Tunus'ta 'Yasemin Devrimi' ya da münafık devletler

İhsan Süreyya Sırma
00:0022/01/2011, Cumartesi
G: 21/01/2011, Cuma
Yeni Şafak
Tunus'ta 'Yasemin Devrimi'  ya da münafık devletle
Tunus'ta 'Yasemin Devrimi' ya da münafık devletle

Tunus'ta insanca yaşamanın imkânsız hâle gelmesinden dolayı, “Yasemin Devrimi” başlatıldı. Ülkeden kaçan Bin Ali ise kendisini 23 yıl boyunca destekleyen Batılı ülkelere değil, susması karşılığında Suudi Arabistan'a sığınabildi.

“O zalimler nasıl bir inkılabla devrileceklerini göreceklerdir” (Kur'an)

960'lı yıllardı. Fransa'ya televizyon yeni yeni yerleşiyordu. O sıralarda biz de öğrenci olarak Paris'teydik. Henüz Sorbonne'da o meşhur '68 Olayları' başlamamıştı. Bir akşam, o zamanki Fransa Cumhurbaşkanı General De Gaulle televizyonda konuşma yapıyordu. Spiker De Gaulle'a şöyle sormuştu:

- Neden Fransa sömürgemiz olan Tunus'tan çekildik?

De Gaulle şöyle cevap vermişti:

- Tunus'tan Fransız askerini çektim amma, onun yerine çok daha etkin olan Fransız kültürünü bıraktım!

De Gaulle'ün bu sözünü pek önemsememiş, Tunus'un gerçekten bağımsızlığına kavuştuğunu zannetmiştim. Ne zamanki, 1969-70 ders yılında, Arapça öğrenimi için Tunus'a gittim, işte o zaman De Gaulle'ün ne kadar doğru söylediğini anladım. Gerçekten Tunus'ta Fransız askeri yoktu amma, üniversite amfilerinde okuyan öğrencilerden, sokaktaki insanlara kadar herkes Fransızca okuyor, Fransızca konuşuyordu. Öylesine ki, biz Arapça öğrenmeye gittiğimizden, Tunuslularla Arapça konuşmaya gayret ediyor, onlarsa Fransızca cevap veriyorlardı. Kısaca söylemek gerekirse, biz bir Arap ülkesine değil, kâğıt üzerinde bağımsızlığını ilan etmiş olsa bile, hâlâ sömürge olma vasfını sürdüren bir Fransız ülkesine gelmiş gibiydik.

FRANSA'NIN TUNUS VALİSİ BURGİBA

O yıllarda, Tunus Devlet Başkanlığı'nı Habib Burgiba denen bir diktatör yürütmekteydi ki, icraatlarıyla “Fransa'nın Tunus Valisi” gibi hareket ediyordu. Burgiba kendine göre fetvalar veriyor, “cihatta oldukları için” (!) oruç tutmanın farz olmadığı fetvalarını veriyordu. Hatta bu yüzden onun yardakçıları, kendisine “Mücahidu'l-Ekber” sıfatını bile vermişlerdi. Fakat Tunus halkı onu kâle almayıp, Ramazan ayında oruçlarını tuttular. Nitekim bir müddet sonra bu fetvasının geçersizliğini ilan etti. Çünkü “Burgiba diktası” henüz tam oturmamıştı. Fakat Habib Burgiba'yı, zulmünde fazla ileri gitmemesi için esas durduran, Büyük Müfessir Tahir bin 'Âşûr ile Tunus diyarı Müftüsü olan oğlu Prof. Fadıl bin 'Âşûr'un konumlarıydı. Kendilerine öğrenci olmaktan şeref duyduğum bu baba-oğul âlimler, gerçekten Tunus'u ayakta tutan iki sütun gibiydiler. Nitekim onlar hayattayken, belirttiğimiz gibi Burgiba zulmünde fazla ileri gidemiyordu.

