Green Park Otelleri'nin sahibi Adil üstündağ 46 yıldan beridir ticaretin her alanında risk almaktan çekinmeden rakiplerine meydan okuyor. İstanbul'un en yüksek kapasiteli otelini Pendik'te açan Üstündağ, yatırımlarıyla 'şehir otelciliği'nin hakkını veriyor. Üstündağ'ın bu başarısının sırrı ise 7/24 işiyle evli olması...
1964'ten beri Talimhane'deyim. Yan sokakta (Söyleşiyi Green Park Taksim, Talimhane'de yapıyoruz) otomotiv yedek parça satışı yapıyordum. Bir anlamda burada bulunmam otelciliğe geçişime sebep oldu. Çünkü daha önceden sahip olduğum mülkler ile bir yatırım yapmıştım Talimhane'ye. Pişman olmadım. Turizm sektörünün son yıllarda daha iyi hale gelmesi de memnuniyetimi artırdı.
Hayır risk değil... 1964'ten beri hayatım seyahatlerde geçti. Yedek parça pazarlaması için Anadolu'ya giderdim. Gerek yurtiçi gerek yurtdışı gittiğim yerlerde kaldığım şehir otellerine otellerine karşı hep bir sempatim vardı.
İyi bir satıcıyım diyebiliriz. Ben hayatım boyunca kendimi hiç patron gibi hissetmedim. Hep çalışan biri gibiydim. Mümkün olduğu kadar aile ve iş yaşantımda mütevazı oldum. Kendimi bu iş yerlerinin bekçisi gibi gördüm. Bu bana daha zevk veriyor. Patron gibi olmaktansa bir çalışan gibi etkin olmayı tercih ederim.
İnsanlar profesyonel olmalı ama hep amatör gibi çalışmalı. Profesyonel, bilgili olacak ama ben biliyorum demeyecek; amatör ruhla çalışacak. İnsanın merakı, ona çoğu zaman kazandırır. Annem şöyle der: 'Hani askerden bir adam gelir ve hayatın içine biran önce atılmak ister. Ya ben berberlik yapayım, yok yok terzi olayım ama o zaman da gözlerim bozulur. Acaba bakkal mı olsam?' diye sorar ya, sen böylesin” Annem bana böyle iltifat ederdi. Yani hep bir şeyler yapabilme isteğini görürmüş ben de. Hiç bir işle uğraşmadığım bir zaman dilimi yoktur.
Türkiye'de Pirelli, Mako gibi şirketlerden sonra üçüncü olarak İtalya'dan en büyük yatırımı aldık. Talimhane'ye geldiğim yıllarda, bir tane 160 yataklı küçük otel yapmıştık. Şimdi otellerimizin tamamında 4 bin yatağa sahibiz ama yaşantı olarak bir değişim olmadı. Şunu hep kendimize ilke edindik: 'Biz hep en iyisini yapacağız'. 29 yıldır bitmeyen Kartepe'yi bitirdik. Bize sahip çıkmayan Kocaeli'yi de kalkındırdık.
Bakın bize Bursa, İstanbul, Adapazarı sahip çıktı. Kocaeli'nde şehirdeki esnaf da köydeki adam da kahvedeki müşteri de şöyle düşünüyor: 'Kartepe'ye otel yapıldı da benim cebime ne giriyor'. Doğru cebine bişey girmiyor ama fırına her ay 20 bin TL giriyor, ekmek alıyorum. Doğalgaz ödüyorum her ay 100 bin TL. Elektrik faturası ödüyorum. Orda çalışan 200-300 personele maaş ödüyorum. Onlar daha ne bekliyor anlamıyorum. Ceplerine hazır para bekliyorlar sanırım.
Evde mümkün olduğu kadar işimi pek anlatmam. Fakat malesef ben işimle evliyim. Çalışan arkadaşlarımı seviyorum, onlar benim herşeyim.
Şimdi işler büyüdükçe eve vakit ayırmam azaldı. Ne zaman ki güven duyduğum kaliteli bir yönetici bulursam daha rahat olacağım.
Benim önce işim önemlidir. Hatta ondan önce çalışanlarım daha önemlidir. Çalışanlarım bana daha çok güvendikleri için malesef eşimin önünde geliyorlar.
Eşim bana güvenir. Ama işim eşimin önündedir. Benimle çalışan binlerce kişi var, onlara karşı hiçbir şekilde mahcup olmamam gerekir. Çalışanlarım ev geçindiriyorlar. Ben onlara 'Bu ay otel yaptım, maaşlarınızı ödeyemem' diyemem ki. Kira ödüyor, çocuk okutuyor, doğalgazı, elektriği, bu adama nasıl maaş veremiyorum diyeyim.
Çalışanlarım benim kız çocuğum gibidir. Daha özen gösteririm, üstlerine titrerim. Oğluma bir battaniye versem her halükarda bir yer bulup uyur. Ama kız çocuğuna bunu diyebilir misiniz? Aynı şekilde çalışanlarımı dışarda bırakabilmem için benim aklımı oynatmam lazım.
Canını hiç düşünmüyor ki Başbakan.. Tam bir Türkiye sevdalısı. Bir günde sadece 3-4 ülkeye iş seyahatinde bulunuyor. Şimdi Sayın Başbakan ailesini düşünecek olsaydı ya da ailesi ülkeleri için fedakarlıkta bulunmasaydı bugünlere gelebilir miydi? Bu özveri bizi hem ülkemizde hem de dünyada çok iyi yerlere taşıdı. Eskiden pasaportlarımıza kılıf geçirirdik, hürmet yoktu Türk vatandaşına... Şimdi gittiğim her ülkeye hiç sorunsuz giriş yapabiliyorum.
