Kontrgerillanın izi arşivlerde gizli

Hasan Tevfik Çağlar
00:0031/12/2009, Perşembe
G: 29/12/2009, Salı
Yeni Şafak
Kontrgerillanın izi arşivlerde gizli
Kontrgerillanın izi arşivlerde gizli

İtalyan Gladio'sunu soruşturan savcı Fellice Casson soruşturmada asıl ilerlemenin askeri istihbarat arşivine girilmesiyle başladığını söylerken; Türkiye'deki yapılanmaların çökertilmesi için bize nereye bakmamız gerektiğini de söylemiş oluyor. Son operasyona bu gözle bakalım

Türkiye'de askeri bürokrasinin karıştığı sansasyonel bir olayın haber olmadığı gün geçmiyor. Ordu komuta kademesi bu haberleri sorunları teşhis ve tedavi amacıyla değil, kendisine yönelik asimetrik psikolojik harbin yeni bir tezahürü olarak görüyor. Esasen sorun tamamen siyasi bir sorun olduğu için çözümü bürokratik karakteri ağır basan ve gayrimeşru yollarla siyaset yapan askeri bürokrasinin kendisinden beklemekten büyük yanlış olamaz. Türkiye'de asker-sivil ilişkilerini tanzimde, siyasetin hala tam inisiyatif aldığı söylenemeyeceğinden, ordudaki gayrimeşru oluşumların tasfiyesinin komuta kademesine havale edildiği bir dönem yaşandı. Ancak bugün gelinen noktada, yargının ve siyasetin durumdan vazife çıkarması kaçınılmaz görünüyor. DTP'nin kapatılması ve PKK'nın desteklediği sokak hareketleri geçtiğimiz ay bu bahiste yaşanan ehemmiyetli gelişmelerin üzerinde durulmasını kısmen engelledi. Fakat Bülent Arınç'ın evinin önünde yakalan subaylar etrafında yaşanan gelişmeler, Ergenekon davasında da cunta çalışmalarında da kontrgerilla karargâhına bakılması gerektiğini bir kez daha açığa çıkardı.

TÜRKİYE'DE İLK YAŞANIYOR

Bu genel çerçeve içinde “AKP'yi ve Fethullah Gülen Cemaatini Bitime Planı” olarak bilinen ve Genelkurmay'da psikolojik harp yapmakla görevli bir şubenin başındaki albayın imzası olduğu kesinleşen belgenin yarattığı tartışma devam ediyor. Bu belgenin sadece nazari düzeyde kalmayıp Erzincan'da uygulandığı iddiası, çok önemli gelişmelere kapı araladı. Jandarma İstihbarat, MİT ve yargının işbirliğiyle Erzincan'da irtica iddiasıyla bir komplo düzenlediği anlaşıldı. Jandarma istihbaratçısı subayların tutuklanmasını takiben, MİT bölge yöneticilerinin de bulunduğu üç kişinin tutuklanması ve MİT bölge başkanlığının aranması Türkiye ilk defa olan şaşırtıcı bir gelişmeydi. Bu kişilerle işbirliği yaptığı iddia edilen bir savcının varlığı unutulmamalı. Fakat mesele burada kalmıyor, savcılığın, kışla binasına Ergenekon'dan çıkışı resmettiren 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk'in de bilgisine başvurduğu iddiaları komplonun il düzeyiyle sınırlı kalmayabileceği şüphelerini güçlendiriyor.

BAŞBUĞ'UN TRABZON MESAJI

Bu gelişmeleri takiben Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Trabzon'da Oruç Reis Fırkateyninde ve kamuflaj elbisesiyle yanında kuvvet komutanları olmak üzere yargıya ve basına ayar vermeye yönelik psikolojik harekat amaçlı sert bir konuşma yaptı. Sembollerin üzerinde çok çalışılmış olduğu anlaşılan bu konuşma, diğerleri gibi fiyaskoyla sonuçlandı. Amaçlananın aksine orduya ve Başbuğ'a daha ağır eleştirilerin ve ciddi şüphelerin kapısını açtı. Hele Trabzon'u ve Oruç Reis'i özellikle seçiyorum diyen cüretkarlık, Trabzon'un ve Deniz kuvvetlerinin son zamanlarda anıldığı olayla düşünülürse içerdiği vahim imalarla adeta bir intihar hareketiydi.

Bu sırada Ergenekon soruşturmasında ortaya çıkan Kafes planı, cuntanın ölçüsüzlüğünü ve gözü karalığını yeniden ortaya koyuyordu. Üstelik 2009 tarihli bu belge, cuntanın faal olduğunu da ispat ediyordu. Kafes etrafındaki soruşturmalar, eski ve yeni Deniz Kuvvetleri komutanlarına yönelik suikast planları etrafında gelişen soruşturmada onlarca subayın tutuklanmasıyla halen devam ediyor. Bu subaylardan biri olan Deniz Öğretmen Yarbay Ali Tatar'ın yeniden tutuklanma kararı alınması ardından intihar etmesiyle Deniz Kuvvetleri'ndeki altıncı şüpheli intiharla gözler yeniden Deniz Kuvvetlerine çevrildi. Eskiden beri askeri istihbarat faaliyetlerinin üssü olan Deniz Kuvvetleri'nin, siyasete müdahale etmenin yükü altında ezildiği anlaşılıyor. İntihar eden Yarbayın cenazesine, kendisine suikast yapılacağı iddia edilen şimdiki Deniz Kuvvetleri Komuta'nın katılması, ordunun mesleki kast anlayışıyla içine kapanmak hastalığından kurtulamadığını gösterdi. Bu kast anlayışı, belki geçmişte orduyu güçlü kılan amillerden biriyken, bugün orduyu güçsüzleştiren esas amile dönüşmüş durumdadır.

