Eğer birlikte ortak gelecek istiyorsak, sorunların çözümü kadar, eş zamanlı olarak ortaklıklar üzerinden de yeni ve ortak bir retorik geliştirmemiz gerekmiyor
Etnik, dini farklılıklar ve hak arama mücadeleleri üzerine yapılan tartışmalarda unuttuğumuz, cevabını bulmamız gereken bir soru yok mu; Ortak bir gelecek istiyor muyuz?
Uzun zaman önce, kökleri Karadeniz'in iki ayrı şehrinin, iki büyük ilçesine ait, bana göre iki hemşerinin, sizin oralar, bizim buralar diye farklılık ve üstünlükler, zayıflıklar üzerine kıyasıya girdikleri bir tartışmaya tanık oldum. Sohbet gibi başlayan konuşmada önce ses tonları sertleşti daha sonra da kullanılan kelimeler. 15 dakika sonra biri diğerine “sizin köy daha evvel Ermeni köyüymüş” dedi (ne fark edecekse) ve ortalık buz kesti.
Evet sorunlarımız var, çözüm bekleyen onlarca sorunuz. Karşılıklı olarak suçladıklarımız, kendimiz haklı bulduğumuzda da savunduklarımız.
Aile Araştırma Kurumu, aileyi; “sorun çözme becerisine sahip olmak” olarak tanımlıyor.
Etnik kökenimiz aynı olsa da aynı dili (hem filolojik hem de söylem olarak) konuşmadığımız, sorunlarımızı konuşup çözme becerimizi geliştiremediğimiz, ortak hayalleri büyütemediğimiz, ortak bir gelecek planlayamadığımız zaman dağılmıyor muyuz?
Günlük hayatı kolaylaştırmak, insan hakları ihlallerini kaldırmak adına onlarca pratik çözüm bulabiliriz. Yeter ki murat edilsin.
Sorunlar üzerinden yaptığımız konuşmalar daha sıcak ve ateşli oluyor. Ne yazık ki canım ülkemde günlük kısa vadeli siyasette, harareti yüksek zeminde kabul buluyor.
Aylardır yapılan tartışmalar zihnimde birçok soruyu sürekli besliyor.
Gaspralı İsmail Bey, “dilde, fikirde, işte birlik” derken damarlarda akan kanı, etnik aidiyeti unuttuğu için mi saymadı dersiniz?
Aynı dili konuşmak (hem filolojik hem de söylem olarak), aynı fikri birliğe sahip olmak ve birlikte çalışıp, iş üretmek. Temel mesele bunları sağlayıp sağlayamayacağımızdır bence.
Ortak hayaller besleyip büyütebilmek için aynı dili konuşacak mıyız?
Ortak heyecanlarımız, var mı?
Bayındırlık, kadın hakları, özürlülerin topluma entegre olması, eğitim ve sağlık sorunlarının çözümü, milli gelirin daha da artırılması ve adil dağılımı, yerli sanayi,
yerli teknoloji vs hakkında ortak hedef ve
projelerimiz olacak mı?
Hasılı, ortak bir gelecek istiyor muyuz?
Ortak bir gelecek istiyorsak, sorunların çözümü kadar, eş zamanlı olarak ortaklıklar üzerinden yeni ve ortak bir retorik geliştirmemiz gerekmiyor mu?
Eğer farklılık ve ayrışma üzerine tartışmalarımız daha da devam ederse yukarıda bahsettiğim iki hemşehri kadar zavallı olacağız.
“Toplum mühendislerinin” planladığı tam da bu değil mi? Üstelik bu ilk kez olmuyor. Balkan savaşlarında planladıkları buydu, Arap yarımadası, Afrika kıtasında yapılan da… Sovyetlerin 250 milyonluk Türk coğrafyasında gerçekleştirdiği de aynı planın parçasıydı.
Ne olur bilim ahlakını, vicdanla besleyen sosyal bilimciler, TV ekranlarında değil de bir masa başında bir araya gelerek bu tartışmaları yapsınlar, araştırmalarla veri üretsinler, politikacıların önüne koysunlar.
İnanın bilimle beslenen politika bu ülkenin yarınlarında daha hayırlı uygulamalara imza atacaktır.