Türk sinemasının -Nuri Bilge Ceylan ile birlikte- 2000'lerdeki en değerli iki kazanımından biri olan Çağan Irmak, sinemasını hem biçim hem de içerik açısından her yeni durakta biraz daha geliştirdiği uzun yürüyüşüne hayranlık uyandırıcı bir istikrarla devam ediyor. Sanatçının, ilk kez görücüye çıktığı Montreal Film Festivali'nde büyük bir heyecanla karşılanan son yapıtı “Karanlıktakiler”, onun artık yavaş yavaş “kalfalık” dönemini de geride bırakıp gerçek bir “autheur-sinemacı” kimliği kazanışının ipuçlarıyla dolu...
Evet; sinemamızın son dönemlerdeki en müthiş gözlemcisiyle karşı karşıyayız; O yüzden de Irmak'ın günümüz Türkiye'sine ilişkin konularda söylediği sözlerin büyük bir bölümü karavana atışa dönüşmüyor. Sözgelimi, “Mustafa Hakkında Herşey”den “Babam ve Oğlum”a, oradan da “Karanlıktakiler”e uzanan bir senaryo silsilesi içinde reklâm sektörünün yalama ve iki yüzlü dünyasına yönelik tespitleri, aynı fasıllara bire bir tanık olmamış birinin öyle kolay kolay yakalayabileceği türden ayrıntılar değil…
Kusursuzluk, yalnızca Allah'a mahsus bir özellik… Eh, bizim de (geleneksel “eleştirmen şirretliği” kapsamında) bu öykünün orasında burasında biçim ve içeriğe ilişkin bazı irili ufaklı falsolar gözümüze çarpmadı değil… Ancak, yönetmen, Türk sinemasında son yılların en iyi performanslarını ortaya koyduklarını gözlemlediğim iki başrol oyuncusunun eşliğinde bizlere öylesine ayrıksı, öylesine yürek yakıcı bir “analık öyküsü” anlatıyor ki son karede onları “kadı kızının hesabı”na yazarak kolayca unutup geçiyoruz. Zımba gibi bir oyuncu kadrosunun yanısıra, filmin görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki, kostüm tasarımcısı Canan Çayır ve sanat yönetmeni Murat Güney'e de oluşturdukları atmosfer için gönülden tebriklerimizi ileterek…
Başrol oyuncuları Meral Çetinkaya ve Erdem Akakçe… Her ikisi de tek kelimeyle muhteşem… Rollerini oynamıyor, yaşıyorlar.
Gülseren'in uyuşturucu tribinden çıktıktan sonra, oturduğu koltukta kendi kendine yaptığı konuşma:
“Ölüm kolaydı… Fakat, sen vardın… Senin için yaşadım ben…”
“Ailemizin şerefi söz konusu..”
Jenerik tasarımı… Açılış jeneriği için seçilen yazı karakteri ve bayrak kırmızı renk, yazıların aktığı görüntülerde pek okunaklı durmuyor.
Ayrıca, ev içi bazı planlar arasında da genel kaliteyi zedeleyen aydınlatma farkları var.
Vitrinin üzerinde duran siyah-beyaz evlilik fotoğrafı ve o fotoğrafın yıllar önceki çekilme ânında perdeye yansıyan görüntünün tutarsızlığı…
Eğer bu “flash-back” bölümde kamera gerçekten de Gülseren'in gözü ise o durumda (Gülseren, vitrinindeki fotoğrafta bambaşka bir tarafa şaşkın şaşkın baktığı için) kameranın da fotoğrafçının deklanşöre bastığı anda odanın sağ tarafına doğru pan yapmış olması gerekirdi.