ALEVİLERİ KİM KULLANIYOR

İntihar eden yarbayın eşinin Deniz Kuvvetleri'nde tutuklanan subaylarının çoğunun Alevi olması sebebiyle, Alevilere baskı yapıldığını ifade etmesi meselenin başka bir boyutunu gündeme taşıdı. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da Erzincan'da tutuklanan MİT'çilerin alevi olduğunu söyleyerek bu iddiaya katıldı. Öte yandan yine CHP'nin alevi ve Dersimli ismi Kemal Kılıçdaroğlu'nun Erzincan'daki soruşturmaya bir takım belgelerle müdahil olma çabası da dikkat çekti. Bu durum, bilhassa Ergenekon davasını engellemek isteyen yüksek yargı bürokratları arasındaki alevi ağırlığının sıklıkla dile getirilmeye başlamasıyla birlikte değerlendirildiğinde, cuntacıların mezhep kimliklerini kullanma çabasını deşifre ediyor. Kılıçdaroğlu'nun Erzincan'daki Başsavcı tarafından yalanlanan yanlış belgesinin, CHP milletvekili ve hukukçu kimliğiyle bilinen Ahmet Ersin tarafından kendisi de soruşturulan bir savcıyla beraber Erzurum'daki askeri birliği ziyaretlerinde alınarak servis edildiği iddiaları, CHP'nin Ergenekon davasında avukatlığın ötesinde müdahil olduğunu açıkça gösteriyor. Baykal'ın Alevilik meselesinden bahisle, Onur Öymen'in Dersim gafından ve Alevi Çalıştayları'ndan sonra, partiden gitmesinden büyük endişe duyulan alevi tabanının arayışını engellemek istediği açıkça anlaşılıyor. Baykal bu anlayışla dergâh dergâh Alevileri ziyaret ediyor.

TASFİYE ZAMANI GELDİ

Asker-sivil ilişkilerindeki bu tablo, AK Partili Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın evinin önünde Özel Kuvvetlere bağlı olarak çalışan Seferberlik Tetkik Kurulundan (STK) iki subayın şüpheli olarak yakalanmalarıyla vehamet kespetti. 1952'de Türkiye'nin NATO'ya girişiyle kurulan ve benzerleri gibi soğuk savaş döneminin gayrimeşru operasyonlarının karargahı olan bu yapının yeniden gündeme gelmesi, bu kurumun tarihini bilenlerde alarm hissi yarattı. Aslında Ergenekon davasında daha önce gözaltına alınanlar arasında bulunan en az bir binbaşı da, bu birimde görev yapmıştı. O zaman bu kuruma yönelmeyen soruşturma, son olayla beraber bu kuruma yöneldi. Gözaltına alına subay sayısı 8'e çıktı ve daha da önemlisi ilk defa adli yargı, STK binası olan kışlada arama yapma kararı aldı. Bu kararın, yakalan iki isim dışında STK evraklarını da içerek şekilde genişletilmesiyle askeri bürokrasi, adaleti engellemenin Türk basınındaki adıyla bu karara fiilen direndi. Bunun üzerine Genelkurmay Başkanı Başbuğ ve Kara Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner Başbakan Erdoğan'la MGK öncesinde mutadın dışında 3,5 saat görüştüler. Görüşmeden sonra STK kışlasında uzun süren aramalar başladı.

COSSON: DERİNE EN DERİNE

Tesadüf bu ya, tam da bugünler Türkiye'yi 12 Eylül darbesine götüren Maraş katliamlarının yıldönümlerine denk geldi. Bu tesadüf, İtalyan Gladio'sunu soruşturan savcı Fellice Casson'un soruşturmanın bugünlerin çok ötesine daha derinlere ve daha yükseklere ulaşması gerektiği uyarısını hatırlattı. Casson soruşturmada asıl ilerlemenin askeri istihbarat arşivine girmesiyle mümkün olduğunu söylerken, Ergenekon soruşturmasının nereye bakması gerektiğine de işaret ediyordu. Bugün eğer Türkiye'nin bir demokratik hukuk devleti olmasını samimiyetle isteniyorsa yapılması gereken MİT, JİTEM, Özel Kuvvetler ve askeri istihbaratın arşivinin savcılara açılmasıdır. Meşhur Susurluk Raporu, ancak Mesut Yılmaz'ın Başbakan olarak MİT merkezine giderek arşivleri Kutlu Savaş'a açtırmasıyla yazılabilmişti. Meselenin hafiyelik kısmı bir yana bırakılırsa, sorumluluk yargıya ve onun önünü açmak da siyasete düşüyor. Ergenekon davasının 21. yüzyıl Türkiye'sinin vakayı hayriyesi olarak tarihe geçmesi bu gelişmeler bağlıdır.

* Dr.; Siyaset Bilimci