Yedi sınıf insandan yedincisi

Prof. Dr. Ali Erbaş
00:002/09/2010, Perşembe
G: 2/09/2010, Perşembe
Yeni Şafak
Yedi sınıf insandan yedincisi
Yedi sınıf insandan yedincisi

Tenhada Allah'ı anıp göz yaşı döken kişi. Allah Rasulü (sav) hiçbir gölge bulunmayan günde Allah'ın, Arş'ın gölgesinde gölgelendireceğini müjdelediği yedi sınıf insandan yedincisinin tenhada Allah'ı anıp göz yaşı döken kişi olduğunu belirtmektedir. İnsanlardan ve gözlerden uzak, kimsenin bulunmadığı ortamlarda Allah'ı anarak gözlerinden sevgi yaşları dökülen kimse, çoğu insanın başaramadığı bir kulluk çizgisini yakalamış demektir. Onun bu samimi ve gizli kulluğunun karşılığı da mahşer yerinde ilahî koruma altına alınmak suretiyle, herkesin gözü önünde ödüllendirilmesidir. Bu büyük müjdeye nail olmak isteyen her Müslüman, ibadetlerinin yanında Allah'a yakarış anlamına gelen tevbe ve istiğfarı hayatının bir parçası haline getirmelidir. Zira Allah Rasulü tevbe ve istiğfarı hayatının bir parçası haline getirmiş ve “Ey insanlar! Rabbiniz'e tevbe edin, Allah'a kasem olsun ki, ben O'na günde yüz kere tevbe istiğfar ederim” (Buhari, Deavat 3) demiştir. Son on günü cehennem azabından kurtulma günleri olan bu günlerde tevbe ve istiğfara biraz daha yoğun zaman ayırmalı, oruçlu ağızlarımızla Yüce Allah'a yalvarıp, yakarmalı, göz yaşları dökmeliyiz. Zira günahlardan dolayı tevbe etmek farzdır. Kur'an'da tevbe ve türevleri seksenaltı defa geçmektedir. Tevbe Hz. Adem ile başlar ve kulluğun bir göstergesidir. Öyle bir tevbe etmeli ki insan, samimi, içten, ciddi, günaha bir daha dönmemek üzere yapılan bu tür tevbeye nasûh tevbesi denir. Tevbenin bir kısım şartları vardır: Günaha pişmanlık duymak, günahı derhal terk etmek ve bir daha eski hale dönmemeye azmetmek. Rükünleri ise, farzların yerine getirilmesi, borçların ödenmesi, helal lokma yenilmesidir (Mehmet Canbulat, Dini Kavramlar Sözlüğü, İstanbul 2009). İnsanı yeniden hayata bağlayan, ona ümit ve yaşama isteği veren, onu Allah'a yöneltip inanç ve imanını kuvvetlendiren, doğru ve dürüst davranmasını sağlayan, herkesin hakkını gözeten ve kendi hakkına razı olan tevbe ve istiğfarın insan hayatındaki rolü büyüktür.

Hasan-ı Basri'ye “Ey Ebu Said, buraya bir adam gelir gider, tek başına direk arkasına oturur ve kimse ile konuşmaz” dediler. O, “Bir daha geldiğinde bana haber verin” der. Adam yine gelip aynı yere oturduğunda Hasan-ı Basri'ye haber verirler. O, adama yaklaşarak: “Ey Allah'ın kulu, bakıyorum uzleti seviyor, insanlar arasına katılmak istemiyorsun” der. Adam “Evet, bir iş beni insanlar arasına katılmaktan alıkoymuştur” der. Hasan-ı Basri “Burada Hasan-ı Basri adında birisi var, hiç olmazsa arada bir ona uğrasan” der. Adam “Onun yanına gitmeme de engel olan bir şey vardır” der. Hasan-ı Basri “Allah sana rahmet etsin, o engel nedir, onu bize anlatır mısın?” der. Adam “Her sabah ve akşam Allah Teala'nın sayısız nimetlerine mazhar olmuşken, buna mukabil pek çok günah ile karşı karşıya bulunmaktayım. İşte bu nimetlerin şükrünü ödemek ve günahlarımdan tevbe etmekle uğraşmayı, insanlar arasına katılmaktan daha mühim bulduğumdan, kimse ile karışmak istemiyorum” der (Gazali, İhya, II, 581). Dünyevileşmenin her tarafımızı sardığı, bizi kendimize bile bırakmadığı asrımızın problemlerinden zaman zaman uzaklaşıp, Rabbimiz'le baş başa kalıp yalvarıp, yakarmak, tevbe istiğfar ile muhasebeye dalmak her birimize nasip olur inşallah.