyükdere Ermenilere, Beylerbeyi ulema sınıfına aitti. Herkes kendi zümresinin bulunduğu semtte otururdu.
Sultan 2. Abdülhamid, prenses yalılarıyla dolu olan Ortaköy halkını, orada oturan hânedân mensuplarıyla semt halkı arasında çok fazla uçurumlar olmaması için koruyup gözetmeye çalışmıştı. Ortaköy'de oturanların evlerinde umumiyetle yemek pişmezdi. Buna gerek de yoktu zira Yıldız Sarayı'nda yemek dâimâ fazla yapılır, artık olmayan bu yemekler oldukça ucuz fiyata halka satılırdı. Bu vesileyle Ortaköy halkı da hem saray yemekleri yemenin ayrıcalığını yaşar, hem de mutfak masrafından kurtulmuş olurlardı. Saray yemeklerinin fiyatları o kadar ucuzdu ki, o zamanın 3. sınıf lokantalarının piyasa fiyatı, Yıldız Sarayı'ndan gelen yemeklerin 6-7 katıydı. Bir kızarmış tavuk, bir sahan et 3 kuruş, börek, pilav, hamur işleri, tatlılar 100 para, sebzeler 60 para idi.
Aslında 2. Abdülhamid Han, para dahi almak istemiyordu bu yemeklerden lâkin, halkın onurunun kırılmaması düşüncesiyle cüz'î bir para aldırmıştır.