Kızım! Bosna bizi bekler

Aysel Yaşa
00:002/10/2010, Cumartesi
G: 1/10/2010, Cuma
Yeni Şafak
Kızım! Bosna bizi bekler
Kızım! Bosna bizi bekler

Yönetmen Özlem Akovalıgil Bosna'dan göçen bir ailenin kızı. Senelerce annesinin vatan özlemini dinledi, durdu. Ve bir gün onu da alıp Bosna'ya, köklerine doğru bir yolculuğa çıktı. Yolda kaydettiklerini ve Bosna'da annesi Semahat'in 82 yaşındaki kuzeni Muhammed'le buluşmasını kayda aldı. Derken ortaya Kako Si? filmi çıktı. İşte o film bu hafta vizyonda. Yönetmen filmiyle hem vatan hasreti çeken annesini mutlu etmiş oldu hem de bizi böyle bir olaya tanık tuttu

Bu hafta vizyona giren filmlerden biri de Özlem Akovalıgil imzalı Kako Si? Kako Si, Boşnakça'da nasılsın anlamına geliyor. Ailesi yıllar önce Bosna'dan göç etmiş Semahat'ın, onun filmini çeken yönetmen Fatih'le Bosna'ya yaptığı yolculuğunu ve ana vatana kavuşmanın trajik öyküsünü anlatan film uzun bir çalışmanın eseri. Filmde, ailesi Bosna'dan İstanbul'a göç etmiş olan Semahat, ata topraklarına seyahate karar verir. Yönetmen Fatih, kadının yolculuğunu filme almak ister. Sarajevo'ya varınca Semahat'ın ailesini bulmak için yaptıkları araştırma, yaşanan son savaşın ürpertici gerçekleriyle yüzleşmelerini sağlayacaktır. Sonunda Semahat'ın 82 yaşındaki kuzeni Muhammed'i bulurlar. Filmin yönetmeni Özlem Akovalıgil, merak edenler için filmini tam bir yol hikâyesi olarak tanımlıyor. Yönetmen her ne kadar yol filmi dese de Kako Si? savaşın acımasız yönlerini gözler önüne seren etkileyici bir yapıt. Biz de filmi Özlem Akovalıgil'e Kako Si? dedik, halini, ahvalini ve filmini ondan dinledik.


FİLMDEKİ SEMAHAT BENİM ANNEM

Bosna savaşın tüm acılarını yaşamış ama güçlü bir halka sahip. Vatanlarında kalanlar da, oradan koparılanlar da aidiyet duygusunu hiç yitirmemiş. Yönetmenin annesi de o Boşnaklardan biri. Göçmen bir ailenin kızları olarak hayata gözlerini açan yönetmenin filmde anlattıkları birebir tanık olduğu, etkilendiği olaylar. Hatta filmdeki Semahat da onun annesi. “Bütün göçmen ailelerinin çocukları bu tür öylükelere tanık olurlar bunun içine doğarlar zaten” diyen Akovalıgil, “Bu film de bu tanıklığın bir çeşit belgeseli” cümleleriyle sürdürüyor sözlerini. Yönetmen olduktan sonra bu hikâyeyi filme çekmeye karar veren Akovalıgil “Annemi kendi isteği üzerine Bosna'ya götürüp onun bu yolculuğunu kamerayla kaydetmeye karar vermiştim. Çünkü bu yolculuk onun için çok özeldi. Sadece ailem için kaydedeceğim bu görüntüler, zaman içinde bu filme dönüştü” şeklinde konuşuyor. Annesinin ilk başta bir film çektiğinden habersiz olduğunu söyleyen yönetmen “Onun için altmış yıl sonra Bosna'ya gitmekti önemli olan. Filmi bilerek çıkmadı yola. Bosna'ya kavuşma ve daha birçok sahne doğaçlama çekildi. Zaten müdahale etmeye gerek yoktu. Çünkü benim anlatmak istediklerim tam da orada yaşanan duygusal anlardı” diyor. Annenizi filmde oynamaya nasıl ikna ettiniz diye sorduğumuzda yönetmen “Annem Bosna'ya gideceği için çok mutluydu. Belki başka bir film olsaydı ikna edemezdim ama ben onun Bosna'ya gitmeyi ne kadar çok istediğini biliyordum, o da benim bu filmi çekmeyi ne kadar istediğimi. Çekim sürecinde o filmle değil gerçeklerle ilgiliydi.” cevabını alıyoruz.


