Star Gazetesi Yazarı Okutan bugünkü köşe yazısında Kemal Sunal ile ilgili bir yazı kaleme aldı.
Star Gazetesi Yazarı Ekrem Okutan bugünkü köşe yazısında Kemal Sunal ile ilgili bir yazı kaleme aldı.
Rahmetli Kemal ağabeyin (Sunal'ın) bu gün doğum günü.'Yaşasaydı' derler ya, ben de tam onu diyeceğim:
Yaşasaydı, tam 66 yaşında olacaktı.
Ama Allah böyle takdir etmiş, elden ne gelir.
Her nefis ölümü tadacak, öyle değil mi?
Kimi erken, kimi geç.
Bu günkü yazımı da affınıza sığınarak ona ayırıyorum.
Önce, Kemal ağabey ile tanıştığımız 1990'lı yıllara götüreceğim sizi.
Üniversiteli döneme.
Bize, yarıda bıraktığı okulun ikinci sınıfında yetişmiş,
Radyo Televizyon Bölümü'ne, üniversiteli yıllara merhaba demişti.
İyi ki o dönem okuyamadı diyorum. İyi ki.
Öyle ya değerli bir insanı tanımaktan mahrum kalmak vardı. Tabi, okul döneminde başlayan dostluk, vefatına kadar sürdü.
Öğrencilik yıllarında beraber ders çalışmalar, film setine kaçmalar falan.
Şaban askerde dizisinin çekildiği yıllar.
Kemal abi, ayrılmaz üçlüden biri olan Engin Yıldırım arkadaşımızla beraber rol vermişti bize.
Küçük ama zevkli bir oyunculuk evresi.
Askere gitmeden asker olmak.
Sürdürmedik tabi.
Kuşkusuz aramızdan ayrılan sinema oyuncusu Nihat Nikerel abinin katkısı büyük.
'Çocuklar, siz okulunuzu okuyun, bunlar size göre değil' derdi. Allah rahmet eylesin.
Kemal abi ile dizi setine gider gelirdik.
Fırsat buldukça cafe ya da pastanede oturur dertleşirdik.
Artık okulun son dönemleri.
Bir yandan çalışıyor bir yandan da öğrenimime devam ediyordum.
Ve mezuniyet.
Ardından hayatımın dönüm noktası: Evlilik.
Nikah şahidim ise elbette Kemal abi.
Zaman zaman düğün kasetini seyreder, geçmişe dalarım.
O'nun kulağıma eğilerek 'Oğlum, erken evlendin demelerine kulak asma, iyi yaptın' deyişini unutamam.
Tabi 23 yaşında, çiçeği burnunda idim.
Hey gidi Kemal abi, tam 14 sene.
Ne de çabuk geçiyor yıllar.
Bir araya gelemediğim zamanlar mutlaka telefonlaşır,
uzun uzun sohbet ederdik.
Konular, ordan, burdan...
Mezuniyet ve evlilik sonrası konuşmalarımız biraz da bulunduğum konuma göre şekillenirdi.
Yine 1999 yılı sonları idi.
Siyasi konulardan dem vururken, bir ara şöyle demişti. Bak, bu adam (Recep Tayyip Erdoğan için) başbakan olacak.'
Tahminlerinde pek yanıldığını görmedim.
Bazen kendisinin de başkanlık modeli ile ileride
Cumhurbaşkanlığı'na aday olabileceğini söylüyordu.
Şaka ile gerçeklik arasında gidip geliyordum.
Bir keresinde, Tayyip Bey'i, evine çaya davet etmiş, (1997) ben de buna aracılık etmiştim.
Tayyip Bey'in bunu seve seve kabul ettiğini hatırlıyorum.
Ancak, bu ziyaret iki tarafın yoğunluğu yüzünden bir türlü gerçekleşememişti.
Kısmet. Kemal ağabey ile son görüşmemiz ise, vefatından bir gün önce idi.
Aradım kendisini.
Bana 'Ekrem, yarın senin memlekete gideceğim, önce Trabzon'a sonra Rize'ye oradan da Batum'a' demişti.
'Rize'ye gidiyorum ama dedelerimin yıllar önce göç etmek zorunda kaldığı Batum'a hiç gidemedim' demiştim.
O da gidemedi. Ömrü vefa etmedi.
Aldığım en kötü haberlerden biriydi.
Yıl, 3 Temmuz 2000.
Kemal Sunal, hayata gözlerini yummuştu.
Televizyonlar alt yazı geçerken ben çoktan hastanenin yolunu tutmuştum.
Birçok filmde beraber oynadığı rol arkadaşı
Dinçer Çekmez ile morga girdik.
Vefat edene bakamayacak kadar duygusal (balık burcundan olsa gerek) biri olmama rağmen bir cesaretle ona bakabilmiştim. Kemal abi, karşımda uzanıyordu.
Gözlerim doldu... Ellerini tuttum, dua okudum.
Yapabildiğim tek şey buydu.
İnanın o ise tebessüm ediyordu.
Bunu birkaç arkadaşımla paylaşmıştım.
Sonra, tam hatırlamıyorum, bir TV programında evet
Cem Davran'dı galiba o da aynı tespitte bulunmuş.
Benim okul yıllığıma şöyle yazmıştı Kemal abi.
'Gülerek geldin bu okula gülerek mezun oluyorsun' diye.
Kendi ise ağlayarak geldi, gülerek gitti.
Tıpkı oynadığı filmi gibi, hani bir türlü ağlayamayan, Gülen Adam gibi. Mekânın cennet olsun Kemal abi.