Geçenlerde Forum İstanbul'un Tugay ve Mehmet Okur'a ödül gecesinde dostlarla birlikteyim... Gururum tavan yaptı. Türk spor kamuoyunun yapamadığını 'Forum İstanbul' yaptı ve bu iki ünlü sporcumuza Türkiye'yi yurt dışında başarıyla temsil ettikleri için ödül verdi... Forum İstanbul'u da, Tugay ve Mehmet'i de ayakta alkışladım...
Sonra geçmişe döndüm...
Toplamda 135 kezle Hakan Şükür'den sonra her kategoride en fazla milli olma rekorunu elinde tutan Galatasaraylı Tugay Kerimoğlu futbolu 39 yaşında Blackburn Rovers takımında bu sezon bıraktı.
2003'te, 33 yaşındayken, egosuna mağlup olmadan gençlerin önünü açmak için örnek bir davranışla milli takımdan affını isteyen Tugay, böylece futbol hayatının son 6 yılını da milli takımdan uzak geçirmiş oldu... Milli takımın başına gelen hocalar da Tugay Ada'da harikalar yaratır, sıra dışı goller atarken ne yazık ki ona pek ilgi göstermediler... Şayet Tugay milli kadroya çağırılsaydı şüphesiz erişilmez bir rekora da imza atardı...
Galatasaray'dayken Fatih Terim'le de yıldızı pek barışmayan Tugay otuz yaşında neredeyse futbola nokta koyar hale gelmişti... Galatasaray'da basketbol oynayan Etkin'le evlenmiş, kıskanç gözler Tugay'ı yemeye başlamıştı... İşte ne olduysa o yıl oldu. Galatasaray UEFA Kupasını almazdan önce, eski hocası Graeme Souness Tugay'ı Ada'ya götürmek istedi. Bu müthiş bir olaydı, Tugay zor bir kararın eşiğindeydi ve yaşı otuza gelmişti... Kerimoğlu hayatının kararını verdi ve önce İskoçya'da Glasgow Rangers'e ertesi sene de İngiliz Blackburn Rovers'e transfer oldu... Böylece vatanında kıymeti bilinmeyen Tugay, 30'undan sonra bütün futbolculara örnek olacak bir şekilde gurbet elde, el üstünde tutularak tam 9 sene alkış aldı... Blackburn'de kaptanlık şerefine de erişen Tugay son maçında binlerce taraftarın yüzlerine taktığı 'hepimiz Tugayız' maskesiyle futbola veda etti. İngiltere'de bu kadar sevilen başka bir Türk sporcu daha yoktu... Tuhaf bir kader; bizler elimizdeki değerleri bir bir tüketir, Ada'daki Tugay'ın kıymetini bilmezken onlar Tugay'ı baş tacı ettiler...
O gece koyu bir sohbete daldık. Tugay ve Mehmet Okur içini döktü... Gördüm ki ikisinin de yolu aynı... İkisi de mesleğine ve eşine aşık... İkisi de ciddi ve iddialı. Aile hayatınız mutlu değilse başarı hayaldir diyorlar. Yaptığın sporun gereklerini yerine getirmezsen kaybolur gidersin diyorlar... Tugay; futbolu İngiltere'de öğrendim, hocalarıma sıkı sıkıya itaat ettim, kaptanlık verdiler... Gitme kal dediler... Hocamız ol dediler... Gurur yılları yaşadım. Bırakma kararımı kendim verdim. Bana kimse yeter artık demedi. Önüme hedef koymuştum, günü geldiğini düşündüm, eşimle konuştum noktayı koyduk. Bundan sonra eski hocam Hugges'un yanında Manchester City takımında yardımcı hoca olarak hayata devam edeceğim. Hedefimde en az altı sene deneyimli hocalarla çalışıp onlardan bir şeyler öğrenmek var. Şimdiye kadar futbolcuydum. O iş kolaydı. Çıkar oynarsın, oynayamazsan gözünün yaşına bakmazlar alırlar kenara... Hocalık öyle değil bütün takımın sorumluluğu üzerinde, stres içindesin. Alt yapın yoksa, hazırlıklı değilsen asla başaramazsın... 2002'de antrenörlük diploması aldım. Şimdi yenileyip prolisanslı olacağım... Ama yetmez. 'Oldum' demeden hocalık yapmam! Oynarken de hocalık yaparken de futbol bir dünya görüşü, bir yaşam tarzıdır... Ne yazık ki biz Türkiye'de bunların farkında değiliz. Varsa yoksa para ve şöhret... Oysa futbol onurlu ve saygın bir meslek... Bir o kadar da popüler. O zaman seni alkışlayanlara borcunu ödeyeceksin. Yoksa yaprak gibi savrulursun...
