Türkiye'de ve dünyada siyasetten konuşmak gerektiğinde ve fakat bir şey söylemekten kaçınıldığı zamanlarda yani kısaca çoğunlukla başvurulan kavramlardan biri demokrasi. Kimse ne olduğunu tam anlayamadı diye, daha da doğru bir ifadeyle ne olduğu tam anlaşılamıyor diye. Belki de tam olarak herhangi bir şeye tekabül etmediğinden.
Sadece kendisi değil türevleri de aynı gerekçelerle anlamlandırılamıyor. Demokrat kimdir mesela, ya da demokratikleşme nasıl bir süreçtir? Hak alanının genişletilmesi denebilir örneğin. Talepkarlar mücadeleyle kazanım sahibi olabilirler pekala. Bu genişlemeyi durdurmaya çalışanlar da kendilerini yine bu kavram içinde tanımlayabilirler mi pekiyi? Ve demokratikleşme, kendisinin karşıtına bile kucak açtığında tam olarak ne ifade eder? Yani "Bu defa şu şu haklı gerekçelerle olmadı ama bir dahaki sefere inşallah" demek de yer buluyorsa kendine, biz bu süreçten lehimize sonuçlar çıkacağına ne kadar ikna olabiliriz.
Ya da bu oluşum dahilinde kazanılan hakların bir şekilde geri alınması dahi yine aynı kavram içinde açıklanabilir mi? "Canım siz cazgırlık ettiniz ve istediğinizi aldınız belki ama tüm düzeni nasıl değiştirelim. Bir de sessiz çoğunluk var, onlar ne istiyorlar bakacağız" demek ve sessiz çoğunluğun sesi olarak haklı taleplere sessiz kalmak da demokrasinin tecellisi için uğraşmak diye yutturulmuyor mu çoğu zaman. "Zaten olmazdı, aykırıydı, uymuyordu, bol geliyordu, bel kısmından daraltılması lazım geldi, paçalarını aldık" derken kuşa çevrilen haklar kalmıyor mu geriye?
Bazen de hiç numara yapmadan, eğip bükmeden, mücadeleye karşı çıkılması durumu var tabi. Eşitlik talebinin kocaman bir hayal olduğunu söyleyenlerin sayısı hiçbir zaman azımsanacak ölçüde kalmadı çünkü. Onlar dahi demokratlığa sahip çıkabiliyorlar çoğu zaman. "Biz sizden iyi biliriz" deyip, yine kitlelerin taleplerini yerine getirmek için demokratça! çabalıyorlar. Hani şu Platon'nun Devlet'te alıntıladığı meşhur Fenike hikayesinden destek buluyorlar kendilerine. Ünlü Fransız düşünür Jacques Ranciere'in Filozof ve Yoksulları adlı kitabında "Doğrulanması değil yalnızca anlatılması gereken, inanılması bile değil yalnızca kabul edilmesi gereken" dediği 'Üç Maden' hikayesinden. Öykü basit; Siz şehirdekiler, 'Hepiniz kardeşsiniz' diyeceğiz onlara. Ama sizi yaratan tanrı hükmetmeye yatkın ve daha değerli olanlarınızın harcına altın kattı. Siteyi savunan askerlerinkine gümüş. İşçilerin ve diğer zanaatçilerinkine de demir ve tunç.
O Devlet'ten bugüne pek çok şey değişti ama kalabalıkları bir avuç seçkinin yönetmesi gerektiğinden tutun da, hak tanımının fazlasının zararlı olacağına kadar pek çok iddia sapasağlam ve ayakta. 2 bini yılı aşkın sürede gelinen nokta ise demokrasi algısının makyajı çıkartıldığında özünün pek de değişmemiş olduğu. Hak mücadelesinde epey yol alındı elbette. İktidarların bu mücadeleye kayıtsız kalması da engellendi. Ya da kayıtsız kalanların iktidar olabilmesi. Ama özünde, taa içinde işte orada değişen pek bir şey yok gibi.