Kadınların tacizden yargılanan Üzmez'e öfkesi sürüyor. Çubukçu, kadınların tacizi derinden hissettikleri için daha çok tepki gösterdiklerini söyledi. Çeşitli kuruşların temsilcisi kadınlar da tacizcilerin ifşa edilmesini istediler
Taciz suçundan yargılandığ davada Adli Tıp'ın çok tartışılan bir raporuyla birlikte tahliye olan 76 yaşındaki yazar Hüseyin Üzmez'e kadınların tepkisi devam ediyor. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, Hüseyin Üzmez olayında milli bir dayanışma sergilendiğini belirterek, “Ancak kadınlar bunu daha derinden hissettikleri için onlar daha fazla tepki gösteriyor” dedi. Çocuk tacizi konusunda Türk milletinin her zaman duyarlı olduğunu anlatan Çubukçu, “Millet bu tip konularda kendine mesafe koymuş ve safra muamelesi yapmıştır. Ancak bu tür ilişkilerin normal gibi gösterilmek istendiği modern dönemde toplum buna isyan etti” diye konuştu.
Bakan Nimet Çubukçu Yeni Şafak'ın sorularına şu yanıtları verdi: “Üzmez olayında bir millet dayanışması gördük. Bu sadece kadınların dayanışması olarak değildi. Benim algıladığım o oldu. Milli bir dayanışma vardı. Zaten bu millet de çocuk istismarı ve çocuk tacizi konusunda yüksek düzeyde duyarlılık sergilemiştir. Eskiden beri toplumda bu suçtan yargılananlar tespit ya da keşif yaptırmaya götürülemezdi. Toplum bir linç psikolojisiyle hareket ederdi. O da çok doğru bir proje değildi ama o ayrı bir konu ya da cezaevinde bu insanların başlarına gelenler gibi. Millet bu tip konularda kendisine mesafe koymuştur ve bu tür insanlara safra muamelesi yapmıştır. Doğrusu bu millet bunu kabul etmiyor. Tabii ki konunun muhatabı bir kız çocuğu olduğu için ve genellikle cinsel saldırı ve cinsel suçların muhatabı ve mağduru kadınlar olduğu için birçok kadın da hayatının bir döneminde böyle tatsız ve kötü bir hadise ile karşılaşmıştır. Bilemiyorum. Kadınlar bu meseleye daha duyarlı ve çok hassaslar ve kendi çocuklarının başına da gelebilir duygusuyla çok daha yüksek tepki gösteriyorlar. Bu normal. Bu bir milli dayanışma. Ben kadın milletvekillerimiz kadar erkek milletvekillerimizden de destek gördüm.”
“Hangi ideoloji de, hangi felsefe de olursa olsun her insan işlediği suç karşısında kendini savunma psikolojisiyle hareket eder. Biri inançlı gibidir, inancı doğrultusunda bir gerekçe oluşturmaya çalışır savunmasını yaparken. Bir opera sapığı da 'onlar nasıl olsa kadın olmayacak mıydı' demiş. Yani bu sapkınlıklar üzerinden değerlendirme yapmak doğru değil. Yok o dindardı, o dindar değildi. Bu opera sanatçısıydı, o gazeteciydi diye bakılamaz olaya. Sanığın kimliğinden bağımsız ve sanığın açıklamaları üzerinden yargılama yapmayı doğru bulmam. Sanığın açıklamalarını yargılayabilirim ama sanığın açıklamalarında kullandığı dini yargılayamam.”
“Bir insan kendisinin dindar olduğunu söylese bunun dinde de kabulü olduğu anlamına gelmez. Dini kavramlar üzerinden suçlama ya da dini kavramlar üzerinden savunma, ikisi de yanlış olur. Vaka olarak baktığımızda ne görüyoruz? 14 yaşında bir kız çocuğunun kendi rızası dışında, annesinin istismarı ile taciz edildiği bir vakıa görüyoruz. O kimin kimliği ile ilgilendirilebilir ki? Çocuklarla ilgili konularda tutumumuzu çocuklardan yana alırsak, kendimizi sanığın kimliğine göre konumlandırmazsak, bu olaylarda çok daha adil karar verip, adil çözümler üretebiliriz.”
