Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu Uzmanı Gamze Coşkun, Tunus'taki başkaldırının, Batı'da Ortadoğu halkları için düşünülen "hükümetlere sorgusuz sualsiz boyun eğen halk" önyargısnı yıktığını dile getirdi. Coşkun Tunus'taki olayların diğer ülkeler üzerinde domino etkisinin ise şu an için mümkün olmadığını söyledi.
USAK uzmanı Gamze Coşkun, 23 yıllık totaliter Zeynelabidin Bin Ali rejiminin yıkılmasıyla sonuçlanan olayların nasıl bu aşamaya geldiğini anlattı. Coşkun, Ortadoğu'da ülkelerin genelde dışa kapalı ülkeler olduğunun altını çizerek, bu ülkeler arasında en erken Tunus'un dışa açıldığını hatırlattı. 1969'daki dışa açılma politikası ile birlikte dışarıya ticaret yapmaya başlayan Tunus'un diğer Ortadoğu ülkelerine nazaran daha çabuk dışa açılmasının nedenini ise Coşkun şöyle açıkladı: “Avrupa'ya olan yakınlığı bunda önemli rol oynuyor. Avrupa ile ticaret anlaşmaları yapıyor. Dünya Ticaret Örgütü'ne üye oluyor. Bu anlamda Ortadoğu'da öncül oluyor. Tunus bir anlamda ekonomik mucize olarak görülüyor.”
Tunus'un diğer ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça istikrarlı bir portre çizdiğini belirten Coşkun, en azından dışardan böyle görüldüğünü ancak iç dinamiklere bakıldığında durumun biraz farklı olduğunun altını çizdi. Son dönemde yaşanan olayların da bu iç dinamiklerden kaynaklandığını kaydeden Coşkun, “İşsizliğin, özellikle de eğitimli işsizlerin hat safhada olması, olayı bu duruma getiren en önemli faktör. Baktığımızda Tunus turizm ve hizmet sektöründen nemalanan bir ülke, onun dışında Avrupa ile yaptığı ticaretten kazanç sağlıyor. Hizmet sektörü düşük eğitimli insanların da istihdam edileceği alanlar olduğu için üniversite mezunları kendilerine bu alanda yer bulamıyorlar” diye konuştu.
Ülkede eğitimli insan sayısının çok fazla olduğunu belirten Coşkun, 25 yaşına kadar olan gençlerin büyük bölümünün neredeyse yüksek lisans ve hatta doktora yapmış gençler olduğuna dikkat çekti. Coşkun, Zeynelabidin Bin Ali'nin yürüttüğü politikaların “kendi çevresini doyurmak, onun dışındakilerle çok fazla ilgilenmemek” olduğu için ne yazık ki bu eğitimli kesimin kendisine bu ekonominin içinde rol bulamadığını söyledi.
Ülkenin güneyi ile kuzeyi arasında ekonomik anlamda büyük bir uçurum olduğunu ifade eden Coşkun, kuzey bölgelerin daha turistik bölgeler olduğu için çok daha kolay kalkındığını ancak güney için aynı şeyin söz konusu olmadığını vurguladı. Coşkun ülkeye turist çekebilmek adına Kuzey'e çok fazla yatırım yapılırken, güneyin böyle bir turizmden nemalanma gibi bir şansı olmadığı için çok fazla bölgeye önem gösterilmediğine dikkat çekti.
Coşkun, gençlerin bu duruma daha fazla dayanamayarak aslında Ortadoğu'da çok fazla görülmeyen protesto eylemlerine başladığını söyledi. Coşkun, “İnsanların hükümetlerine olan korkularını yenip böyle bir protesto yapması hakikaten inanılmaz, çok şaşırtıcı ve beklenmeyen bir şey. Bir de hükümeti de ortadan kaldıracak şekilde bir hale gelmesi de ikinci şaşırtıcı nokta. Bu da çok öngörülen birşey değildi. Cumhurbaşkanı'nın bir şekilde kaba kuvvet kullanarak ya da başka yollarla protestoları bastıracağı düşünülebilirdi. Ama hiç de öyle olmadı. Zeynel Abidin kaçmak zorunda kaldı. Bu noktaya kadar gelinebileceği düşünülmüyordu. Tunus bu anlamda da, ekonomik anlamda olduğu gibi ilkler arasına girdi” diye konuştu.
