Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Fehmi Koru bugünkü köşe yazısında 'Aydın Doğan neyin faturasını ödüyor?' diyor.
Aydın Doğan ülkemizin en büyük medya grubunun patronu. Gazetelerinden birinin kuruluş yıldönümü için hazırlanan belgesel "Doğan Grubu bir imparatorluktur" diye biterken, yönetmen, imparatoru son kadraja alıyordu: Aydın Doğan... POAŞ ile farklı ufuklara yelken açan Aydın Bey, bütün önemli alanlarda iddiasını sürdürüyordu. Dört kızını dört medya şirketin başına geçirmiş, kendisi hepsinin üstünde grubu daha da büyütmeye hazırlanıyordu.
Beklendiği gibi olmadı. Bazı gazetelerinden ismi silindi; aile fertlerinin belli bir süre içerisinde daha geri planlara çekilecekleri resmen açıklandı.
Ciddi bir başarısızlık söz konusu... Ülkemizin en büyük medya grubu neden yerinde sayıyor; neden bir-iki gazete ve kanalı tutup diğerlerini elden çıkarmayı düşünüyor? Acaba bu başarısızlığın sebebi ne, ya da kim?
Dışarıyı suçlamak milli bir spor bizde... Grubun 'amiral gemisi' olmakla övünen gazetesinde dün çıkan bir yazıya göre, sebep Ak Parti iktidarı... Maliye'nin kestiği vergi cezaları yüzünden grubun zora düştüğünü ima ediyor yazar; o cezaların iktidar partisinin baskılarının sonucu olduğuna inanmamızı istiyor...
Tabii, bu arada tabloyu farklı biçimde yorumladığım için ben de azarlanıyorum. Ak Parti iktidar olduktan sonra meydana gelen bütün gelişmelerde hep yanlış davaları savunmuştu ya Ertuğrul Özkök, bugünkü tablonun sebebini ona bağlamam 'siyaseten ayıp' sayılıyor.
Patronlarını bu akıllarla şimdiki durumuna getirdiler; aynı akıllarla nereye kadar gideceğini hep birlikte göreceğiz...
Maliye'nin verdiği cezalar yargı konusu; yanlış ve haksız ise ilgili mahkeme gereğini yapacaktır. Nitekim önemli bir dava grubun lehine sonuçlandı; diğer davalar da pekâlâ mahkemeden dönebilir. Cezaların mahkemelerden dönmesi grubun bugünkü durumunu değiştirir mi acaba? Ceza-öncesi durumu grubun, çok mu iç açıcıydı?
Grubun yaşadığı sıkıntıların sebebi, iktidardan baskı görmesi değil, siyasi gelişmelere doğru teşhis koyamamasıdır. Eskiden başka siyasilerle alıştıkları türden bir ilişki tarzını bu iktidarla da kurabileceklerini sandılar: İstediğini alıncaya kadar keskin muhalefet... "Sana günyüzü göstermem ha!" mesajıyla yanına çekme... Bu yolla yakalanan 'al-gülüm ver-gülüm' dönemlerini grubun ekonomik çıkarları için kullanma...
"Merak etme patron, bunları da hizaya getiririz; gelmezlerse göndeririz" diyen olduysa Aydın Doğan'a, bugünkü tablonun sorumlusu odur.
3 Kasım 2002 seçiminden de 22 Temmuz 2007 seçiminden de Ak Parti'yi dışarıda bırakacak bir koalisyon çıkmasını bekledi grup; bugün de patrona "İlk seçimde gidecekler" denildiğini işitiyoruz. Bu görüşleri savunan akıldâneler, "Sıkı muhalefete devam edersek, göreceksin, kapına kadar gelecekler" aldatmacasını da dayattılar. Ak Parti'nin kapatılması için 'kes-yapıştır' malzemesi böyle verildi; 'e-muhtıra' bu sebeple desteklendi; 367 mantıksızlığı bu amaçla savunuldu; Cumhurbaşkanı seçiminde akıl-almaz tavırlar bu yüzden takınıldı.
"411 el kaosa kalktı" ile zirve noktaya varan demokrasi-karşıtı söylemin arkasında o mantık yatıyor.
Aynı mantık şimdi Ergenekon davasına konu olan Danıştay saldırısı için "Türkiye'nin 11 Eylülü" çarpıtma teşhisini de koymuştu.
Bunlar Aydın Doğan'ın kişiliğini yansıtmıyor; faturayı o ödese de... Ödediği faturayı hükümet, iktidar partisi veya Başbakan Tayyip Erdoğan çıkarmadı, yanlış öngörüleriyle kendisini sürekli aldatanların faturasını ödüyor patron... Böyle giderse ödemeye de devam edecek...
'Kayıp davaların adamı' Ertuğrul Özkök şimdilerde anayasa değişikliğine karşı çıkanlar cephesinin kılavuzluğuna soyundu da...
Siyasileri de rezil ederse şaşırmayın.