İstanbul'u 2010 sonrasına hazırlıyoruz

Ertan Altan
00:0025/10/2008, Cumartesi
G: 24/10/2008, Cuma
Yeni Şafak
İstanbul'u 2010 sonrasına hazırlıyoruz
İstanbul'u 2010 sonrasına hazırlıyoruz

İstanbul Avrupa Kültür Başkenti olmaya hazırlanırken, en fazla görev İstanbul'un vitrini olarak kabul edilen Beyoğlu ilçesine düşüyor. Peki, turistlerin en çok ziyaret ettiği, şehirdeki kültür-sanat faaliyetlerinin kalbi olan Beyoğlu 2010'a hazır mı? Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, Beyoğlu ilçesindeki 2010 atmosferini anlattı.

Geçtiğimiz hafta Eurocitys toplantısı için Avrupa ülkelerinden yerel yönetim heyetleri geldi. Bu temaslarda 2010 açısından ne ortaya çıktı?

2010 Avrupa Kültür Başkenti aslında şu; Avrupa'da kültür birikimi olan kentlerin ön plana çıkarılarak diğer kentler tarafından tanınmasını sağlamak. Her yıl üç kent kültür başkenti oluyor ve kendi birikimlerini diğer ülkelerle bölüşmeye gayret ediyorlar. Bunlar mimaridir, artistiktir, kültürdür, sanattır, estetiktir… Yaşamın her alanına ait ne varsa bunları ortaya koymayı ve böylelikle daha uzlaşmacı bir Avrupa ortaya çıkarmayı hedefleyen bir organizasyon. Eurocitys de bu anlamda bakıldığında kültür başkentlerinin bir başka adı olarak da düşünebilir. Beyoğlu Belediyesi Eurocitys'e üç sene evvel üye oldu. Kültür Forumu'nun her yıl yaptığı geleneksel toplantılardan birine ev sahipliği yaptı. Bu forum çerçevesinde gelen heyetler kültür politikaları anlamında Beyoğlu Belediyesi'nin neler yaptığını öğrenmek istediler. Tarafımızdan bu konular gelen heyetlere görsel olarak anlatıldı. Bunun şöyle bir anlamı var: Avrupa'nın kültür faaliyetlerinin emanet edildiği insanlara İstanbul 2010 için yaptığımız kültürel çalışmaları doğrudan gösterme olanağı bulduk. İstanbul'un önemli bir ilçesinin kültür politikaları doğrudan angaje edilmiş oldu. Bu proje 2010'un amaçları doğrultusunda çok doğru bir organizasyondu, dolayısıyla başarılı olduğunu söyleyebiliriz.

Gelen heyetler nasıl bir izlenim edindiler?

Açılış kokteylimizi İstanbul Modern'de verdik, bu çok etkili oldu. Yaptığımız çalışmaları görsel desteklerle anlattık. Tarihi boyunca Beyoğlu'nda farklı kültürlerle nasıl diyalog kurulduğunu anlattık. Farklı kültürlerin mimarideki ifade biçimlerini gösterdik, bu mimari etrafında oluşan yaşam alanları ve bu alanlarda oluşan birlikteliği gösterdik. Bir de bugün yaşadığımız Beyoğlu'nda insanların kente adaptasyonunda, geçmiş kültürün gelecek nesillere taşınmasında ve kentli insanın çevresiyle daha iyi diyalog kurarak kendisini keşfetmesinde kültür politikalarının önemini anlattık. Çok etkilendiklerini ifade ettiler. Doğrusu başarılı bir çalışmaydı.

İstanbul Avrupa Kültür Başkenti olurken Beyoğlu da İstanbul'un vitrini olacak. 2010'a doğru siz nasıl bir vitrin düzenlemesi yapıyorsunuz?

Beyoğlu İstanbul'un her zaman vitrinidir. Ama vitrini şöyle algılamak yanlış olur; vitrin bazen sanki sanal ve suniliği ifade eder. Bu anlamda bir vitrin düzenlemesi yapmıyoruz ama şunu yapıyoruz; Beyoğlu gerçekten İstanbul'un kültür-sanat merkezi. Mimarisinden, estetiğinden, tiyatrosundan müziğinden aklınıza gelecek tüm görsel ve işitsel sanatlar burada filizlenmiştir. Buradan Türkiye'ye dünyaya yayılmıştır. Beyoğlu tüm bu özelliklerinin ve avantajlarının farkında. Bizim tek yaptığımız Beyoğlu'nu asli fonksiyonlarında yaşatma gayretidir. Çok yönlüdür bu çalışma. Bir yandan bina restorasyonları, bir yandan yaşam standardını hem kişisel hem kurumlar bazında belli bir noktaya taşımak, kent kültürünü olabildiğince insanlar arasında yaygınlaştırmaya gayret etmek... Beyoğlu'nda çok fazla alanda çok farklı konularda çalışmalar yaptığımızı ifade edebilirim. Gençliğe yönelik politikalarımız çok aktiftir, çok iyidir. Özellikle Kefken Kampı, kültür-sanat gezileri ciddi bir yekûn tutuyor. Diğer yandan kadınlarımız bizim için çok önemli. Semt konaklarımız var. Kadınlarımızı sosyal hayatın içinde, merkezinde konumlandıran, kente adaptasyonunda ona fırsat tanıyan bir işlevi olduğu için bu çalışmamız önemli. Türkiye gibi Beyoğlu da mozaik, bu mozaiğin ne olduğunu ortaya çıkarmak için onu oluşturan insanlarla yaptığımız kültür sanat faaliyetleri var. Diğer yandan Beyoğlu'nun dünya çapında sanatçıları, ressamları, modacıları, yazarları, çizerleri, sinemacıları aklınıza gelen bütün kültür-sanat insanlarının yaptıklarını ön plana çıkartan festivaller yaptık. Bunların hepsi Beyoğlu Belediyesi'nin kültür politikaları içinde imza attığı ciddi projelerdir.

