Yönetmen, senarist ve yapımcı
25 Haziran 1924 / Philadelphia-Pennsylvania/ABD
Halen hayatta; fakat artık iyice yaşlandığından dolayı emekliliğini ilân etmek üzere… 2007'den beri film yönetmiyor.
“Kişilikli polisiyelerin mimarı”
Bir Sidney Lumet filminin son kertedeki en tipik özelliği, perdeye yansıttığı öykünün her yaş, her kültür düzeyi ve her ırktan insan tarafından rahatlıkla anlaşılabilmesidir. Klasik sinema diline dibine kadar bağlıdır. “Giriş-gelişme-sonuç” biçiminde akıp giden sakin mizaçlı öyküler anlatır ve bunları sert kamera hareketleri, abartılı müzikal sıçramalar, baş döndürücü kurgu cambazlıklarıyla asla zorlamaz. Planlarında kısa aralıklı kesmeler yapmayı sevmez; meselesini doğru düzgün anlatan, uzun ve özenli geniş perde planları kullanır. Filmlerinin gücü çağdaş sinemada sıkça başvurulan biçimsel numaralardan değil, ince işçiliğe sahip senaryolar ve destansı oyunculuklardan gelir; o da bu kıymetli malzemeler üzerinde bir kuyumcu titizliğiyle çalışarak öykülerini nihai kıvamına ulaştırır. Aktör ve aktristlerinin zirve performanslarını ortaya çıkarma noktasında gelmiş geçmiş en iyi yönetmenlerden biridir ve Hollywood'un bir çok yıldız oyuncusu da gerçek sanatsal düzeyini onun ellerinde yakalamıştır.
YÖNETTİĞİ FİLMLERİN SAYISI (1957-2007 yılları arasında / Yalnızca uzun metrajlı sinema filmleri toplamı):
43
Bunların dışında, Lumet 1950'lerin başlarından itibaren çeşitli Amerikan televizyon dizilerinin sayılamayacak kadar çok bölümünün yönetmenliğini üstlenmiş, bir düzine dolayında da TV filmi, belgesel ve kısa metrajlı yapıma imza atmıştır.
SEKTÖRDEKİ EN HAS DOSTLARI:
1960'lardan itibaren, Hollywood'da “büyük oyuncu” sayılan her kim var ise en az bir filmde ya da filme dönüşemeyen bir projede yolu mutlaka Sidney Lumet ile kesişmiştir. Fakat bunlardan en dikkati çekeni, 1970'lerin başlarında yeni yeni parlamaya başlayan Al Pacino oldu. Lumet ve Pacino yalnızca iki filmde birlikte çalıştılar: “Serpico” ve “Köpeklerin Günü”… Her iki film de polisiye sinemanın başyapıtları arasına girerken, gerek Pacino gerekse Lumet'e mesleklerinde büyük birer sıçrama yaptıracaktı. Sonraki yıllarda bir daha hiç birlikte çalışma fırsatı bulamasalar bile, bu uyumlu ikili günümüze kadar iki yakın dost olarak kaldı.
Diğer taraftan, Lumet'in en fazla çalıştığı erkek oyuncu ise İskoç aktör Sean Connery'dir. Yönetmenin aralarında uzun zaman dilimleri bulunan beş ayrı filminde rol alan Connery (“Tepe-The Hill”, 1965 / “Anderson Kayıtları-Anderson Tapes”, 1971 / “Saldırı-The Offence”, 1973 / “Doğu Ekspresi'nde Cinayet-Murder on the Orient Express”, 1974 / “Aile Meseleleri-Family Business”, 1989), beyazperdede James Bond rolünü üstlenen diğer oyuncuların içine düştüğü kısır döngüden kurtularak farklı rollerin adamı olduğunu gösterme imkânı bulmuştur.
Son olarak, Lumet'in gözde aktörleri arasında İngiliz sanatçı James Mason'ı da sayabiliriz. Mason, yönetmenin en verimli dönemleri olarak anımsanan 1966-1982 yılları arasında onun 4 filminde (“Ölümcül Vak'a-The Deadly Affair”, 1966 / “Martı-The Sea Gull”, 1968 / “Çocuk Oyunu-Child's Play”, 1972 / “Karar-The Verdict”, 1982) önemli roller üstlenmiştir.
- “Sinemacılık hayatım boyunca yakalamayı başardığım en iyi çalışma yöntemi, kendimi bir filmin yapımı boyunca çıkabilecek kazalara karşı her an hazırlıklı tutmak olmuştur. Ne olursa olsun, sürpriz sorunlar karşısında sizin de bir b planınız olmalıdır; çünkü yönetmen çökerse film de çöker.”
-“35 mm sinema filmi ve kamerasının yönetmenler için vazgeçilmez bir çalışma malzemesi olduğu görüşüne katılmıyorum. Teknik bir kıyaslamadan ziyade, yüzyıllık çalışma alışkanlıklarımızın değişmesiyle ilgili duygusal bir durumla karşı karşıyayız. Yoksa, ben 35 mm'lik film şeridiyle perdede yapılabilen her şeyi HD video kamera ile de rahatlıkla yapabiliyorum.”
- “Zayıf senaryo diye bir şey yoktur, yalnızca zayıf oyuncular vardır.”
- “Pek çok Amerikalı yönetmeni derinden etkilemiş olan Japon usta Akira Kurosawa'nın benim sinemam üzerinde ise doğrudan bir etkisi olmamıştır. Çünkü, kendimi hiçbir zaman onun algı ve vizyonuna erişebilecek kadar yetenekli biri olarak görmedim.”
MUTLAKA İZLENMESİ GEREKEN 10 FİLMİ:
-
“Manhattan'a Gece Çökerken”
(Night Falls on Manhattan), 1996
-
(Running on Empty), 1988
-
(Prince of the City), 1981
-
(Dog Day Afternoon), 1975