Bekarlığa vedâ partisi bir 'kâbus'a nasıl dönüştürülür!

Ali Murat Güven
00:0012/07/2009, Pazar
G: 12/07/2009, Pazar
Yeni Şafak
Bekarlığa vedâ partisi bir 'kâbus'a nasıl dönüştür
Bekarlığa vedâ partisi bir 'kâbus'a nasıl dönüştür

Yönetmen Todd Phillips'in batı ülkelerinde sürpriz bir gişe başarısına imza atan çılgın komedisi 'Felekten Bir Gece'nin, zaman zaman 'kitsch' sınırlarına doğru kaysa da izleyiciye hoşça vakit geçirttiğini ve böyle bir filmden en çok beklenilecek şey olan 'kahkaha'yı fazlasıyla sunduğunu itiraf etmek gerek...


FELEKTEN BİR GECE / The Hangover

Yapım Yılı ve Ülkesi:
2009, ABD-Almanya ortak yapımı

Türü ve Süresi:
Komedi / 117 dakika

Gösterim Dili:
Orijinal seslendirmesi İngilizce olan bu film, ülkemizde Türkçe altyazılı kopyalarla gösterime sunulmuştur.

Yönetmen:
Todd Phillips

Senaryo Ekibi:
John Lucas ve Scott Moore

Görüntü Yönetmeni:
Lawrence Sher

Özgün Müzik Bestecisi:
Christophe Beck

Kurgu Yönetmeni:
Debra Neil-Fisher

Sanat Yönetimi Ekibi:
Andrew Max Cahn (Süpervizör) ve A. Todd Holland

Oyuncular:
Justin Bartha (Doug Billings), Ed Helms (Stu Price), Bradley Cooper (Phil Wenneck), Zach Galifianakis (Alan Garner), Heather Graham (Jade), Sasha Barnese (Tracy Garner), Jeffrey Tambor (Sid Garner), Ken Jeong (Bay Chow), Rachel Harris (Melissa), Mike Tyson (Kendisi)

İthalatçı Şirket:
Warner Bros.

Dağıtıcı Şirket:
Warner Bros.

İçerik Uyarıları:
Bir çok bölümünde argo konuşmalar, içki tüketimi ve kumar oyunlarına yer vermesi, yanısıra da bazı sahnelerindeki cinsel içerikli esprilerden dolayı, 18 yaşından küçükler ve bu tür temalardan hoşlanmayanlar için uygun değildir.

Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı:

Yıldız Puanı:
* * ½

Doug Billings, düğününden iki gün önce, en yakın arkadaşları Phil Wenneck, Stu Price ve müstakbel kayınbiraderi Alan Garner ile birlikte ABD'nin dünyaca ünlü kumar kenti Las Vegas'a, asla unutmayacaklarına yemin ettikleri bir “bekarlığa vedâ partisi” yapmaya gider. Fakat, ertesi sabah başları zonklar vaziyette uyanan üç sağdıç hiç bir şey hatırlamamaktadır. Oteldeki lüks süit odaları darmadağın edilmiştir ve en kötüsü de damat ortalarda yoktur!

Önceki gece ne olup bittiği hakkında en ufak bir fikirleri dahi bulunmayan ve -damatla birlikte- geriye dönüş için zamanları son derece kısıtlı olan adamlarımız, Vegas'a ulaştıktan sonraki bütün kötü kararlarının izini sürerek neyin nerede yanlış gittiğini çözmeye çalışırlar. Doug'ı bulup Los Angeles'taki düğüne yetiştirmek için çırpınan üç kafadar, tek tek ortaya çıkardıkları ipuçlarına paralel olarak gerçekte kendi başlarının da ne kadar büyük bir belada olduğunu fark edeceklerdir.


GİŞEDE EN İDDİALI FİLMLERİ BİLE GEÇTİ

Yapımcıları tarafından bütünüyle hoşça vakit geçirtmeye dönük, kendi çapında bir yaz filmi olarak tasarlanan “Felekten Bir Gece”, internet âleminin en popüler sinema sitesi IMDb'nin “sinema tarihindeki en beğenilen filmler” listesinde, izleyicilerin oylarıyla halihazırda 145'inci sırada yer alıyor. Bu arada, aynı filmin genel beğeni puanı da 8.3 gibi son derece yüksek bir ortalamaya ulaşmış durumda. ABD'de 5 Haziran'da gösterime giren bu orta halli komedinin yalnızca bir ay içinde sinema tarihinin düzinelerce başyapıtını geride bırakarak nasıl olup da ilk 150'ye girebildiğinin cevabını ise yalnızca yedinci sanata dair entelektüel çözümlemelerle verebileceğimizi hiç sanmıyorum doğrusu....

