Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner, "Şiddetin ve terörün devam ettiği noktada da siyaset de başarılı olamıyor. O açıdan burada mutlaka ilk adımın terör örgütünden gelmesi gerekiyor" diye konuştu.
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner, Türkiye'de anayasa referandumu sürecinin artık başladığını söyledi.
Avrupa İş Zirvesi'ne katılmak için Brüksel'e gelen TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy'la bir araya geldi
Basının görüntü almasına izin verilmeyen görüşmenin ardından TÜSİAD Brüksel Temsilciliğinde konuşan Boyner, Türkiye'nin AB vizyonuna 'dinamik bir geri dönüş yapması gerektiğini' vurgulayarak, bu stratejik hedef doğrultusunda partiler üstü çalışılmasını istedi.
Dünya ekonomisinde, Çin, Rusya ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerin ağırlık kazanmasıyla yaşanan eksen kaymasına Türkiye'nin mikro reformlarla rekabet gücünü koruyarak cevap verebilmesi gereğine işaret eden Boyner, bu kapsamda AB üyelik reformlarının önem taşıdığını ve İspanya'nın dönem başkanlığının son gününde gıda güvenliği faslının müzakerelere açılmasının oldukça memnuniyet verici olduğunu dile getirdi.
Boyner, bu kapsamda AB'nin özellikle Kıbrıs sorununda 'hukuki çizgiden ahlaki çizgiye gelerek' Kıbrıslı Türklere verdiği sözlerine yerine getirmesinin, Türkiye'nin AB katılım müzakerelerinin siyasi etkilerden arındırılması ve kamuoyu desteğinin artırılması açısından büyük önem taşıdığını vurguladı.
Ümit Boyner, AB'nin üyelik müzakerelerini yürüten Hırvatistan'la kendi üyesi Slovenya'nın sınır anlaşmazlığında gösterdiği hassasiyeti Kıbrıs konusunda da ortaya koyarak üyelik müzakerelerinde Türkiye'nin önünü açması gerektiğini ve bu konudaki beklentilerini AB Konseyi Başkanı Van Rompuy'a aktardığını ifade etti.
Boyner, 'Türkiye'nin AB'ye olduğu gibi AB'nin de vizyonunu ve rekabet gücünü tanımlarken Türkiye'ye ihtiyacı var. Bu noktada bir karşılıklı dinamizm artışı gerektiğini (Van Rompuy'a) ilettik' dedi.
Önümüzdeki dönemde AB sürecinde 4 önemli noktanın altını çizen Boyner, bu kapsamda 'Türkiye'nin Kopenhag Kriterlerine içeren, çoğulcu, katılımcı yeni bir anayasa yapması, siyasi partiler ve seçim yasalarını bu bu çoğulcu, yüksek temsil gücüne haiz ve daha adaletli bir siyasi sisteme geçiş yapmasının çok önemli olduğunu, seçimlere 1 yıl kala tüm siyasi partilerin bu vizyona uygun şekilde Türkiye'nin önünü açacak çoğulcu, temsil adaletini gözeten, laik, demokratik bir programla (toplum önüne) çıkabilmeleri gerektiğini, Türkiye'deki siyasi tartışma standartlarının yükseltilerek belli konularda partiler üstü hareket edilmesini ve Kıbrıs'ta Türkiye ve AB'nin karşılıklı olarak çözüme odaklı diyalog geliştirmesini ve bu yönde politikalar izlemesi gerektiğini' sıraladı.
Boyner, anayasa referandumuna bakışlarıyla ilgili bir soruyu, 'Bence artık referandum süreci başlamıştır. Bu konuda daha fazla söyleyecek bir şeyimiz yok. Bize anayasa önerileri geldiği zaman Türkiye'nin yepyeni bir anayasa yapmasının ve bunun da siyasi partiler ve seçim yasaları değiştirilerek temsil gücü daha yüksek bir parlamentoyla yapılması gerektiğini söylemiştik. Ama getirilen önerilerde açıkçası çok önemli gelişmeler var. Özellikle temel hak ve özgürlüklerle ilgili. Bizim daha çok yürütmenin yargı üzerindeki etkisi noktasında itirazlarımız oldu. Bunu da defalarca dile getirdik. Referandum süreci başladığı için daha fazla söylenecek bir şey yok' şeklinde cevapladı.
AB'de ve Avro Bölgesi'nde son dönemde yaşanan borç sorunu, düşük büyüme ve rekabet gücü farklılaşması gibi ciddi ekonomik sorunların çözümünde Türkiye'nin önemli rol oynayabileceğini vurgulayan Boyner, Türkiye'nin mali reformlar ve özel sektör verimliliğinde G20 ve AB tarafından referans alınmasını istedi.
Boyner, 'Türkiye G20'de etkili olmak istiyor. Bunun için AB'nin ve hatta Trans Atlantik bölgesinin içinde yaşadığı sorunlara çözüm üretebilmek ve entegre bir vizyona sahip olmak çok önemli. Bu noktada Türkiye'nin finansal düzenleme noktasında yaptığı yapısal reformlar mutlaka önemli bir referans noktası olabilir. Aslında bu dönemde Türkiye'nin gerçekten de iş dünyasında ve yapısal reformlarda gerçekleştirdiği verimlilikle örnek olması ve tartışmanın bu düzeyde olmasını tercih ederiz. Yani kendi iç tartışmalarımızdan çıkıp bu etkili vizyonu tüm dünya önüne koyabilecek noktaya odaklanmalıyız' diye konuştu.