20 Nisan 1970 günü gecesi Tahir bin 'Âşur'un oğlu Üstad Fadıl bin 'Âşûr, yani hocamız vefat etti. Tunus için büyük bir kayıptı bu. Biz ayrıldıktan sonra da, fazla yaşamayan babası Tahir bin 'Âşûr da Hakk'ın rahmetine kavuştu.

Artık Tunus'ta iktidardakilerin zulmüne “hayır!” diyebilecek kimse kalmamıştı…

Her fırsatta hareketlerinin ilhamını Kur'an'dan ve Atatürk'ün 'Nutuk'undan aldığını dile getiren Burgiba, Tunus'un tek hâkimi olmasına rağmen, halka fazla baskı yapmıyordu/yapamıyordu. İsteyen istediği gibi giyiniyor, dileyen dilediği gibi ibadet ediyordu. Yeter ki siyasete karışmasınlar. Buna paralel olarak bazı Tunuslu Müslümanlar, Tunus'un Fransız etkisinden kurtulup, aslî hüviyetine kavuşması için yazılı ve sözlü olmak üzere, silahsız ve eylemsiz bir şekilde mücadele başlattılar. Özellikle Eczacı Selahaddin Keşrid ve arkadaşlarının çıkarmış oldukları aylık “Cevheru'l-İslâm” dergisi oldukça etkiliydi. (Ayrıntılar için Tunus Hatıraları kitabımıza bakılabilir)

GANNUŞİ İLE UYANIŞ

İşte o sıralarda, yani 1970 yılında, Paris'ten doktora arkadaşımız olan Raşid Ğannuşî, Abdulfettâh Moro ile birlikte, “en-Nahda” (uyanış/yerinden doğruluş) hareketini başlattı. Ğannuşi'nin o zamanki hareketi, Müslümanlara dinlerini tebliğ etmekten öteye gitmiyordu.

Biz Tunus'tan ayrıldıktan sonra (Haziran 1970) Raşid Ğannuşi Nahda hareketini sürdürmeye devam etti.

Ancak Burgiba'nın 1987 Ekimi'nde Ben Ali'yi Başbakanlığa getirmesiyle birlikte Tunus'ta işler değişmeye başladı. O arada Raşid Ğannuşi de, Nahda hareketini siyasi bir partiye çevirmişti. Diğer yandan başbakanlığa yeni tayin edilmiş olan Ben Ali, Burgiba'nın hastalığını ve devleti idare edemeyeceğini bahane ederek, aynı senenin Kasım ayında kanlı bir şekilde Burgiba'yı devirdi ve yerine Tunus Cumhurbaşkanı oldu.

BATI BİN ALİ'Yİ DESTEKLEDİ

Ondan itibaren de 23 sene boyunca göstermelik seçimlerle iktidarını, daha doğrusu diktatörlüğünü sürdürdü. Seçimleri kazanmış olmasına rağmen, Ğannuşi hareketini hazmedemeyen Ben Ali, Raşid Ğannuşi'nin siyasete girmesine sıcak bakmayarak sert tavırlar içerisine girdi. Yakalanıp idam edilmesi an meselesi hâline gelen Raşid, Tunus'tan ayrıldı ve bir daha da gidemedi.

Zulmü Batı ülkeleri tarafından desteklenen Ben Ali, artık zamanımızın en zalim, en diktatör, en acımasız İslâm ve Müslüman düşmanı hâline gelmişti. Halefi Burgiba Fransa'nın “valisi” konumunda ise, Ben Ali “jandarması” hâline gelmişti. Yaşı 60'ın altında olan Müslümanlar camide bir araya gelemiyor, başlarını örten üniversiteli genç kızlar, bizdeki “ikna odaları” rezaletini hatırlatırcasına sorgulanıyor, şiddete maruz bırakılıyor, üniversitelere sokulmuyor, ifadesi mümkün olmayan muamelelere tabi tutuluyorlardı.