“Felekten Bir Gece”, başta ABD olmak üzere, izleyiciyle buluştuğu bütün batı ülkelerinde, bizdeki “Recep İvedik” fenomenine benzer bir sosyolojik etki doğurmuş görünüyor. Çünkü insanlar, özellikle de son 40-50 yıldır belli bir standartta yaşamaya alışmış olan batı kamuoyu, dünyayı son bir yıldır kasıp kavuran ağır ekonomik krizden dolayı “kolektif bir depresyon”un pençesinde kıvranmaya başladı. Sırtını “Ne pahasına olursa olsun, güldür!” düsturuna dayamış böylesi eğlenceli filmler de önce çalıştıkları işleri, sonra da buna bağlı olarak hayat standartlarını ve umutlarını yitirmiş durumdaki geniş kitleler için ucuz yollu birer ağrı kesici işlevi görmekteler. Nitekim, benzer bir ruhsal kaçış süreci, İkinci Dünya Savaşı yıllarında (bizde “Üç Ahbap Çavuşlar” olarak tanınan) Marx Kardeşler'in, Laurel-Hardy ya da Abbott-Castello ikilisinin filmleri gösterime sunulduğunda da yaşanmıştı.


MIKE TYSON İLK KEZ BİR SİNEMA FİLMİNDE

1970-New York doğumlu yönetmen Todd Phillips'in dur durak bilmez bir koşuşturmaca içinde akıp giden bu filmi, hiç kuşkusuz ki sinema tarihinin klasikleri arasına girecek ya da güldürü janrını temelden dönüştürecek boyutta bir yaratıcı düşünceye sahip değil. Ancak, içinden geçmekte olduğumuz şu sıkıntılı dönemde izleyicisine beyazperdede görmeyi en çok arzuladığı şey olan “eğlence”yi fazlasıyla sunduğunu ve ona iki saat boyunca doyasıya kahkaha attırdığını da dürüstçe itiraf etmek gerekiyor. Rollerine çok yakışmış olan başrol oyuncularının taşkın performanslarıyla çağımıza uyarlanmış bir “Üç Ahbap Çavuşlar” komedisi görünümündeki bu yapım, öyküsünün orasına burasına serpiştirdiği bazı küçük sürprizlerle böylesi bir komedi anlayışına mesafeli duran sinemaseverlerin de ilgisini yakalamayı başarıyor. Bu sürprizlerin en önemlisi ise boks dünyasının gelmiş geçmiş en büyük sporcularından biri konumundaki Mike Tyson'ın filmde kısa, fakat oldukça eğlenceli bir rolünün olması… Ünlü boksörü bugüne kadar geniş perdede hiç görmemiş olanlar için son derece heyecan verici bir karşılaşma bu. Ki aslına bakarsanız, Tyson da perdede boy gösterdiği o kısacık süre zarfında, aslında komedi senaryolarına ne denli yakışabilecek bir adam olduğunu da alttan alta hissettiriyor.
Yanısıra, büyük bir bölümü Las Vegas'ta çekilen ve mekân olarak ünlü Caesar Palace otelini kullanan bu film sayesinde, ABD'nin kumar tutkusunu ana gelir kaynağına dönüştürmüş durumdaki “günah başkenti”nin arka yüzüne ilişkin olarak bir çok yeni ve ilginç bilgiyle donanmış oluyoruz.

Zaman zaman (tıpkı Türkiyeli türdeşi “Recep” gibi) “kitsch komedi” havasına bürünüp banallik sınırlarına doğru kaysa da buna tahammül edebilecek olanlar için parlak Nevada güneşini çok iyi kullanan usta işi çekimleri, izleyicideki merak duygusunu sonuna dek diri tutan senaryosu ve (“kaplan”lı bölüm gibi) güldürü dozunun tavan yaptığı bazı sahnelerde insanı gerçekten koltuğundan düşüren oyunculuklarıyla sevimli bir film “Felekten Bir Gece”…

Sinema salonundan çıktığınızda hayatınızdaki irili ufaklı bütün dertlerin yerli yerinde sizleri bekliyor olacağını bilseniz de bazen bütün bunları boşverip olayları akışına koyvermek iyi gelebiliyor. Böyle bir “ruhsal serinleme”ye ihtiyacınız varsa ve bu tür filmlerin olmazsa olmazı konumundaki muhtelif çiğliklere biraz olsun tahammüllüyseniz, pekâlâ hoşça vakit geçirebilirsiniz. Aksine bir durumda ise “Hiç takılmayın ve sonradan bana da sitem etmeyin” derim.

“Sinema eğlenmek için değildir” diye düşünenler sıkıldıkça dönüp dönüp izlesin diye, Tarkovski'nin “Solaris” ve “Stalker”i DVD satıcılarının raflarında müşterilerini bekliyor!