Komünist görünümlü bir faşizmin târumar ettiği hayatlar

Ali Murat Güven
00:0018/09/2010, Cumartesi
G: 19/09/2010, Pazar
Yeni Şafak
Komünist görünümlü bir faşizmin târumar ettiği hay
Komünist görünümlü bir faşizmin târumar ettiği hay

Romen asıllı Fransız yönetmen Radu Mihaileanu'nun 'Paris'te Son Konser'i', Sovyet diktatörlüğü döneminde binlerce benzeri yaşanmış traji-komik bir 'harcanma öyküsü' üzerinden esaslı bir sistem eleştirisi yaparken, öte yandan da izleyicisini klasik müziğin büyüleyici dünyasında iki saatlik muhteşem bir gezintiye çıkarıyor.

PARİS'TE SON KONSER / Le Concert

Yapım Yılı ve Ülkesi:
2009, Fransa-Romanya-İtalya-Belçika-Rusya ortak yapımı
Türü ve Süresi:
Müzik merkezli duygusal drama / 119 dakika
Gösterim Formatı:
35 mm standart pelikül film
Perde Formatı:
2.35:1
Yönetmen:
Radu Mihaileanu
Senaristler:
(Héctor Cabello Reyes ve Thierry Degrandi'nin birlikte yazdıkları özgün bir öyküden hareketle)
Radu Mihaileanu, Matthew Robbins, Alain-Michel Blanc
Görüntü Yönetmeni:
Laurent Dailland
Özgün Müzik Bestecisi:
Armand Amar
Kurgucular:
Radu Mihaileanu, Séverine Cava
Yapım Tasarımcıları:
Christian Niculescu, Stanislas Reydellet
Set Dekoratörü:
Gina Stancu
Kostüm Tasarımcıları:
Viorica Petrovici, Maira Ramedhan Lévy
Makyaj Tasarımcıları:
Daniela Busoiu, Bernard Floch, Michèle Constantinides
Saç Tasarımcıları:
Catherine Crassac, Adelina Popa
Sanat Yönetmeni:
Vlad Roseanu
Oyuncular:
Aleksei Guskov (Andrei Simoniovich Filipov), Dimitri Nazarov (Sacha Grossman), Mélanie Laurent (Anne-Marie Jacquet/Lea), François Berléand (Olivier Morne Duplessis), Miou Miou (Guylène de La Rivière), Valeriy Barinov (Ivan Gavrilov), Lionel Abelanski (Jean-Paul Carrère), Laurent Bateau (Bertrand), Vlad Ivanov (Piotr Tretiakine), Anna Kamenkova Pavlova (Irina Filipovna), Roger Dumas (Momo)
İthalatçı Şirket:
Filma Ltd
Dağıtıcı Şirket:
Tiglon Film
İçerik Uyarıları:
Her ne kadar genel çerçevesiyle son derece temiz içerikli ve değerli bir film olsa da bir kaç bölümünde argo diyaloglar ve yüzeysel cinsellik/çıplaklık mevcut. Bundan dolayı, 13 yaşından küçük izleyiciler için uygun bir yapım değildir.
Ailece izlenebilir mi?
/ ŞARTLI EVET
(İlköğretim çağından büyük çocuklarla birlikte olabilir)
Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı:

İnternet Sitesinin Teknik/Tasarım Kalitesi:
9/10
Yeni Şafak-Sinema Puanı:
* * * 1/2