Çocuklarımın anası ve benim gönül sultanım o... Bana çok destek oldu. Birbirimize sarıldık, önümüze hedef koyduk, alkışı duyduk, eksiğimizi gördük, kimseye kızmadan işimize baktık. Etkin beni 39 yaşıma kadar formda tuttu. Ailece, çoluk çocuk kavgasız yaşadık. İstanbul'a geldiğimizde oğlum Berke korna sesi duyunca Baba geri dönelim dedi... Vatanındasın oğlum, onlar sana ninni gelir dedim... Vatan hasreti de çekilir gibi değil...
Orada korna falan yok insanlar jestleriyle, mimikleriyle gözleriyle konuşur. İşaretle...
Hakemle de öyleyiz, kavga gürültü yok... Pek pek; iki elini yana açarsın canının yandığı yeri gösterirsin... İşaretle. Yürür gidersin... Türkiye'de hakeme saldırı var. Orada yaparsanız futbol hayatınız biter! Medya da iş olsun diye hakemi suçlamaz. Şu çok önemli; futbolu kişilerle bağımlı tutamazsınız. Tutarsanız sizi kimse dinlemez.
Graeme Souness'e çok şey borçluyum. Sözünün eri bir adamdı... Beni aldı Ada'ya götürdü... Souness bende kendi gençliğini yaşıyordu. Bunu fark ettim, sonra itiraf etti 'aynı benim gibisin' dedi ve bana çok güvendi, ben de güvenini hiç sarsmadım... Ada'ya alışmam uzun sürmedi... İskoçya deneyimdi...
Benjamin Toschak da Nihat'ı aldı İspanya'ya götürdü. Nihat da futbolun sırrına İspanya'da vardı. O da orada sevilen bir oyuncu... Dikkat edin Souness ve Toschak bizi keşfetti... İkisi de İngiliz... Bizdeki hocalar futbolcusuyla çekişiyor. Kişilik savaşı yapıyor. Benim başarımdaki en büyük sır, vatan hasretimi kalbime gömdüm kimseyle fazla görüşmeden Ada'ya kapandım işime baktım.
Türk futbolcusuna bir tavsiyem var; önünüze hedef koyun, zorluklardan yılmayın ve mutlaka ama mutlaka mesleğinize saygınız varsa dünyaya açılın. Göreceksiniz orada spora bakış açısı çok farklı. Mutlaka bir yabancı takıma transfer olun. Futbol sadece bir oyun değil, hayatın ta kendisi...
Galatasaray benim her şeyim... Gözümü orada açtım ama bir türlü kendimi ispat edemedim, bana inanmadılar. 16 yaşımda Aydın'da genç milli oldum... 1999'da ülkemden ayrıldım... Unutamadığım şey; İngiltere'de herkesin bana kucak açması... Bir ara on maç galip gelemedik, maçtan sonra soyunma odasında ve sokakta herkes yanıma gelip aldırma gibilerden şaka yapıyordu... Çıtları çıkmadı... 'Hepimiz Tugayız' beni çok duygulandırdı... Türkiye'de futbolcu çok eziliyor. Büyük bir baskı altında sahaya çıkıyor. Yeteneğimiz çok ama sosyal yaşam bizi zorluyor. Bunu aşarsak dünyaya kafa tutarız.
İngiltere'de futbol hayatına nokta koyan Tugay Kerimoğlu, 'Forum İstanbul 2009' tarafından “Ulusal Onurumuzu Uluslararası Boyuta Taşıma Başarısı Gösterenler' kategorisinde ödüle layık görülmüştü. Tugay, Avrupa'da bu kadar uzun süre kalmasını, “Doğru zamanda doğru yerde olup doğru kişilerle çalışmak' şeklinde yorumladı.
Mehmet Okur ve eşi Yeliz Hanım da sohbete katıldılar... Mehmet yılda 100 maç yapıyormuş... Dile kolay, yani neredeyse üç günde bir maç! Amerika'da mesafeler de kısa değil ki... Yani günlerce evinden uzaksın! Mehmet; artık bunaldım, eşime ve evime hasret kaldım diyor... Bu sene sözleşmem bitiyor, 30'uma geldim artık basketbolu bırakacağım deyince Tugay atlıyor; Sakın ha Mehmet... Bırakma devam et! Kendine hedef koy. 30 yaş ne ki? Sonra yalpalar boşluğa düşersin. Daha gençsin oynarsın, diyor...
Mehmet'ten cevap,
Artık evime, eşime, çocuğuma zaman ayırmak istiyorum Tugay Ağabey...
Senede 100 maç oynuyorum. Amerika'da deplasmanlar uzak en yakını 2.5 saat, bazen 7 saat uçuyoruz. Evden çok uzakta kalıyorum. Eşimi özlüyorum...
Sessizlik ve yine Tugay'dan bir ses; Ben 30'umdan sonra dişimi sıktım, 39'da ikinci bahar yaşıyorum... Sen de dene...