Yargıtay başsavcısının, iddianamesinde, laiklik karşıtı eylemleri cezalandıran yasalarda yapılan değişiklikleri hiç dikkate almadığı anlaşılmaktadır. Yani başsavcı Anayasa değişiklikleri ile laiklik karşıtı eylemlerin ancak 'cebir ve şiddet' içermesi zorunluluğunu es geçmektedir
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, AK Parti'nin “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu” iddiasıyla kapatılması istemini içeren iddianamesini, Anayasa Mahkemesine sundu. Yeni ceza muhakemesi kanununa göre, davanın görüşebilmesi için, iddianamenin mahkemece kabulü gerekiyor. Anayasa mahkemesi, (çoğu doğrulanmamış) “gazete küpürleri” ve partinin kurulmasından önceki “konuşmalara” dayanan iddianameyi iade edebileceği (CMK.174-175 ) gibi, “iddianamenin kabulüne” de karar verebilir.
Kamuoyunda, iddianamenin, anayasa mahkemesi tarafından kabul edilip-edilmeyeceği, iddianamenin dayanaklarının yetersizliği tartışılıyor. Bence asıl tartışılması gereken, bunlar değil, “AK Parti'nin, laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği(!)” suçlamasıdır!
Bir hukuk devletinde, “laiklik karşıt eylemleri”, başsavcımız belirleyemeyeceğine göre, mevzuata bakmamız gerekiyor. Bilindiği gibi “laiklik” anayasamıza, 1937 yılında girmiş, bu ilke, önce “Hiyaneti vataniye kanunu” ardından Türk Ceza Kanununun 163. maddesiyle “yaptırıma” bağlanmıştır. TCK 163.maddesi, “propagandayı” suç saydığı için, cebir ve şiddet içermeyen sözler, yıllarca, laikliğe aykırılık olarak nitelendirilmiştir. 12.04.1991 tarihinde, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kabul edilirken, Türk Ceza kanununun (ünlü) 163. maddesi de yürürlükten kaldırılmıştır. Terörle Mücadele Kanununda da, laiklik karşıtı eylemlerin propagandası suç olarak kabul edilse de, “örgüt” şartı getirilmiştir. Avrupa Birliği “uyum yasaları” kapsamında, önemli bir adım daha atılarak, Terörle Mücadele kanunundaki terör ve örgüt tanımına “cebir ve şiddet” unsuru eklenmiş, böylece, propaganda suç olmaktan çıkarılmıştır. Böylece, 2002 ve 2003 yılı anayasa değişikliklerinden sonra, laiklik karşıtı eylemlerin, suç teşkil edebilmesi için, “cebir ve şiddet” içermesi zorunlu hale getirilmiş, laiklik kapsamında, cebir ve şiddet içermeyen her türlü propaganda (sözler), suç olmaktan çıkarılmıştır!
OLMAYAN SUÇTAN DAVA AÇILMAZ
Yargıtay başsavcısının iddianamesinde, Ak Partiyi “odak” haline getirecek suçların yoğunluğu bir yana, suçlamalar arasında, cebir ve şiddet içeren “tek” bir fiil dahi yoktur! Suçlamaların tamamı, anayasa değişiklikleriyle güvence altına alınan “ifade özgürlüğü” kapsamındaki “sözlerden” ibarettir. Sayın başsavcı, 14.08.2001 tarihinde kurulan AK Partinin kapatılması için, yine bu partinin kurulmasından önce (12.04.1991) “yürürlükten kaldırılan” yasa maddesine dayanmaktadır! Ak Partiye isnad edilen fiillerin “laiklik karşıtı” olarak nitelenebilmesi için, bu fiillerin, “kanunsuz suç olmaz, kanunsuz ceza olmaz” temel ilkesi gereğince, “ceza yasalarında” açıkça yer alması gerekir. Hangi fiillerin suç olduğu, “kesin ve net” olarak tanımlanmalı ki, insanlar, hangi fiilin suç olup-olmadığını bilebilsin!
Başsavcının iddianamesindeki isnadların hiç biri, -cebir ve şiddet içermediği için- ceza kovuşturmasına neden olabilecek nitelikte fiiller değildir. Zaten, bu fiillerden hiç biri için, ilgili milletvekilleri hakkında soruşturma açılmamış, “fezleke” düzenlenmemiştir. Hukukta, masumiyeti kaçla çarparsanız çarpın, sonucu masumiyettir! Bireyler için suç teşkil etmeyen fiiller, siyasi partiler için de suç olamaz! Yargıtay başsavcısının, bu iddianamesiyle, laiklik karşıtı eylemleri cezalandıran yasalarda yapılan değişiklikleri hiç dikkate almadığı anlaşılmaktadır. Sayın başsavcı, kişisel olarak laiklik karşıtı eylemler için cebir ve şiddet unsurunun olmaması gerektiğini düşünebilir, ancak bu değişiklikleri yok sayma hakkı ve yetkisi yoktur! Yürürlükteki yasayı uygulamak zorundadır! Birilerinin, başsavcıya, iddianamesindeki laiklik karşıtı fiillerin, “yıllar önce suç olmaktan çıkarıldığını”, “yürürlükten kaldırılan bir maddeye dayanarak iddianame tanzim edilemeyeceğini” hatırlatması gerekir!