ABD'de Temyiz Mahkemesi, Medeni Haklar Kanunu'nun 7. maddesine aykırı olmasına rağmen hapishanelerde Müslüman kadınların başörtülü çalışmasını güvenlik zaafına neden olduğu, kimlik belirlemenin zorlaşacağı ve firar olabileceği gerekçesi ile kabul etti.
Amerika Müslüman vatandaşlarına yaşam alanlarını daraltmaya devam ediyor. “Ya FBI için muhbirlik ya da sürgün” başlık Zaman Gazetesi yorum sayfasındaki yazımda ABD'nin ulusal güvenlik gerekçesiyle Müslümanlara karşı uygulamaya koyduğu seyahat özgürlüğünü kısıtlayıcı tedbirlerden bahsetmiştim. Geçen günlerde ABD Yargıtay 3. Dairesi (Temyiz Mahkemesi) Müslümanların yaşam alanlarını daraltan yeni bir karar aldı.
Bire karşı 2 oy ile alınan kararda hapishanelerde çalışan Müslümanlar için “sıfır tolerans“ kuralına bir istisna olarak verilen başörtüsü takma hakkını güvenlik gerekçesiyle kaldırdı. Mahkeme hapishane yönetimi lehine 1964 İnsan Hakları Kanunu Madde 7'de düzenlenen “dini ayrımcılık suçtur” iddiasını reddetti.
Amerika'da çoğu hapishanelerin idaresini üstlenen özel GEO firması Nisan 2005'de çalışanlarına başörtüsü yasağı getirdi. Cezaevi yönetimi kadın Müslüman çalışanlar için herhangi bir kolaylık imkanı vermedi. Bunun üzerine biri hemşire, biri mahkumların kayıtlarını yapan memur, diğeri de kadın ıslah gardiyanı görevlerinde çalışan 3 Müslüman kadın kararı “başörtüsünün İslam'da bir zorunluluk olduğunu, dini inançları gereği olarak taktıkları başörtüsünün daha önce bir problem teşkil etmediği” gerekçesiyle protesto ettiler.
Bölge mahkemesi, temyiz mahkemesinin 2009'da Philadelphia'da Müslüman bir bayan polisin başörtüsü takma ile ilgili aldığı red kararına dayanarak hapishane lehine karar verdi. 3. Daire Temyiz Mahkemesi yine güvenliği ve polis departmanının kıyafet yönetmeliğini gerekçe göstererek davayı red etmişti.
Medeni Haklar Kanunu Madde 7'ye aykırılıkları takip eden Eşit İstihdam Fırsatı Komisyonu (The Equal Employment Opportunity Commission - EEOC) çalışan Müslüman kadınlar adına şikayette bulundu. EEOC hapishanenin dinsel ayrımcılığı yasaklayan 7. maddeyi ihlal ettiği gerekçesiyle temyiz mahkemesine dava açtı.
Alt mahkemenin kararını onaylayan Temyiz Mahkemesi gerekçeli kararında, başörtüsünün güvenlik zaafına neden olduğunu, kimlik belirlemenin zorlaşacağı ve bu nedenle firarların olabileceğini belirterek yasağın dini ayrımcılık olmadığına karar verdi.
Olumsuzlaşan bu duruma rağmen Amerika Müslümanlar için hala daha yaşanabilir bir ülke özelliğini koruyor. Eğitimin hiçbir aşamasında Müslüman kızlar için başörtüsü yasağı yok. Çalışma alanlarının çoğunda şimdilik kıyafet ile ilgili ciddi bir sorun görünmüyor.
Ayrı ırkların, kültürlerin ve dinlerin bir arada özgürce yaşadığı Amerika'da böyle olumsuz bazı istisnaların olması Müslümanlar için hoş olmasa da belki bir nebze anlaşılabilir. Ancak nüfusunun büyük bir çoğunluğu Müslüman olan, 600 yıl İslam aleminin lideri ve merkezi olan Türkiye'de kızlarımızın başörtüsü ile eğitim alamamaları utanç verici acı bir durumdur. Bu utanç verici durumun değişmesini başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere Hükümet ve Meclis (411 vekille) istiyor, millet istiyor. Ancak her ne hikmetse yıllardır başörtülüler mağdur, eğitim hakları ellerinden alınmış durumda. Amerika'daki gibi devlet işlerinde çalışmaları şöyle dursun, bu mağdurların başörtüsüyle eğitim alabildiklerini görebilsek sebep olanlara 'rahmet' okuruz.
Kılıçdaroğlu, yurtdışına da sirayet etmeye başlayan bu kronikleşmiş çağdışı problemi “çözeceğim” diyor. Sekiz yıldır iktidarda olan AK Parti çözemedi, bu tür yasaklara dayanarak varlığını sürdüren CHP mi çözecek? Koca bir yalan.
Referandumdan sonra başörtüsü problemi çözülür mü bilmem ama Kılıçdaroğlu ve CHP'nin çözüleceği büyük bir ihtimal dahilindedir. Referandumda seçmenin % 58'le 'evet' demesi uzun vadede hem başörtüsü sorununu hem de CHP ve liderini çözecektir. Bu 'evet' sonucu daha özgürlükçü ve insani bir anayasanın yapılmasının yolunu açacak ve oradan da başörtüsü gibi kronikleşen problemlerimize çözüm bulacağız.