BU YOLCULUK KOLAY DEĞİLDİ

Film için uzun bir araştırma sürecinden geçmiş yönetmen. Daha doğrusu 78 yaşındaki annesi ona 'Beni topraklarıma götür' dediği andan itibaren yönetmen için de araştırma süreci başlamış. Nereden geldik, biz kimiz soruları Akovalıgil'i de kendi içerisinde bir yolculuğa çıkarmış. Annesinin neden bu kadar Bosna'ya gitmek istediğini anlamaya çalışırken, Bosna'da kalan aile fertlerini araştırmış. “Tüm bu araştırmaları yaparken ben aslında başka bir yolculuğa çıkmış oldum” diyen Akovalıgil sözlerine şöyle devam ediyor: “Karşılaştığım insanlar, olaylar ve biriktirdiğim öykülerle annemin yapmak istediği yolculuğun aslında hiç de kolay ve sıradan bir yolculuk olmadığını anladım. Oradan biriktirdiklerimi de filme başladım”. Filmin senaristi de, yönetmeni de, kurgucusu da Özlem Akovalıgil. Hal böyle olunca filme daha da çok hâkim olmuş. Fakat o, bunun büyük bir sorumluluk olduğunu belirtmeden edemiyor: “Aslında her şeyini sen yapınca filme daha çok hakim oluyorsun diye bir şey söz konusu değil. Bu kadar yük yüklenmem hakimiyetimi değil sorumluluğumu arttırdı diyebiliriz”.


AYNI KANDAN İKİ İNSAN AMA İKİ FARKLI DİL

Filmde, Semahat öyküsü olan ve köklerine geri dönmek isteyen bir kadın. Derken yolu bir yönetmenle kesişiyor. 'Bu yönetmen sen misin?' diye sorduğumuzda yönetmen “Hayır, o ben değilim. Filmdeki yönetmen tamamen hayali biri, olaylara objektif bakmaya çalışan üçüncü bir kişi” diyor. Filmde Sarajevo'da yaşanan son savaşın acı izleri de görülüyor. Bu sahneleri verirken savaşın o perişan edici yönüne de vurgu yapılmış. Gördüklerinden çok fazla etkilenen Akovalıgil, “Sözle açıklayabileceğim bir şey değil bu. Filmde savaşı yaratan nedenler ve savaşın sonuçları da vurgulanıyor. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı ile Balkanlarda, Anadolu'da yolları ayrılan, aynı kandan, soydan aynı aileden olan insanların sadece ikisi bu filmde karşı karşıya geliyor ve aynı dili konuşmuyorlar. Fakat aynı dili konuşan birçok insandan daha çok birbirlerini anlıyorlar” şeklinde konuşuyor.


BİR DAHA GÖRÜŞÜR MÜYÜZ?

Türkiye'de yaşayan Boşnakların hislerine tercüman olan filmin amaçlarından biri de bu aslında. Birçok göçmen topraklarına dönmek istiyor ama olmuyor. Yönetmen bunu belgeleyerek o göçmenleri de bu yolculuğa dahil etmiş. Filmin en etkileyici bölümü kuşkusuz 60 yıl önce 'Görüşmek üzere' diyerek ayrılan Semahat ile kuzeni Muhammed Goruşanin'in kavuştuğu sahne. 60 yıl sonra birbirlerinden habersiz bir araya gelen kuzenlerin seneler önce söyledikleri 'Görüşmek üzere' cümlesi gerçeğe dönüşürken, yönetmene düşen bu sahneyi müdahale etmeden kayda almak olmuş.