İmaj çağına, iktisat bilincine reddiye

Adnan Karakaş
00:0018/08/2010, mercredi
G: 18/08/2010, mercredi
Yeni Şafak
İmaj çağına, iktisat bilincine reddiye
İmaj çağına, iktisat bilincine reddiye

Murat Çiftkaya, imaj çağına, iktisat bilincine ve seküler ahlaka dair önemli tespitler sunduğu kitabında, idrakin bulunduğu derinliğe ulaştıracak vasıtaya, sezgiye çağırıyor insanı

Modern 'süs'lerin kuşattığı günlük hayatın kalbine ok saplamak. Akıntıya karşı kulaç atmak, 'şartlar' mazeretine sığınmadan… Kredi kartları, alışveriş merkezleri, tüketim çılgınlığı, bilgisayar ve internet bağımlılığı, oyunlar, sanal ortam… Listeyi uzattıkça uzatın. Modern dünyanın zorunlu kıldığı hemen hemen her şey, insanı tutsak kılıyor. Bütün bu öğelerin süslediği hayat, kitle iletişim araçları vasıtasıyla idealize edilince iş hepten çığırından çıkıyor. İnsanlar, git gide yaşadıkları dışında bir hayatı mümkün görmemeye, hayat 'tarz'larının çaresiz kurbanları rolünü, bile isteye üstlenmeye başlıyorlar. Görünüşte aşk ve şevkle! Bundan kötü olan bir şey daha var: Mevcut 'standart' hayata uymayanlara vebalı muamelesi yapmak… Herkes gibi giyinmiyor, herkesin oturduğu mekânlara takılmıyor ve herkesin sahip olduğu 'şey'lere sahip olamıyorsanız 'önemsizlik' buhranından sizi kim kurtarabilir! Bunun için de olabildiğince hassas, alıngan ve kırılganız… Çünkü Baudrillard'a göre, hepimiz “kusursuz cinayet”lerin kurbanlarıyız… Derrida, daha bir kötücül; “Evlerimizin çevresi çitlerle çevrili. Çıkış yok.” diye tasavvur ederek umudu da alıyor elimizden. Elimizden umut alınmasına karşın yine de bu kadar rahat hareket ediyor, akıntıya şevkle kapılıyorsak artık kesin olan tek şey kalmıştır: “Cehennemde Kahkaha” atıyoruz!...


Bilginin kaynağı

Akademisyen kimliğiyle tanıdığımız Murat Çiftkaya, Cehennemde Kahkaha adlı deneme kitabında yukarıda değinmeye çalıştığımız konuları değerlendiriyor. Yazarın en temel noktadan, bilgiden başlayarak giriştiği değerlendirmeler tek kelimeyle ufuk açıcı. Bilginin kaynağının hala gözlem ve deneyle sınırlı olmasına, isyan denebilecek keskinlikte bir dille karşı çıkıyor çünkü. Hurafe denebilecek bir meseleden hareket etmesi ise mevcut bilgi üretme biçimine ve o biçimin dayatılmasına karşı bir meydan okuma anlamı kazanıyor. Sözgelimi sezgi diyor; idrakin bulunduğu derinliğe ulaştıracak vasıtaya, sezgiye çağırıyor insanı.


Kozmetik ve ölüm

Günün heyulası içinde farkında olmadan geçip giden hayatın anlamı -pekâlâ- bir idam mahkûmunun son saatleri üzerinden anlatılabilir. Ya da kozmetik çılgınlığını yaşlanma, dolayısıyla ölüm korkusundan hareketle açığa çıkarmak mümkündür. Buradan insan için ölümün anlamı da elde edilebilir. Bir kez ölümün anlamı elde edilince hayatın ne yöne aktığı, sınırları anlaşılabilir. Turist olgusu gibi; tatil de, futbol da, diyet de bir karşılığa denk gelir o zaman. İmaj çağında varlığa gelmenin neden görünür olmakla, görüntüyle ancak imkân dâhiline girdiğine, iktisat bilincinin(!) bu duruma nasıl katkı sunduğuna, seküler ahlaka ve asıl'dan boşalan insanın kişisel gelişimde kurtuluş aramasına dair akla gelen nice soru/na cevap bulunabilir. Dahası var. Bütün bunlara karşı, neredeyse akla gelmeyen ve özümsenmesi halinde kurtuluş kapısını aralayacak nice kavram da gündeme getiriliyor. Sözgelimi haram… Faizin ve israfın haram olduğunun haykırılması, çalışanların hakkına riayete çağrı veya zekatın hatırlatılması… Bütün bu kavramların, gücü elde etmek için her yolun meşru sayıldığı ve bunun içselleştirildiği 'inananların' dünyasında bile neredeyse karşılığı kalmamış. Bir hatırlatmadan daha öteye işaret ediyor bu yüzden; dün sahip olunan kurtuluşun yol haritasını elimize bırakıyor. Ruhuna güzel bir armağan verebilmek için dağların yolunu tutan bir akademisyenin kaleminden çıkan bu denemeleri okumakta fayda var.