2010 deyince kamuoyunda en çok konuşulan konu hazırlıkların yetişip yetişmeyeceği. Siz kendinizi zaman açısından sıkışmış hissediyor musunuz?

2010 deyince falanca gün falanca saatte başlayan, falanca konuşmalarla gelişen, falan programla biten bir şeyi algılamak çok sağlıklı olmaz. 2010 Avrupa Kültür Başkenti söyleminin sürekli tekrarlanıyor olması, kültür kavramının insanların algısında kültürsüz bir kent olamayacağı şeklinde sıkça tartışılıyor olması ve kültür-sanat insanlarının ürettikleriyle kentte varlıklarını daha fazla hissettiriyor olmaları… İşte 2010 Avrupa Kültür Başkenti dediğimiz şey bu. Bu bir heyecandır, bu bir sinerjidir. Bu sinerjinin pik yapacağı zaman anlamında 2010, İstanbullulara ya da İstanbul'u yönetenlere kattığı bir özelliktir. En önemlisi 2010'dan sonra İstanbul'da yaşamın ne olacağıdır. Bu bir trend. Bir dükkan açarsınız, açılış yaparsınız. 2010 sonrası İstanbul'dur aslında burada hedeflenen. Dolayısıyla 2010 Ajansı müstakil bir yapı, belli bir fonu var ve bu fonla İstanbul'daki kültür-sanat hayatına belli bütçeler ayırıyor. Bunlar zaten yapılagelen şeyler. Bununla birlikte kentte yapılacak her yeni şey, sonraki kent yaşamında bütün kamu yöneticilerine bir vizyon olacaktır. Böyle de olmalıdır zaten. 2010'dan biz aslında bunu anlıyoruz. 2010 münasebetiyle kentin kazanacakları da aslında bunlardır.

2010 çalışmalarında farklı bir yönetişim modeli benimseniyor. Hazırlık süreci size yeni yerel yönetim tecrübeleri kazandırdı mı?

Kişisel hayatımızı ele aldığımızda yeme-içme nasıl bizim için olmazsa olmazsa kültür-sanat da aslında böyle. Ama birçoğumuz kültür-sanatı böyle görmüyoruz. Daha sonra yapılabilecek bir şey gibi görüp ertelediğimiz bir alan. Yemek yemek bir kültürdür, yemeği yapmak bir kültürdür. Onu sunmak bir kültürdür. Bir yapıyı inşaa etmek bir kültürdür, onu süslemek bir kültürdür. Onun içinde yaşamak da bir kültürdür. Biz belli bir süre, daha çok çukurla, kanalizasyonla uğraştık ama artık İstanbul bunları bitirdi, aştı. Şimdi yeşil alanlarına, lalelerine dikkat eder bir hale geldi. Bu anlamda devreye bu estetikten anlayan bu güzellikleri üretecek insanlara olan ihtiyaç giriyor. Onlar kültür-sanat adamları. Burada bir yönetişim başlamış oluyor.


Taksim Meydanı nihayet yayalaşacak

2010'un somut hazırlıklarından biri de Taksim Meydanı'ndan başlayarak Kongre Vadisi'ne uzanan alanın yayalaştırılması. Bu konuda bir gelişme var mı?

Büyükşehir Belediyesi bu çalışmaları yapıyor. Bu çok doğru bir proje, İstanbul'un buna ihtiyacı var. Çünkü yaz-kış sürekli turist çeken bir kentiz. İstanbul'da gezme turizminin dışında kongre turizmi de ilgi çekiyor. Kongre Vadisi'nin Taksim Meydanı ile bütünleşmesi çok önemli. İnsanların Tünel'den başlayarak Kongre Vadisi'ne kadar yürüyebilecekleri bir alan İstanbul için çok ciddi bir kazanımdır. Bu çalışmalar devam ediyor, inşallah iyi bir noktaya varacak.


Belediye Başkanı olmadan önce Beyoğlu için ne hayal etmiştiniz, hayaliniz gerçekleşti mi?

Birkaç tane söyleyebilirim. Talimhane, işyerimin olduğu çok iyi bildiğim bir yerdi. Talimhane'de iyi bir netice aldığımızı düşünüyorum. Tarlabaşı'nı düzenlemek hayallerimden biriydi, bunun hukuki alt yapısı oluştu. Şu an uzlaşma noktasındayız. Bir de Kasımpaşalıyım. Beyoğlu'ndaki değişimi güzelliği oraya da taşıdık.