Seni isteseydim bana varır mıydın?

Şevin Ayaz
00:008/11/2009, Pazar
G: 7/11/2009, Cumartesi
Yeni Şafak
Seni isteseydim bana varır mıydın?
Seni isteseydim bana varır mıydın?

Beğeniyle okuduğumuz, her birimizin hayatından birşeyler bulduğu kitapların yazarları da yabancısı olmadığımız hayat hikayelerine sahip. Neler yaşamamışlar ki.

Pek çok edebiyatçı arkasından ölümsüz eserler bıraktı ama onlara o eserleri yazdıran belki de yaşadıkları derin duygular oldu. Hatta bozulan ruhi dengeleriyle zor bir hayat yaşadılar. Yaşamak sadece tebessüm ve kahkahadan ibaret değil şüphesiz. Acılar da, nükteler kadar yaygın. Hayatın bu kadar içinde olan bir duygunun edebiyatı en çok besleyen duygu olduğunu anlamak hiç de zor değil. Hemen hemen her şiirde bizi hüzne sevkeden birkaç mısra okumak mümkün. Kalemlerine yansıttıkları bu duygunun yazanların gerçek hayatlarındaki rolü nedir diye merak ettik. Mehmet Nuri Yardım, edebiyatçıların trajik yaşam öykülerini anlatan “Edebiyatımızda Hüzün” adını verdiği kitap ile edebiyatımızın hüzünlü prenslerinin hayatlarının trajik yanlarını ele alıyor. Beğeniyle okuduğumuz, her birimizin hayatından bir şeyler bulduğu dizelerin sahiplerinden kimi hayatı boyunca hastalık yaşamış, kimi evladını yitirmiş. İntihar eden de var, etmeyi düşünen de.


BİR TUTAM SAÇ VE AZİZ İSTANBUL

Derin bir hassasiyet sahibi, hayatını hüzünle harmanlamış İstanbul sevdalısı şair Yahya Kemal, edebiyatımızın en hüzünlü şairlerinden biri olarak biliniyor. “Fani ömür biter, bir uzun sonbahar olur, yaprak, çiçek ve kuş dağılır tarümar olur.” dizelerindeki derin hüznü ömrüne yansıtan Yahya Kemal'in ölümünden sonra eşyaları arasından bir tutam saç çıktığını öğreniyoruz. Eski zaman aşklarının belirtileri arasında olan bu alamet şairin platonik bir aşkı olabileceğini düşündürüyor bizlere. Yahya Kemal'in hayatıyla ilgili çarpıcı bir hatıra öğreniyoruz. Şairin hastalığının arttığı bir dönemde dönemin edebiyatçılarını tanıyan Fatma Naim, büyük şairi ziyaret eder. Fatma Sultan'a derin duygular besleyen Aziz İstanbul şairi 'Vaktiyle seni isteseydim bana varır mıdın?' der. Fatma Naim, “Sizin gibi büyük bir şair hangi Türk kızını isterse alırdı.” cevabını verir.


EVLAT ACISI ŞİİRLERİNİ BESLEDİ

Hüznü şiir heybesinden eksik etmeyen şairlerimizden Recaizade Mahmut Ekrem, Halit Ziya Uşaklıgil ve Ümit Yaşar Oğuzcan'ın ortak bir noktası var. Edebiyatımızın bu üç büyük şairi de evlat acısı yaşayanlardan. Recaizade Mahmut Ekrem üç çocuğunun ölümünü yaşar ve uzun süre etkisinden kurtulamaz. Özellikle oğlu Nijad 'ın vefatı kendisini derinden yaralamıştır ve oğluna ithafen birçok şiir yazar. Halit Ziya da sinir krizi geçirdikten sonra intihar eden oğlu Vedat'ı kaybetmesiyle sarsılır. “Bir Acı Hikaye” ismini verdiği kitabında oğlunun ilk gömüldüğü geceyi bir kabus halinde yazar. Ümit Yaşar Oğuzcan' ın oğlu da buhran dolu bir hayat yaşayarak intihar eder ve oğlunun ölümünden sonra şair hayata küser, içine kapanır ve ölüme dair şiirler yazmaya başlar.


