Türk Sinema Dergileri - 5 / Burçak ağabeyden bir deneme daha: Sinematürk

Ali Murat Güven
00:0027/10/2006, Cuma
G: 26/10/2006, Perşembe
Yeni Şafak
Türk Sinema Dergileri - 5 / Burçak ağabeyden bir d
Türk Sinema Dergileri - 5 / Burçak ağabeyden bir d

Burçak Evren, 40'lı yaşlarını aşmış kıdemli sinemaseverler için oldukça tanıdık ve dost bir isim. Hele de benim kuşağımın, onun 1970'lerden 1990'lara dek uzanan yirmi küsur yıllık tarihsel süreçte, bıkmadan usanmadan nitelikli sinema dergileri çıkarma yönündeki içten çabalarını unutmasına imkân yok. “Yedinci Sanat”, “Gerçek Sinema”, “Gelişim Sinema”, “Negatif” ve “Antrakt”, hep bu inatçı mücadelenin birer sonucu olarak okuma fırsatı bulabildiğimiz, her biri birbirinden zengin içerikli dergilerdi. Özellikle, lise ve üniversite yıllarıma damgasını vurmuş olan o canım “Gelişim Sinema”nın nüshalarını bugün hâlâ büyük bir özenle saklamaktayım. 1985 yılında, şimdilerde artık anılarımızda yaşayan Beyoğlu Saray sinemasında soğuk bir akşam -cebimde ancak eve geri dönebileceğim bir otobüs bileti parasıyla- Sergio Leone'nin “Bir Zamanlar Amerika'da”sını izlemek üzere heyecan içimde yerimi aldığımda, elimde “Gelişim Sinema”nın aynı filmi kapak konusu olarak işleyen ilk sayısını bir çırpıda okuyup bitirişim hâlâ gözlerimin önündedir.


Türkiye'nin en önde gelen sinema yazarlarından biri olmasının yanısıra, özellikle Türk sineması alanında eşi az bulunur bir “arkeolog” olarak da görmekteyim Burçak Evren'i. Kendisi, zahmetinden dolayı hiç kimsenin yüz vermediği zorlu bir alanda Agah Özgüç usta ile birlikte gayet nadide bir ikili oluşturur; Türk sinemasının tutarlı bir tarihçesini oluşturmak adına, yıllardır sabır yüklü bir çabayla, erişebildiği her kaynaktan bilgi ve belge toplar.

Halen faal durumda dört büyük sinema dergisinin bulunduğu, en az iki-üç tanesinin de yolda olduğu bir sektörde yeni ve üstelik de siyah-beyaz bir dergiye ihtiyaç var mıydı? Evren'in imzasını koyduğu “Sinematürk”ü baştan aşağı incelediğimizde, böyle bir çeşitliliğe hâlâ büyük ölçüde ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Çünkü, ağabeyimizin genel yayın yönetmenliğini üstlendiği bu yeni yayın, günübirlik ve popüler olanı öne çıkarmaktan ziyade -her zaman yapageldiği üzere- sağlam ve ağırbaşlı bir kaynakça kimliği taşıyor. Dergi, tıpkı yıllar önceki “Gelişim Sinema” örneğinde olduğu gibi, bu bilinçli tercihini siyah-beyaz yayımlanarak daha en baştan keskin çizgilerle ortaya koymakta. Bundan da önemlisi, adından da anlaşılacağı üzere, “Sinematürk”ün asıl derdi, genel kapsamlı bir sinema dergisi olmaktan ziyade Türk sinemasını alabildiğine “kayırmak”… Neredeyse yüzde 95'i ulusal sinemamız üzerine kurulu olan ilk sayısı da bu kaygıyı açıkça ortaya koyuyor. Türk filmleri, yönetmenleri ve oyuncuları diğer sinemasal yayınlarda batılı hemcinslerinin albenili fotoğraflarından arta kalan köşelerde kendilerine görece zorlukla yer bulurken, “Sinematürk”te ise tam anlamıyla baş köşeye oturtulmuşlar.

