Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Fatma Fatma K. Barbarosoğlu domuz gribi aşısı tartışmalarını konu alan bir yazı kaleme aldı.
Gürbüz Türk Çocuğu” aşı olacak mı?
I-
Domuz gribi aşısı bizde siyasi zihniyetin ne kadar baskın olduğunu bir kere daha ortaya koydu. Bir kere daha “siyaset her şeydir” gerisi teferruattır ilkesi işlerliğini korudu.
Başbakanımızın risk gurubunda yer almadığını dolayısıyla aşı olmayacağını söylemesi üzerine; aşı olacaklar ile aşı olmayacakların safları hızla değişiverdi. Bir zamanlar Rauf Tamer bir solcu ne söylerse onun tam tersini söyleyerek isabetli kararlar verebilirsiniz diye yazardı Tercümandaki köşesinde. Rauf Tamer'in bu “Düsturu”nu, Türk Tabibler Birliği'ne miras bıraktığını gördük Başbakanın açıklamasından sonra. Zira şimdiye kadar Sağlık Bakanlığı'nın kararlarına karşı en keskin muhalefeti üstlenmiş olan Birlik, Başbakan'ın açıklamasına duyduğu tepki yüzünden, Sağlık Bakanlığın en büyük ve en önemli destekçisi oluverdi.
Bizim “bilimsel zihniyetli” medyacılarımız aşıya olan mesafelerini Başbakanın iki dudağı arasından çıkacak cümleye göre belirlemeye başladılar. Aşının güvenilir olmadığını söyleyenler, şimdi Başbakanı “İyi ki halka domuz gribinden korunmak için üfürükçüye git demedi” diye eleştiriyor.
Sağlık Bakanını istifaya davet edenleri mi ararsınız, Başbakan'ı bilimsel zihniyete sahip olmamakla suçlayanları mı? Hepsi var. O kadar öykündükleri Avrupa ülkelerinde, ABD'de, sağlık üzeriden ne kadar yoğun tartışmalar yaşandığını hiç takip etmiyor okuması kıt, yazması bol köşeciler taifesi. Söz konusu olan her yıl mutasyona uğrayan grip virüsü. Çiçek aşısından ya da çocuk felcinden bahsetmiyoruz.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ başlattığı kampanya için ilk olarak kendi kolunu uzattı. Bu tabi bir şey. Siyasilerin risk gurubunda olması sebebiyle aşılanmaları gerektiğini söyledi Sağlık bakanımız. Başbakanımız da kendini risk gurubunda görmediğini dolayısıyla aşı olmayacağını söyledi.
“Tamam, Başbakanımız aşı olmayacaksa olmasın. Ama en azından aşı olmayacağını saklayabilirdi” mi, demek istiyor necip medyamız?! Recep Tayyip Erdoğan'ın, tam da böyle yapmadığı için halktaki “delikanlı” imajını koruduğunu düşünüyorum.
Başbakanın aşı olmayacağını açıklamasının kampanyayı olumsuz etkilemeyeceğini düşünüyordum ki, nitekim açıklamadan sonra aşı olanların sayısının hızla arttığını gördük. Ancak risk gurupları konusunda hakikaten duyarlı olmamız gerekiyor.
Sağlık politikalarını gündelik siyasete peşkeş çekmeyelim. Bu konuda en büyük sorumluluk medyaya ve siyasilere düşüyor elbet. Önümüzdeki yıllarda artacağı düşünülen enfeksiyon hastalıkları için bağışıklık sistemimizi güçlendirecek bilgilere ve bu bilgileri uygulamaya geçirmemizi sağlayacak sağlıklı koşullarda üretilmiş sebze, meyve ve proteinlere ihtiyacımız var.
Bağışıklık sistemimiz yediklerimiz içtiklerimiz ile doğrudan bağlantılı.
AK Parti hükümetinin Başbakan'ın liderliğinde üç çocuk kampanyası başarı ile devam ediyor. Tanıdığım bütün aileler neredeyse çocuklarının sayısını üçledi. 45 yaşından sonra anne olanların sayısı bir anda arttı. Nüfusun artması konusundaki inandırıcılığını, tarım politikaları söz konusu olduğunda aniden yitiriyor hükümet.
Sebze, meyve, tahıl yiyen bir millet idik.Proteini unutan mutfaklara, kuru fasulye ve mercimek üzerinden sağlıklı dengeli beslenmeyi öğütlüyorduk.
Hükümetin bilinçsiz tarım politikaları yüzünden, tahıllarımız tahıl olmaktan çıktı. Toprağa ektiklerimiz bize tohum olarak dönmüyor.
“Gürbüz Türk çocuğu” domuz gribi aşısı olacak mı olmayacak mı bilmiyorum. Herkesin kendi kararı. Ama “gürbüz çocuk”larımızın olması için onlara sağlıklı besinler yedirmemiz gerekiyor.
Domatesin bile alt sınıflar için ayrı üst sınıflar için ayrı satıldığı bir “pazar” istemiyoruz.
Tarım Bakanı Mehdi Eker'in GDO ile ilgili eleştirilere kulak vermesini, kendisine “acaba” sorusunu sıkça yöneltmesini bekliyoruz.
II-
Başlığı durduk yere atmadım. Kitabevi yayınları Prof.Dr. Emine Gürsoy Naskali editörlüğünde çok çarpıcı tematik kitaplar yayınlıyor. Şu aralar “Beden Kitabı”nı okuyorum. Kitabın içinde birbirinden ilginç makaleler var. Bu makalelerden biri de İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi bölümü öğretim görevlilerinden Yrd. Doç.Dr Makbule Sarıkaya'ya ait olan “Gürbüz Türk Çocuğu”
Cumhuriyetin ilk yıllarında sağlıklı bir nesil yetiştirilebilmesi için bir dernek kuruluyor: Türkiye Himayeyi-i Efdal Cemiyeti. “Gürbüz Türk Çocuğu” bu cemiyetin çıkartmış olduğu bir dergi. Sağlıklı nesiller yetiştirmek için dönemin idealist doktorları okuyuculardan gelen mektupları cevaplıyor. “Sağlam kafanın sağlam vücutta bulunması” için hem mesailerini hem kalemlerini seferber ediyor doktorlar.
Bir defa daha tekrarlamakta fayda var: Sağlık politikalarını gündelik siyasete peşkeş çekmeyelim. Bu konuda en büyük sorumluluk medyaya ve siyasilere düşüyor elbet. Fakat sağlık söz konusu olduğunda siyasilere de medyaya da doğru bilgiyi, geniş bir bakış açısını sağlayacak idealist ve entellektüel doktorlara ihtiyacımız var. Bu gün sağlık sektöründe eksik olan işte bu! “Hayatın değeri” ni, entelektüel boyutta tartışabilecek doktor sayısı o kadar az ki!
Umarım domuz gribi aşısı Türk Tabipler Birliği için bir dönüm noktası olur.
Sağlık hakkında “sağlıklı” bilgiler almak hepimizin hakkı!!!