Beşiktaş Belediyesi meclis üyesi olduktan sonra bazı kesimlerden tepki topladığını belirten Altan Erkekli, “İnsanlar siyasetin anlamını bilmedikleri için tepkililer. Siyaset sadece meclisteki kavgalardan, rantlardan ibaret değil. Aynı zamanda güzellikleri sunabilme sanatıdır” diyor
Ekber Karadeveli ailenin kan davası nedeniyle sıkıntılarla büyüttüğü, yüksekokul mezunu aydın bir kişilik. Kan davası yüzünden ailesinden kopmuş bir adam. Yalnızlığıyla kahrolmuş yani. Hem yalnız, hem de çok mutsuz.
Öncelikle işlediği bir konu var ki beni çeken o oldu: Organ bağışı. Organ bağışını istediğimiz kadar anlatalım, hutbelerde söyletelim, bilboardlara asalım, sinemanın ve televizyonunki kadar etkili olamayız. İnsanlar bu sorumluluğu alıyorlar. İşte bu sorumluluğu yerine getirmek sanatçının en büyük görevlerinden biridir dedim ve rolü kabul ettim. Tamamen sosyal içerikli. Ümit ederim ki diziye gereken ilgi gösterilir. Biz de organ bağışı bekleyen insanların umudu olmakla mutlulukları pekiştirmiş oluruz.
Roller de biraz hayata yönelik çok önemli dersler ve öğretiler sunuyor. Birbirimizi öyle geliştiriyoruz herhalde. Bende olan bir şey rolle bütünleşiyor, ben onlardan bir şeyler alıyorum. Böyle devam ediyoruz yola.
Vizontele filmiyle geldim. Çok tereddüt yaşadım dediğiniz gibi. İstanbul benim doğduğum ve büyüdüğüm kent. İki saat bile durmam dediğim Ankara'da yirmi beş yıl yaşadım. Çok sevdim Ankara'yı ve tiyatroyu. O tiyatroda seyircilerle beraber yaşamda soluk aldım. İstanbul'a gelirken ve filmi kabul ederken sıkıntılarımı dile getirdim ama senaryoyu okuduktan sonra bu filmde mutlaka olmalıyım, öğrendiklerimi aktarmalıyım dedim. Sağ olsun Rutkay Aziz! Benim her şeyimdir, hocam, ağabeyim, kılavuzum. O yönlendirdi beni. İstanbul'a geldikten sonra Vizontele'deki başarı kendini gösterdi ve kendimizce iyi işler yapmaya başladık.
Koşullar el verdiği sürece hepsini yapmak zorundayız. Sinemanın geniş kitlelere yaygınlığı, televizyondan aldığınız parayla maddi anlamda hayatını idame ettirişinizi, tiyatronun size verdiği hazzı toplayın. Hepsini iç içe yaşamalıyız yani. Elbette tiyatroyu çok önemsiyorum, çünkü kendi oluşturduğunuz ortamda çalışıyorsunuz. Tiyatro salonu, okuma odası, kulisler, sahne… Steril… Sizi tedirgin edecek bir şey yok. Sinema ya da televizyonda en son sahneyi ilk başta çekiyoruz. Sıralama yok. Ama tiyatroda böyle değil.
Evet o dönem birkaç gazetede böyle haberler çıktı. Ama doğru değil bunlar. Benim turne yoğunluklarım nedeniyle bıraktım dersleri. Mutfak ekibi başarıyla devam ediyor.
Ben Ortaköy ve Beşiktaş'ta bazı çarpıklıkları gördüm. Beşiktaş Belediye Başkanı'na bunları anlatmaya gittim. Çok mutlu oldu. Üç gün sonra 'Böyle bir görevi almanızı çok istiyorum, çünkü bunları görecek göz ancak bir sanatçıda olur' dedi. Bir Beşiktaş kentlisi olarak bu görevin bana düştüğünü söyledi ve ikna etti . Kabul ettiğim için hakikaten mutluyum. Her dile getirdiğim olay belediyede farklı algılanıyor. İlgileniyorlar, düzenliyorlar.
Siyasetin ne olduğunu tam olarak insanlar bilmediği için kabul edemediler. Siyaset güne başlarken insanların birbirine günaydın demesiyle başlar. Siyaset, yaşamdaki güzellikleri diyalogla hayata geçirebilme, organize etme işidir. Siyaset her zaman meclisteki kavgalardan, rantlardan ibaret değil. Güzellikleri sunabilme sanatı siyaset, yaşamda insanların mutlu olma işini organize etmektir. Hükümet olmak başka, siyaset yapmak başka. İnsanlar ne derlerse desinler. Benim hayata bakış açım, yaşama biçimim var. Beni sevenler icraatlarımla daha da sevecekler.