Başkent Kadın Platformu Başkanı Zeynep Göknil Piyade: “Benzer olayların önüne geçmek için bu suçların cezaları artırmalıyız. Üzmez davasında da bir dolu başka davada da Adalet Bakanlığı'nın ve Adli Tıp'ın biraz daha hassas davranması, mağdurdan yana davranması gerek. Üzmez davasında verilen raporun son derece sığ olduğunu gördük. Belki Nimet Çubukçu'nun daha çabuk davranması daha başta olaya el koyması gerekiyordu. Maalesef bu durumlarda erkeklerin eğitilmesi gerekiyor. Onların cahilliğinin ve pervasızlığının acısını kadınlar çekiyor. Kol kırılır yen içinde kalır anlayışı eskisi kadar geçerli değil. Kol kırılıp yen içinde kalınca kangrene dönüşüyor. Kim olursa olsun, baba bile olsa bu konuların ifşa edilmesi gerekiyor.”
Hazar Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Ayla Kerimoğlu: “Çocuk tacizi konusunda Hüseyin Üzmez'i aşan şeyler yaşanıyor. Bu sadece Üzmez'le ilgili bir durum değil. Bu anlamda Türkiye'nin iyiye gitmediğini görmek lazım. Bunun insanların ahlaki anlamda dejenarasyonunun ve insanların dinden, ahlaki erdemlerden uzaklaşmalarının bir sonucu olarak görüyorum.Hangi çevreden olduğu da fark etmiyor. Ancak bu olayda, bunun dindarlık kisvesi altında televizyonlardan ifşa edilmesi vardı ki biz buna tepkimizi dile getirdik zaten. Bu konuda suçlananlar dindar olduklarını iddia etmemeli, dini terminolojiyi kullanmamalı. Bu bireysel bir suç ama dindarlardan biri yaptığında maalesef tüm dindarlar zan altında bırakılıyor. Bir çocuğu tacizde bulunmak yeterince ağır bir suç. Böyle ağır bir suça ideolojilerden uzak yaklaşmak lazım. Tamamen insana, ahlaka dair bir konu.”
AK Parti İstanbul Milletvekili Ayşenur Bahçekapılı: “Sessiz kalınabilecek bir olay değil. Öncelikle insan olmanızın gereği olarak tepki gösterilecek bir olay. O görüşten olmuşsunuz bu görüşten olmuşsunuz hiç farketmez. Herkesin kimliğini unutup tepki göstermesi gereken bir durumdayız. Bu tür insani olayların dili, dini, siyaseti yoktur. Toplumsal bir duyarlılık gerekliydi. Bu da gerçekleşti. Ortak bir tepki gösteriliyor. Bu ortak paydada ben de bulunuyorum. Bu konuda mağdur olanları, ruhen veya bedenen incinenleri bir nebze de iyileştirmek için yapılabilecekler üzerinde çalışıyoruz. Bu sadece bahsi geçen olayla sınırlı değil, pek çok mağdur var. Bu konuda yapılabilecek ne varsa yapmaya çalışacağız.”
Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Faaliyetleri Müdürü Ayşe Sucu: “Yaşadığımız problemleri sadece kadın problemleri gibi görmeyelim. Çok yönlü bir yozlaşma ile karşı karşıyayız. Siyasal, kültürel, sosyal, her düzlemde onlarcasıyla karşı karşıya kaldığımız, bu nasıl dindarlık, bu nasıl insanlık dediğimiz hadiseler. Bilgi ile irfanın, davranışlar ile ruhun dengesini kuramadığımız sürece daha da kötüye gitmeyeceğimizin garantisini kimse veremez. Etik bir seferberlik başlatmalıyız toplum olarak. STK'larla, partilerle, tüm kurum ve kuruluşlarla, başta basının desteği ile etik, hatta estetik bir bilinç oluşumu kampanyası. Aksi takdirde içi boşaltılmış dindarlık anlayışı her konuda yüreklerimizi acıtmaya devam edecek.”