Sabah Gazetesi Yazarı Emre Aköz köşe yazısında Başbuğ'un konuşmasına yer verdi. Aköz yazısında, askeriye ile din ilişkisine değindi.
Sabah Gazetesi Yazarı Emre Aköz bugünkü köşe yazısında Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un konuşmasını ele aldı.
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un geçen günkü konuşmasındaki bir noktaya değinmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi, İstanbul merkezli Birinci Ordu bünyesinde yuvalanmış cuntacı ekibin, 2003'te hazırladığı "Balyoz" kod adlı darbe planı günlerdir tartışılıyor.
Cuntacılar, önce halkı galeyana getirerek irticai sloganlar atılmasını sağlayacak, sonra da kendi yarattıkları bu kaosu bahane ederek sıkıyönetim ilan edilmesini sağlayacak, ardından darbeyi gerçekleştirecekti.
Peki, halk niye galeyana gelecekti? Çünkü darbeciler Fatih ve Beyazıt camilerine cuma namazı sırasında bomba koyacaktı.
***
Tabii GK Başkanı buna tepki gösterdi. Buna da mecburdu. Aksi halde darbe planının yarattığı nefret daha da artacak, sonuçta tüm TSK töhmet altında kalacaktı.
Başbuğ kurumu savunurken, "Hücum sırasında askerin 'Allah', 'Allah' diye bağırmasının, ordu talimnamelerinde yer aldığını... Böyle bir kurumun, 'Allah'ın Evi' olan camiye bomba koymayı düşünemeyeceğini..." söyledi.
Bu arada da sık sık, "Lanetliyorum... Lanetliyorum" dedi. Ancak Başbuğ'un neyi lanetlediği anlaşılamadı: Planı yapanları mı? Plandan bizi haberdar edenleri mi? Yoksa plana inananları mı?
***
Neyse... Benim asıl değinmek istediğim burada sözü edilen askeriye ile din ilişkisi.
Gelin başka bir plana gidelim: 2007 sonbaharında 'Lahika 1' adlı bir eylem planı hazırlanmıştı. O planın amacı darbe değil, topluma yeniden biçim vermekti.
Planın bir bölümünde şöyle deniyordu: "TSK'nın din karşıtı olmadığı, Atatürk'ün ifadesi ile 'Dinin lüzumlu bir müessese' olduğuna olan inanç, hedef kitlelere hissettirilecek, özellikle asker olarak yüce din duygularının Mehmetçiğin muharebe sahasındaki motivasyonu açısından önemli olduğu (...) vurgulanacaktır."
***
"Yüce din duygularının Mehmetçiğin muharebe sahasındaki motivasyonu açısından önemli olması"... İşte kritik nokta tam da bu!
GK açısından, "Din gerekli bir kurum"... Niye? Çünkü din olmazsa, askerin savaşma motivasyonu yetersiz kalacak. 'Allah, Allah' diye bağırmayan, şehit olacağına inanmayan bir Mehmetçik'i ölüme koşturmak mümkün olmayacak.
Peki, bu ilişkide yönetimin, yani komutanların konumu nasıl? 'Lahika' planı, dini motivasyondan söz ettikten hemen sonra "TSK'nin laikliği benimsediği vurgulanacaktır" diyor.
Yani tam o noktada "din ve devlet" ayrılıyor: Devlet komutana, din Mehmetçik'e kalıyor.
Şöyle de denebilir: Komutan ladini (din dışı) devleti, Mehmetçik ise dini temsil ediyor.
***
Bu açıdan bakıldığında, Başbuğ'un iddia ettiğinin aksine, "devlet katında" yer alan bazı gözü dönmüş darbeciler, camiyi bombalamayı pekala düşünebilir.
Çünkü camide bombalanan halk, bunu kimin yaptığını bilmeyecek ki! Zaten suç, psikolojik operasyonla başkalarının üzerine atılacak.
Böyle bir eylemin, cuntacılardan geldiğini belki cemaat tasavvur dahi edemeyecek.
Zaten Balyoz planı, bombacıların isim ve sicil numaralarının da yer aldığı 5 bin sayfalık yazılı doküman ve konuşma kayıtlarıyla birlikte ortaya döküldüğünde birçok kişi buna inanmadı.
"Yok, artık" dediler. Haklı olarak.
Genel olarak bürokrasinin ve askerlerin, özel olarak da darbecilerin zihin yapısını anlamak için bunca yıldır çabalamasam, onca makaleyi, incelemeyi, anı kitabını ve ifşaatı okumasam...
Ben de inanmazdım.