Siyasetin yanlışı olabilir de, yanlış siyasetçi olmaz. Doğruları öğrenecek insanlar. Ben hiçbir zaman yanlış yapmadım. Beşiktaş'ın güzelliği için önerilerde bulunuyorum. Yanlış yapmıyorum yani. Yanlış yapmak insan haklarına, hayata, doğaya ve çevreye yapılan haksızlıklardır. Böyle bir şeyin içerisinde asla olamam. Sevgiden, barıştan, emekten yana bir siyasetçiyim ben.
Yaşadığımız günler ne getirecek bilmiyorum. İlla şunu yaparım, bunu yapmam dediğim gençlik günlerini geride bıraktım. İnatlaşmamak lazım bazı şeylerle. Kendimizin ve insanlığın mutluluğu adına ileride sürprizler olabilir. Hiç yapmayacağım dediğim şeyleri yapabilirim. Katil olmam, tetikçi olmam. Aklımdan milletvekili olmak geçmedi ama o zorunluluk olursa neden olmasın.
Biz filmde söyleyeceğimiz her şeyi söyledik. Şimdi konuşacak olanlar bu ülkenin siyasi hayatını yönetenlerdir. Filmde bir sanatçı olarak vermek istediğim mesajları verdim. Bir tek şey ekleyebilirim buna. Ekonomik özgürlükler verilmediği sürece orada mutlu ve huzurlu, barış içerisinde bir hayatın sürdürülmesi olanaksız. O insanların karnının doyması gerekiyor, özgürlüklerinin olması. Bu şartlar yerine getirildiğinde bilmiyorum daha bundan öte ne özgürlük isterler!
Samimiyetlerin söz konusu olması gerekiyor bu konuda. İnsanlar bu düşüncelerinde ne derece samimi? Önce aşlar olacak evlerde, dumanlar tütecek. Bu dumanlar tütünce bakalım insanlar hala dağa çıkmak isteyecekler mi?
Konuşmak elbette çok önemli, diyalog çağındayız. Ama bu topraklar yüzyıllardır isyanlarla, kavgalarla organize edilmiş, dünyanın gözünün üzerinde olduğu bereketli topraklar. Bunun böyle bir bedeli oluyor. Bu güzellikler hiçbir ülkede yok. Türkiye'nin sağlam kalması kimsenin işine gelmiyor. Herkesin eşit şartlarda olduğu, özgür bir coğrafyada, bu mavi gökyüzü altında buluşmak tek temennim.
Ben de hükümetin açılımın içeriğini açıklanmasını bekliyorum. .
Yorgun, ama dimdik. Yaşamı anlatmaya gayret eden bir şehir İstanbul. Birçok uygarlığa bağrını açmış, her şeyiyle, deniziyle, suyuyla. Bu kadar çarpık kentleşmeye rağmen yeşili, denizi ve rüzgarı var. Rüzgarı tüm olanaklarıyla kullanmak lazım. Korumak lazım bu şehri.
Belediye meclis üyesi olarak hakkım yok icraat yapmaya ama kişisel planlarımı sorarsanız bir kere üçüncü köprü çok gereksiz. Boğaz'ı katletme çalışmasıdır bu. İkinciye bile gerek yoktu aslında. Trafiği başka şekilde organize etmek ve toplu taşımacılığı geliştirmek gerek. İstanbul'da doğayla iç içe yaşamak için, bisiklete önem vermek de lazım. Ben Boğaz'ın her iki kıyısında da bisiklet yolu yapılmasını istiyorum. Önerdim ama red cevabı aldım. Seksen santimlik bir yol yapılacak altı üstü.
Eskiden Ankara, Gençlik Parkı'yla, Gölbaşı'yla çok güzeldi. Ankara son on yıldır kimliğini kaybetmeye başladı. Ben orayı da çok sevdiğim için alışabildim kısa sürede. Ama nefes alabildiğim Ortaköy ve Beşiktaş çarşıyı, Arnavutköy'ü özlemedim desem yalan olur.
Genelde ulusal kanallardaki dizilerin hepsi birbirine benzemeye başladı, doğru. Bunu senaryo yazan arkadaşlar da söylüyor. Belirli konular var, onları işlemek zorundayız diyor hepsi. Her yerde formülasyon aynı. Ama bu dizideki çok daha farklı ve değişik. İnsani sorumluluk gibi. Ben bir de Beyin Felçli Çocuklar Derneği başkanıyım. Diziyle beraber Türkiye'ye, insanlara bu anlamda önderlik yapmış olmaktır gayemiz.
Ben bir garanti ya da güven olarak bakmadım bu işe. Beni etkileyen konuydu, garanti zaten arkasından geliyor. Çünkü biz TRT ile büyüdük. TRT tek kanalken ben delikanlıydım. Seslendirmeyi orada öğrendik, birçok şeyi orada sevdirdik halka. Köy dizilerinde oynadım TRT'nin. Özel televizyonlarda dizi furyası yokken biz orada dizi çekiyorduk. Dizinin TRT'de yayınlanması devamı açısından bir garanti getirmiyor. Orada da aynı sorunlar mevcut.