Şimdi ekonomi çok ilerledi, Yunan pasaportundan bile daha değer görüyor Türk pasaportu. İhracatımız geçen yıla oranla yüzde 17 artmış. Düşünün ki, 1964'te tüm dış alım İran üzerinden gerçekleşiyordu, eşeklerle katırlarla, şimdi İran, Pakistan bize gıptayla bakıyor. Çevremizde 9 komşu ülke var bunlarla aramız çok iyi, ticaret gelişti.
Ben hep başladığım işleri heyecanla yaptım. Çok para kazanayım diye hiç yapmadım. Neden para için çalışmadım? Babamın maddi durumu çok iyiydi. Babamın dedemin İstanbul'da birçok yerde gayri menkulleri vardı. Bize yokluğu yaşatmadı çok şükür. Bunun da güvencesiyle para endişesiyle çalışmadım. Hep heyecanla ben en iyisini yapacağım diyerek başladım.
Hiçbir işe yaramaz. Ben parayı bir ceket, bir gömlek gibi kullanıyorum. Bazıları herşeyin başı sağlık der, bana göre herşeyi başı itibar...
Herşeyin başı sağlık değil. Mesela yeni otelimizin açılışı Başbakanlık resmi sitesinde yayınlandı. Şimdi milyonlarca dolarınız olsa sizi o siteye taşımazlar. İtibarınız olmadıktan sonra kim size bu kadar önem verir. Başarı sadece benim değil çalışanlarımla bir bütünüm ben, bu gurur hepimizin. İtibar gücün temsilidir.
Çok parası olanlar da var. Kamuoyunun çok yakından tanıdığı insanlar var. Ama bugün hiçbir itibara sahip değiller. Gülünç duruma düştüğü için artık parası ona hiç bir şey kazandırmıyor.
Şimdi başka bir örnek vermek istiyorum. Hepimiz Karslıyız, Vanlıyız, Ağrılıyız. Arıyorlar, 'Abi kar yağdı yollar kapandı mahvolduk. Devlet falan gelmedi, dışarı çıkamıyoruz.' diyorlar. İsviçre'de, Viyana'da, Almanya'da böyle birşey yok. Vatandaş kar yağdı demiyor, altın yağdı diyor. Niye? Dağlara telesiyej, altına da, evler oteller yapıyorlar. İnsanlar gelip orada kayıyor, Allah'a dua ediyor. Ekonomiyi canlı tutuyorlar.
Ben hükümete teşekkür ederim, çok iyi işler başardılar. Fakat bitmeyen işler var. Bunun zamanla olacağını düşünüyorum. Bürokratik engeller çok fazla. Niye Kartepe 5 yıl faaliyete geçmeyi bekledi? Bakınız şuan Green Park Kartepe'de 700 kişi çalışıyor. Bir de bunların ev geçindirdiğini düşünürsek, bunu 3 ile çarpın 2 bin 100 kişi. Benim doğduğum köyün nüfusu 4500 kişi idi. Bugün Pendik'te 9 bin kişiyi ağırlayacak kapasiteye sahibiz. İstanbul'un değil, Türkiye'nin en büyük oteli. Van'daki adam ağlıyor ama Alpler'deki adam ağlamıyor. Çünkü elindekini kullanabiliyor.
Aslında bizim insanlarımız çok iyiler fakat eğitmemiz lazım. Avrupa'da iş ahlakı var. Sabah 8'de işe geliyor akşam 6'da gidiyorlar. Bizimkiler ise gece 12'ye kadar çalışmak zorunda kalıyor. Lider vasıflı yönetici eksikliği var. Çalışanlarının eksiklerini tamamlayacak, bilmediklerini anlatacak yöneticiler lazım. Geçenlerde bir yerde okudum. 'Dehanın yüzde 1'i akılsa yüzde 99'u terdir.' Birilerinin daha çok çalışarak gelecek nesile önayak olması gerekli...
Yok, çok şükür olmadı. Hedeflerimizi pek tutturamasak da başarısızlık da olmadı. Mesela Pendik'teki otelde benim hayalim bin oda yapmak idi ama 538 oda oldu. Yani bin oda olsa idi çalışan sayısı bin 300'ü bulacaktı. Burada bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. İstanbul'da bin odalı otel yok! Las Vegas'ta 8500 odalı otel var. Bu İstanbul'da neden olmasın.
Evet çok otel var. Fakat İstanbul'un tanıtıma da ihtiyacı var. Reklamların ve tanıtımların daha çok artması lazım. Yani şu an yeterli değil. Bugün Paris 53 milyon, Roma 33 milyon kişi barındırabiliyor. Bizde ise bu sayı sadece 8 milyon. Bu farkın olmaması gerekiyor. İstanbul'da bin kişi kapasiteli otel olması şart.
Evet kendi kategorisinde yani bir kongre merkezi olarak; garajıyla, spor salonuyla, toplantı salonlarıyla en büyük oteli.
Dünyanın en zor işi otel yapmak. Fabrika yapmak daha kolay, 4 tane duvar ve bir çatı içine de makinaları koydun mu fabrika oluyor. Ben konut da yaptım fabrika da, inşaatın her türlüsünü biliyorum.