Bu, bütünüyle yanlış bir teknik bilgi… Çünkü, oyuncuların çekim sırasında kaydedilen doğal sesleri daha sonraki aşamalar için yalnızca bir "yol haritası"dır. Sette, özellikle de meraklı bir halk kitlesiyle yakın temas hâlinde yürütülen dış ortam çekimlerinde ses teknisyeni ve yardımcıları işlerinde ne kadar titizlenirse titizlensin, parazit sesler karşısında yine de mükemmel bir yalıtım sağlanamaz. "Boom operatörü" adını taşıyan görevli elinde bulunan uzun sopalı ve hassas mikrofonu oyuncuların konuşma alanına mümkün olduğunca yakın tutarak, şef teknisyenin yönettiği kayıt masasına temiz bir ses kaydı göndermeye çalışır. Ancak, ortamdaki rüzgâr uğultusu ve çevredeki insanların çıkardığı lüzumsuz gürültüler bir çok kez kayda girdiği gibi, yönetmen de bazı sahneleri sesli komutlar vererek çekmek durumunda kalabilir. O yüzden, filmin çekimi tamamlanıp sıra ses kurgusuna geldiğinde bu canlı kayıtlardan ancak belli bir bölümü işe yarar niteliktedir. Ses kurgucusu kaydın sorunsuz bölümlerini filmin görüntülerine eşlik edecek şekilde döşer; teknik kalitesi düşük olan kayıtlar ise oyuncuların kendilerini yeniden seslendirmek üzere geldikleri dublaj stüdyosunda -çekim ânındaki tonlamalarını onlara hatırlatacak- bir kılavuz olarak kullanılır. Başındaki kulaklıktan özgün ses kaydını dinleyerek o anki performansını hatırlayan oyuncu, sorunlu bölümleri izleyici tarafından dublaj olduğu fark edilemeyecek doğal bir vurguyla yeniden okur. Kaldı ki oyunculara ilişkin ses kayıtları baştan sona mükemmel bile olsa, dramatik bir film yine de karmaşık bir dublaj süreci gerektirecektir. Çünkü, filmlerde insan seslerinin yanısıra müzik, silah, patlama, cam kırılması, hayvan sesi v.b. daha sayısız işitsel efekt vardır ve bunlar da öykünün akışına kurgu sırasında eklenir. Televizyon için çekilmiş haber filmleri dışında, bütünüyle özgün ses kaydından yararlanılarak tamamlanan bir sinema filmi üretmek hemen hemen imkânsızdır.