TÜSİAD Başkanı Boyner, demokratikleşmenin (demokratik açılımın) bütünlükçü bir program olarak önlerine konulması halinde desteklemeye hazır olduklarını belirterek Diyarbakır'da bazı sivil toplum kuruluşlarının 'şiddete hayır' çağrısını desteklediklerini belirtti.
Boyner, şiddetin nasıl duracağının sorulması üzerine, şunları söyledi:
'Terörün bitmesi çok kolay bir şey değil. Terörle mücadele devam etmek zorunda. Açılımların gecikmiş olması, içinin doldurulmuş olmaması terörün devam etmesi için bir neden olamaz. Şiddetin ve terörün devam ettiği noktada da siyaset de başarılı olamıyor. O açıdan burada mutlaka ilk adımın terör örgütünden gelmesi gerekiyor. Ama şu da var. Bu noktada toplumda şiddete karşı olmak konusundaki duyarlılığın artması da önemli. Biz toplum olarak buna sahip çıkarsak, Türkiye'nin bu sorununun çözülmesinde şiddetin bir seçenek olmadığını ve demokratikleşmenin, karşılıklı diyalog kurmanın önemini hep birlikte savunursak zannediyorum o noktaya daha kolay gelebileceğiz.'
Ümit Boyner, güneydoğuya yatırım konusunda güvenlik sorununa ve altyapı eksikliğine dikkat çekerek teşviklerin de yeniden ele alınması gerektiğini ifade etti.
Yeni kurulan kalkınma ajanslarının AB'de oynadıkları rol kadar Türkiye'de de etkili olabilmeleri halinde iyi bir model oluşturacaklarını kaydeden Boyner, 'Biz neticede kalkınma örgütleri değiliz. Hükümet değiliz. Sınırsız kaynaklarımız da yok. Yaptığımız yatırımlar devletin yaptığı yatırımların önüne geçemez. Bu noktada bir bilinç ortaya konmalı ve devlet politikalarıyla birlikte çalışmamız gerekiyor. Yani bunu (Güneydoğuda yatırım ve istihdamı) iş dünyasının (tek başına) yapabileceği bir şey olarak görmemek lazım. Yatırım ortamı mutlaka çok önemli' şeklinde konuştu.
TÜSİAD Başkanı Boyner, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'la görüşmesinin ardından AB'de de üst düzeyde kabul edilmelerinin 'eksen kayması' tartışmaları kapsamında hükümete bir mesaj olarak görülüp görülmeyeceğinin sorulması üzerine, 'Hiçbir şekilde böyle bir değerlendirme yapmak istemem. Aslında buna dünyada yeni dönemde sivil toplumun etkisi diye bakmak lazım. Demokratikleşmede ve dünyanın değişen dengelerinde bence sivil toplum örgütlerine büyük iş düşüyor. O noktada karar vericilerin Türkiye'nin en etkili sivil toplum örgütlerinden birini dinlemesini çok doğal ve yapıcı buluyoruz' ifadesini kullandı.
'Dünyadaki (ekonomik) güç dengeleri açısından otoriter kapitalist sistemlere (Çin, Hindistan, Rusya) doğru bir kayış var' tespitinde bulunan Boyner, bu noktada 'dünyadaki siyasi dengelerin oynamaması', Türkiye'nin de benimsediği demokrasi ve insan hakları gibi değerlerin korunması gerektiğini vurguladı.
Türkiye'nin bölgesel güç tartışmalarından çıkmasını isteyen Boyner, şu görüşleri savundu:
'(Türkiye açısından) bölgesel güç olmak kötü bir şey değil. Ama kendimizi bunun ötesinde konumlandırmamız gerekiyor. Türkiye'nin değerler bütünü nedir? Türkiye nasıl bir vizyonla hareket etmektedir? Türkiye'nin (ait) olmak istediği yer nedir? Öncelikleri nelerdir?
Dünyada gücün (Doğuya) kaymasında, Batı anlamında yüksek demokrasi standartlarında yaşamayan birtakım ülkelerde büyümenin artacağını görüyoruz. Bu noktada biraz otoriter kapitalist rejimlerin büyüsüne dünya kapılabilir, kapılacaklar olacaktır. O noktada bizim demokratik düzlemden uzaklaşmamamız ve tabii ki Trans Atlantik bölgesindeki stratejik ortaklarımızla değer bütününde hareket etmemiz, dünyanın gittiği yerde özellikle G20 boyutunda yön verici konumda olmamız ama tabii ki bölgesel işbirliklerine de devam etmemiz gerekiyor. Bu noktada kimsenin en ufak kaygısı veya şüphesi yok. Ama vizyon bütünlüğü, Türkiye'yi tamamiyle bölgesinde güç olmanın ve Orta Doğu'da örnek ülke olmanın çok ötesine geçirmeli.'