UĞRAŞMA DOKTOR BEŞ DAKİKALIK ÖMRÜM KALDI

Edebiyatımızın ilk materyalist yazarı Beşir Fuat ise dramatik denecek kadar buhranlı bir hayat geçirir. 35 yaşında hayatına son veren yazar intihar olayını da dakika dakika kaydetmiştir. Ölürken yazdığı intihar mektubu oldukça ilginç ve bir o kadar da ürkütücüdür. “Ameliyatımı icra ettim fakat hiçbir ağrı duymadım. Kanım akıyor bir yandan da yazıyorum. Bundan daha tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. Baygınlık gelmeye başladı.” Yalnızca tecrübe edilen şeyin gerçek olduğunu savunan materyalist yazarın son satırları şöyledir: “Arzu ettim ki, bir insanın öldüğünü ve ölürken neler hissettiğini bildirmek suretiyle insanlığa bir faydam dokunsun” Yazar ölüm acısını hissetmeye başlayınca çırpınarak uşağını çağırır ve alelacele doktor getirtirler. Doktor yapacak bir şeyin kalmadığını belirttiğinde Beşir Fuat son cümlesini söyler: Ne uğraşıyorsun doktor? Beş dakikalık ömrüm kaldı.


ÇİRKİN VE YALNIZ

Ahmet Haşim ise “Melali anlamayan nesle aşina değiliz” diyerek hüznün hayatındaki önemini göstermiş oluyor bir bakıma. Çocukluğunda annesiyle birlikte Dicle nehri kıyısındaki gezintilerini hiçbir zaman unutamayan şair hayatı boyunca unutamadığı hatıralarıyla yaşar. Esmer olması sebebiyle kendisini hep çirkin görür ve bu his onu insanlardan uzaklaştırır. Ömrünün sonuna kadar hayatının en yakın şahitleri bile ona çok yakın olamamışlardır. Biraz fevri, biraz derbeder, biraz kayıtsız ve hep hüzünlü ve yalnız olan şair ömrünün son günlerinde hizmetine bakan kadınla sembolik bir evlilik yapmıştır. Hayatının en verimli döneminde yakalandığı amansız hastalıkan kurtulamayarak hayatını kaybeden şairin yakın dostu Peyami Safa'nın mezarı başında yaptığı konuşma duygu yüklüdür: “Biz seni burada bırakıp gidemeyiz, ya senin kalbin bizimle gelsin, ya da bizim kalplerimiz burada kalsın.”


KENDİMİ PENCEREDEN AŞAĞI ATACAĞIM

“Bu ızdırap bu gece de devam ederse kendimi pencereden aşağı atacağım” diyecek kadar hastalık ve sıkıntı çeken şair Süleyman Nazif edebiyatımızın zeki nüktedan ve en önemlisi vatansever prensi olarak bilinir. Şiirlerinde hastalığının vermiş olduğu bir hüzün hep vardır. Bir gün hastanede kendisini ziyaret eden kadim dostu Abdülhak Hamit Tahran, şairi o halde görmeye dayanamaz ve gider. O ise Hamit'i hala yanında zannetmektedir. “Gel bana seni göreyim üstad” der ama ne Abdülhak Hamit'i ne de bir başkasını görür.

Ünlü düşünür Ziya Gökalp de uzun yıllar hastalıkla savaşmış ve bu durum onu karamsar ve sinirli bir insan haline getirmiştir. Fransız Hastanesi' ne yatırıldığında zihnen harap ve vücudu bitkin durumdadır. Hastalığı ağırlaştıkça asabileşen yazar etrafına bağırıp çağırır ve hiddetinden sinir krizleri geçirir. Öldüğü gece başını duvarlara vurarak, sabaha kadar Allah'a isyan ettiği bilinir.


Birbirinden ünlü eserler veren birçok yabancı edebiyatçı da trajik diyebileceğimiz hikâyelere sahip. Fransız şairi Nerval bir gece kravatıyla kendisini elektrik direğine astığında henüz 47 yaşındadır. Modern hikâyenin kurucusu olarak bilinen Edgar Allan Poe, 40 yıl yalnız ve hüzünlü bir hayat yaşadıktan sonra intihar eder. Dünyaca ünlü Amerikalı yazarlar Ernest Hemingway ve Jack London da hayatını sonlandıranlardan.