Bu arada, bakmayın siz siyah-beyaz dediğime falan; birinci sınıf kuşe kâğıda basılmış olan o eşsiz güzellikteki arşiv fotoğrafları ve gözleri yormayan rahat yazı karakterleriyle renkli baskının görsel avantajlarına iki tur bindiren bir iç tasarımı var “Sinematürk”ün. Kullandığı ağdasız ve tertemiz Türkçe de cabası…

Ekim 2006 itibarıyla sektöre merhaba diyen bu ilk sayı, 4 YTL tutarındaki üzeri fiyatıyla da -âdeta sözleşmişçesine 5 YTL ortak fiyatla satışa sunulan- diğer bütün kardeş dergilerden daha farklı bir yerde durduğunu özellikle vurgulamak ister gibi…

İlk sayının dosyalarına gelince… “2006-2007 Sezonunun Türk Filmleri” (Özgür Şeyben), “Sinemamızın İlk Müslüman Türk Kadınları” (Burçak Evren), “Türk Sinemasında Geçiş Dönemi” (Okan Ormanlı), “İyinin ve Kötünün Ötesinde: Neriman Köksal” (M. Zeynep Dadak), “Türk Sinemasında Kadınlık Sıkıntıları” (Elif Refiğ), “Cahide ya da Yaşamın Sıfırlandığı An” (Berk Birinci), “Beyoğlu'nun Yitik Sinemaları” (Ali Akan), “İpek Yolu Çocuğu” (Ali Sekmeç), “Antalya Film Festivali'nden Geriye Kalanlar” (Umay Mercan) dergide yer alan, Türk sinemasının dünü ve bugünü üzerine ilgi çekici araştırma-inceleme yazılarından yalnızca bir kaçı… Ayrıca Polonyalı usta Krzysztof Kieslowski ve “13” adlı filmiyle büyük bir sıçrama gerçekleştiren Gürcü yönetmen Gela Babluani ile yapılmış, Hülya Süngü ve Can Ali Erdal'ın çevirdikleri iki ayrı söyleşi ile Balkanlar'da sinema sanatının temellerini atan Makedonyalı Manaki Kardeşler'in hayatlarının anlatıldığı, Özgür Şeyben imzalı bir başka çeviri de derginin bu ilk sayısının sürprizleri arasında…

Bir “muhafazakâr” olarak, sinemanın topluma taşıması gereken mesajlar ve kimi sinemacıların inanışlarıma ters düşen ideolojik/estetik tercihleri söz konusu olduğunda Burçak Evren'in görüşleriyle ters düştüğüm zamanlar olmuştur elbette. Hattâ, onunla geçmişte yan yana katıldığımız bazı söyleşilerde hafiften hafife, tatlı tatlı itişip kakıştığımız da… Ama muhafazakâr olmanın bazı vazgeçilmez kuralları var; atalarımız bizlere -hayata dair görüşleri her ne olursa olsun- kendimizden yaşça, başça ve tecrübe açısından büyük olan ustalarımızın huzurunda her daim saygılı olmayı öğretti. Burçak ağabey de bu anlamda, bugünkü sinema bilgimizi, görgümüzü ve beğenimizi kazanmamıza vesile olan en değerli kalemlerden biridir. O nedenle, başımızın tacıdır.

Bir sinema dergisinden, popüler olana verdiği önemin ötesinde kalıcı ve yerel bir içerik de bekliyorsanız, “Sinematürk”ü sakın ola ihmal etmeyin. Renkli film kullanarak herkes kolayca sinema yapar; çünkü renk kimi önemli hatalar karşısında gayet örtücü ve cilalayıcıdır. Oysa önemli olan siyah-beyaz negatif kullanarak da bir başyapıta imza atabilmek…

İşte Burçak ağabey bir kez daha bunu yapmaya soyunmuş. Onu bu soylu mücadelesinde yalnız bırakmamak gerek…


* * *


Okurlarımıza not:

Sayfamızın "Türk sinema dergileri" başlıklı bu bölümünde şimdiye kadar "FilmArtı" (
), "Sinema" (
), "Altyazı" (
) ve Cinemascope (
) dergileri tanıtılmıştır. Dileyenler, bu yazılara yukarıdaki tarih linklerine tıklayarak ulaşabilirler.