Kudüs'te yaşayan Hristiyanların sayısında, İngiliz mandası dönemine göre önemli ölçüde azalma olduğu ve o dönemde 30 bin civarında bulunan Hristiyan nüfusun oranı günümüzde yüzde 2'lere gerileyerek 14 bin olduğu bildirildi.
Papa 16. Benediktus'un Kutsal Topraklara yapacağı ziyaret öncesi İsrail Etütleri Enstitüsü adlı araştırma kuruluşu tarafından hazırlanan rapor, Kudüs'te doğan yeni nesil Hristiyanların birçoğunun başta ABD olmak üzere Kanada ve Güney Amerika ülkelerine göç ettiğini ortaya koydu.
Raporda, “Arap olmayan Hristiyanların önemli bölümü kenti terk etmiştir” denilirken, Hristiyan Arapların birçoğunun da Kudüs'ten ayrılarak Ürdün'e gittiği ifade edildi.
Halihazırda Kudüs'te 14 bin Hristiyan bulunduğu belirtilirken, bunların 2600'ünün rahipler, rahibeler ve kentte eğitim gören din görevlileri olduğu vurgulandı.
Kudüs'teki Hristiyanların sayısı azalırken, bunların da kendi içinde, her biri kendi çıkarları doğrultusunda çalışan bölünmeler gösterdiği ifade edildi. Katolikler 4500 kişiyle önde gelirken, Rum Ortodoksların sayısı 3500 olarak belirlendi.
1946 yılında İngiliz yönetimi döneminde Kudüs'te 97 bin Yahudi, 31 bin Müslüman ve 30 bin Hristiyan bulunuyordu. Kentteki Hristiyanların sayısı özellikle 1948-1967 yılları arasında hızlı düşüş kaydetti ve o dönemden bugüne de değişim olmadı. Söz konusu yıllar arasında kentin Müslüman nüfusu ise hızlı bir artışla 230 binlere yükseldi.
Raporu hazırlayan Dr. Amnon Ramon'a göre Papa'nın ziyaretinin, Hristiyan toplumunun karşı karşıya bulunduğu, Kilise yetkililerinin de dile getirdiği, Hristiyan nüfusun kaybolacağı endişesi de dahil tüm sorunların altını çizmesi bekleniyor. Papa'nın ziyareti sırasında kentteki genç Hristiyan aileler için konut programı, eğitim gibi alanlarda yardımcı olacak bazı önlemleri açıklaması bekleniyor.
Hristiyanların şikayetlerine de yer verilen raporda, 1946'da Beytüllahim'de yüzde 80, Nasıra'da yüzde 60 olan Hristiyan nüfus oranının, bugün bu kentlerde sırasıyla yüzde 20 ve yüzde 30'lara gerilediğine işaret edildi. Raporda, Gazze'de durumun özellikle Hristiyan toplum için “çok kötü” olduğu iddia edildi ve bu durumun “dini temizlik” kampanyası olarak nitelendirildiği ifade edildi.