FİLMİN KONUSU:
Günümüzden 30 yıl öncesi, Leonid Brejnev dönemi Sovyet Diktatörlüğü… Dünyaca ünlü Rus Bolşoy Orkestrası'nın şefi Andrei Simoniovich Filipov, Yahudi müzisyenleri işe aldığı için yetkili makamlar tarafından kovulur. Talihsiz müzisyen, şimdilerde ise aynı konser salonunda sıradan bir temizlikçidir.
Andrei, günlerden bir gün, Châtelet Tiyatrosu'nun Bolşoy ekibini Paris'e konser vermeye davet ettiğini öğrenir. Aldığı bu haberle büyük bir heyecana kapılan kahramanımız, geçmiyte Komünist Parti tarafından kendisiyle birlikte acımasızca harcanmış olan eski müzisyenleri biraraya getirerek “Fransız başkentinde Bolşoy Orkestrası'nın yerine çalmak” gibi çılgınca bir plan yapmaya başlar. Eğer ki ununu elemiş, eleğini asmış durumdaki ekip arkadaşları bu çetrefilli planın altından kalkabilirlerse, eylemleri hepsi için geç gelen bir zafere dönüşecektir.
Romanyalı bir Yahudi gazetecinin oğlu olan
Radu Mihaileanu
, henüz
22
yaşındayken
Nikolay Çavuşesku
despotizminden yakayı silkerek, kısa süreli bir öğrenci vizesiyle Fransa'ya iltica etti. Genç adam, ailesini arkada bırakarak çıktığı bu sonu belirsiz serüvende, ilk olarak Fransa'nın en prestijli sinema okullarından
IDHEC
'i (İleri Düzeyde Sinemasal Çalışmalar Enstitüsü) bitirdi, ardından da ünlü İtalyan yönetmen
Marco Ferreri
'nin gözüne girip onun asistanı olmayı başardı. Dört dörtlük bir yönetmene dönüşebilmek için
“kurguculuk”
tan başlayarak sinema mutfağının bütün merhalelerinden sırasıyla geçen Mihaileanu, 1980'ler boyunca -aralarında James Bond külliyatının önemli kilometre taşlarından, 1985 tarihli
“Ölüme Bir Bakış”
ın da yer aldığı- bir düzineye yakın filmde yardımcı yönetmenlik yaparak kendisini iyiden iyiye geliştirecekti. Neticede, 1990'ların başlarından itibaren de
“Hamdım, piştim, oldum”
nidâları eşliğinde, uzun metrajlı sinemada artık kendi ayakları üzerinde durabildiğini gösteren ilgiye değer yapıtlar çekmeye başladı bu göçmen sinemacı…
“Paris'te Son Konser”
,
48
yaşındaki sanatçının, ikisi televizyon filmi biri de kısa metrajdan oluşan toplam
7
yapıtlık filmografisinin şimdilik en son, fakat aynı zamanda da en iddialı basamağını oluşturuyor.
“Fransa'nın Oscar'ı”
sayılan
César Ödülleri
'nin bu yılın başlarında dağıtılan
35
'incisinde
“2009-En İyi Film Müziği”
ve
“2009-En İyi Ses Kurgusu”
dallarında iki heykelcik kazanan
“Paris'te Son Konser”
, günümüzde artık yeni vatanının saygın yönetmenleri arasında yer alan Mihaileanu'nun, ailesinin hayatını mahveden ilkel bir siyasal sistemle de sanatın evrensel dili üzerinden giriştiği son derece anlamlı bir hesaplaşma aynı zamanda…
Yönetmenin vaktiyle Romanya'da gazetecilik ve senaryo yazarlığı yapan babası da, filmin -sırf yetenekli Yahudi müzisyenleri kolladığı için bütün meslekî kariyeri bir günde sıfırlanan- baş karakteri gibi, ülkesindeki kâbus rejiminden dolayı büyük acılar çekmiş biri… Şili asıllı genç yazar
Héctor Cabello Reyes
'in Fransız meslektaşı
Thierry Degrandi
ile ortaklaşa yazdığı bu iç burucu öyküyü kendi kişisel ve ailevî deneyimlerinin de ışığında büyük bir hâkimiyet ve aynı zamanda da keyifle beyazperdeye aktardığı gözlenen sanatçı, orkestra şefi kahramanı
Andrei Simoniovich Filipov
'un durumuyla empati kurabilmesinin meyvelerini, şimdilerde gösterime girdiği bütün ülkelerde ayakta alkışlanan görkemli bir başyapıtla topluyor. Bir dizi yetenekli Rus, Romen ve Fransız oyuncuya, geçen yıl
Quentin Tarantino
'nun
“Soysuzlar Çetesi”
nde başrollerden birinde izlediğimiz genç kuşak Fransız kadın aktrist
Mélanie Laurent
'in de eşlik ettiği
“Paris'te Son Konser”
in dış mekân çekimleri
Moskova
'da, iç mekân çekimleri ise
“büyük birader”
inkine oldukça benzer bir mimarinin egemen olduğu Romen başkenti
Bükreş
'te gerçekleştirilmiş. Öyküsü Moskova'da başlayıp
Paris
'te nihayetlenen film, ilk karesinden son karesine kadar göz kamaştırıcı bir sanat yönetiminin yüksek özenini perdeye yansıtırken, aynı zamanda artık yavaş yavaş unutulan (aslına bakarsanız, günümüz gençliği tarafından hemen hiç bilinmeyen!) kasvetli bir çağın,
“soğuk savaş yılları”
nın yitik kuşağına yaktığı ağıtla da izleyicisinin yüzünde buruk bir tebessüme yol açıyor.
Konjonktürel siyasal gelişmelerden dolayı içinde
“Yahudi”
sözcüğü geçen filmlere özel bir alerjiniz yoksa (ki bana göre, her şeye rağmen böyle bir şey olmamalı), yanısıra klasik müziğin o tadına doyulmaz güzellikteki dünyasına da âşinâ biriyseniz,
“Paris'te Son Konser”
hem içi doğru düzgün doldurulmadan alelacele tedavüle çıkarılmış bir
“yeryüzü cenneti”
ütopyasıyla bir kaç kuşağın ardarda nasıl harcandığını gözler önüne seren kara komedi formundaki öyküsü, hem de insanda
Moskova-Bolşoy
'u,
Paris-Châtelet Tiyatrosu
'nu gerçekten ziyaret ediyormuş izlenimi uyandıran muazzam görüntü yönetimiyle gözlerinizin, gönlünüzün ve kulaklarınızın pasını silecek katıksız bir başyapıt…