Üç ayrı Irak. Yıkık bir Basra kenti. Yollarda vurulmuş tankların enkazı, duvarlarda kurşun izleri.
Savaş'ta imar olmuş bir Erbil. Şantiye gibi. Her yerden yeni binalar yükseliyor. Ve yüksek duvarların, tel örgülerin, zırhlı araçların, makinalı tüfeklerin, dehşetin, korkunun şehri Musul. Şiilerin kenti Basra, Kürtlerin şehri Erbil, Sünni Arapların direniş merkezi Musul.
Ve her üç şehre gidebilen tek ülke Türkiye. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Devlet Bakanı Zafer Çağlayan'la Irak'ın üç simge şehrinde birlikteydik.
Tel örgüler, çelik takviyeli duvarlar arasındaki Musul havaalanından İstanbul'a doğru uçarken, Dışişleri Bakanı Davutoğlu, ”Bir Sünni bakan Basra'da böyle karşılanabilir miydi? Bir yabancı bakan Musul'a girebilir miydi? 2 sene önce Türk Dışişleri Bakanının Erbil'e gitmesi düşünülebilir miydi?” diye soruyordu.
“Şu anda istersek El Anbar'a da Telafer'e de gidebiliriz” sözü de yine Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'na ait.
Basra'da vilayet binasındayız.
“Kut-El Amara'da Iraklılar İngilizlere karşı Türklerle birlikte savaştı, aynı hendekte şehit oldular.” Bu sözler Basra Valisi Muhammed El Veli'ye ait. "Dedem bize demişti ki, evladım Türkler bir gün gelir. Siz de geldiniz" bu sözler de Basra Valisi Muhammed'e ait. Buna Türkiye'nin başta Irak olmak üzere tüm Arap dünyasında başının dik gezmesine yol açan 1 Mart tezkeresindeki duruşunu da eklemek gerek.
Musul Valisi Müceyfi'nin tezkereyi hatırlatarak, "Irak halkına hiçbir zaman zarar vermediniz. Teşekkür ederiz" sözleri sanıyorum çok şeyi anlatıyor.
Irak gezisinde gördük ki sadece Müslüman unsurlar, Şiiler, Sünniler ve Kürtler'le eşit düzeyde ilişki kurabilen tek ülke değil Türkiye. Musul başkonsolosluğumuzdaki toplantının biri de Süryanilerle Keldaniler arasındaki ihtilafın giderilmesi içindi. Konsolosluk binamızın bir salonu Şii ve Sünni Türkmenlerin barıştırılması girişimine sahne oldu, diğer salonda ise Telafer barış süreci oluşturularak gayri Müslim iki unsur barış sürecine dahil edildi.
Tabii sadece bu denli ciddi işler olmadı. Örneğin çocuklarla iki Türk bakanın diyaloğu ilginçti. Davutoğlu, çocuklara hangi takımı tuttuklarını sordu. Hepbir ağızdan,”Galatasaray” cevabını verdiler. Zafer Çağlayan ise, bir çocuğa ismini sordu, ”Zafer” cevabını alınca, kartvizitini uzatıp, ”Bundan sonra ne ihtiyacın varsa Zafer ağabeyini arayacaksın” dedi.