Ben Ali'nin bu yaptıkları çok iyi bilindiği hâlde, başta Amerika ve Fransa olduğu hâlde bütün Batı ülkeleri bu zalimi destekliyor, hatta zulmünde ona yardımcı oluyorlardı. Ama Resûlullah (s.a.s)'in emrettiği gibi, zulüm devam etmediği için, Tunus'ta insanca yaşamanın imkânsız hâle gelmesinden dolayı, “Yasemin Devrimi” başlatıldı ve tıpkı İran Şahı Rıza Pehlevi gibi, Çavuşesku gibi, Ben Ali de yanında kaçırabildiği kadar Tunus hazinesini boşaltarak, Suudi Arabistan'a kaçtı. Aslında o, Batı devletlerinden birine iltica etmek istiyordu. Ne var ki onun eski hâmilerinin hiçbiri, onu ülkelerine kabul etmediler. Kabul etmedikleri gibi, utanmadan, sıkılmadan, Tunus halkının yanında olduklarını ilan ediyorlar. Bunun içindir ki, her gün Le Monde ve le Figaro'da muhalefetin Sarkozy'e, “Bu ne münafıklık? Daha önce Ben Ali'yi destekleyenler sizler değil miydiniz?” diye eleştirilerini okuyoruz…

TUNUS'TA ÖNE ÇIKANLAR

Suudi Arabistan ise, ağzından hiçbir siyasi kelime çıkmama şartıyla kabul etti Ben Ali'yi. Ve şu anda Ben Ali, kendi memleketinde Müslüman kadınlarına yasakladığı başörtüsünü, Suud'un emriyle kendi karısı ve kızına takıyor! “We tu'izzu men teşâ, we tuzillu men teşâ”

Durum nedir?

Medyadan takip edebildiğimiz kadarıyla, Tunus'taki karmaşa hâlâ devam ediyor ve bu karmaşada şu gruplar öne çıkıyor:

1) Kuzey Afrika'da kendilerine uşaklık eden bir rejimin son bulmasına üzülen ve olanları, kendi açılarından en az zararla neticelendirmek için, Ben Ali gibi Batı'nın, özellikle Amerika ve Fransa'nın çıkarları doğrultusunda bir siyaset gütmesi istenen bir hükümetin kurulmasına çalışan Batı devletleri.

2) Kendi rejimleri, Ben Ali'ninkine benzeyen ve Tunus'ta olup bitenlerin kendi ülkelerine sıçramaması için, mümkün mertebe “desenformasyon”a sarılıp, Tunus'ta gerçek hürriyete dayalı bir hükümetin iş başına gelmesine mani olmak isteyen Orta Doğu'daki dikta rejimli Müslüman devletler.

3) Türkiye (bu satırlar yazıldığında hâlâ bir görüş belirtmemişti) gibi, hâlâ bu konuda görüş belirtmeyip, “bekle-gör” siyaseti güden Müslüman devletler. Oysaki Türkiye'nin Müslüman halklar nezdindeki yeri çok farklıdır. Dünya Müslümanları Türkiye'nin, mazlumların yanında olduğuna inanıyor. Müslüman Tunus halkı zalimler tarafından bu hâle getirildikten sonra ayaklanan zavallı Tunuslulara diyeceğimiz iki kelâm yok mu? Yoksa ibrenin yönü mü değişti?

4) Yıllardır, birçok Müslüman ülkede olduğu gibi, yıllardır zalimce ezilen, sömürülen ve Yasemin Devrimi ile bir kurtuluşa varmanın mücadelesini veren “Müslümanlar tarafından yalnız bırakılmış” Tunuslu Müslümanlar.

5) Tunus'a dönüp, siyasi mücadelesini sürdürmesi beklenen, ve Tunus için en uygununu yapacağına inandığımız Nahda lideri Raşid Ğannuşi…

* Prof. Dr.; İslam Tarihi Araştırmacısı