Bölgede bu olayın bir domino etkisi yaratarak diğer ülkelere de sıçrayacağı görüşüne pek sıcak bakmayan Coşkun, “Tunus bu anlamda çok istisna kalıyor. Diğer ülkelere bunun kayabilmesi şu an için söz konusu değil. Oradaki hükümetlerin de ne kadar otoriter hükümetler olduğunu göz önünde bulundurursak, halkın şimdilik cesaretlenip de böyle bir şeye kalkışacağını düşünmüyorum” dedi. Filistin'de Hamas hareketinin El Fetih liderlerini yolsuzlukla suçlayarak, "Bin Ali'yle benzer bir kaderi paylaşabilecekleri" yolundaki uyarıları konusunda ise, Filistin'deki durumu Tunus'taki durumla karşılaştırmanın şu an için mümkün olmadığını dile getiren Coşkun, “Tunus'taki durum yönetim ve iç dinamiklerle ilgiliydi. Filistin'e baktığımızda tam anlamıyla yürütülen bir hükümetten veya bu hükümetin politikalarından hele hele ekonomik politikalarından bahsetmemiz çok zor. Hamas'ın yayınladığı bildiri yararlı ve manalı değil” şeklinde konuştu.
Bin Ali'nin İslamcılara sıfır tolerans politikasıyla 1990'lı yıllarda sürgüne gönderdiği İslamcı Nahda (Devrim) partisinin lideri Raşid Gannuşi, ülkeye dönme planları yapıyor. İslamcıların ülkedeki etkisini değerlendiren Coşkun, Tunus'un İslami politikalara yakın bir ülke olmadığını, ülkenin laik olması nedeniyle Türkiye'ye yakın politikalar izlediğini söyledi. Halkın da çok fazla İslam yanlısı olmadığını dile getiren Coşkun, halkın Raşid Gannuşi'yi çok fazla desteklemediklerini belirtti. “Tunus İslami olacak" kaygısının doğru olmadığını düşünen Coşkun, “Ortadoğu dediğimizde hep aynı kaygılardan bahsediyoruz. En azından şu an için Tunus'ta böyle bir şeyin geçerli olacağını düşünmüyorum. Zaten İslami kesim ne kadar güçlü diye baktığımızda çok da güçlü gözükmüyor. Şu anda Tunus'ta hangi kesim güçlü diye baktığımızda öyle bir şey de göremiyoruz. Çok güçlenebilmiş bir muhalif kesim göremiyoruz. Bunda Zeynel Abidin'in politikaları da etkili olmuş durumda. Bazı ülkelerde radikal gruplar öne çıktı ama Tunus'ta bu söz konusu değil” dedi.
Ortadoğu'nun değişmesi gerektiğinin üzerinde duran Coşkun, “Dışardan algılamanın da değişmesi gerek. Bu anlamda Tunus'un öncü olabileceğini düşünüyorum. Bu yüzden Tunus'tan çok ümitliyim” diye konuştu.
Coşkun'dan Deneyimli Ortadoğu Yazarı Robert Fisk'in şu sözlerini değerlendirmesini istedik: “Evet, Tunus'a demokrasi gelsin isteriz. Ama fazlasını değil. Doksanlı yılların başında Cezayir'e demokrasi gelmesini ne kadar çok istedik, hatırlayın. Sonra seçimlerin ikinci turunu İslamcılar kazanabilecek gibi olunca ordunun desteğini arkasına almış bir hükümetin seçimleri askıya almasına destek verdik. O hükümet, İslamcıları ezip geçti, 150 bin kişinin hayatını kaybedeceği bir iç savaşı ateşledi. Arap liderlerin görevi ise her zaman olduğu gibi halklarını idare etmek, kontrol altında tutmak, Batı'yı sevmek İran'dan nefret etmek olacaktır."
Coşkun'un Fisk'in bu görüşlerine yorumu şöyle oldu:
“İslami tehdidin her yerde kol gezdiğini düşündüğümüz için böyle birşey söylenmiş olabilir. Demokrasi bu durumda çok da halkın demokrasisi olmuyor da Batı'nın kendi istediği anlamda bir demokrasi oluyor. “Fazla demokrasi gelmesin” derken Batı'nın istediği başa gelsin anlamında söylüyorlar. Halkın ne seçtiğinin önemi yok. Halk İslamileri seçerse zaten doğru bir seçim yapmamış oluyor. Halkın kendi kararını kendi vermeyeceğini düşünüyorlar. Doğru mudur yanlış mıdır o da tartışılır. Yıllarca demokrasiden nasibini alamamış halklardan bahsediyoruz. Yaptıkları seçimlerin kime göre doğru kime göre yanlış olacağı da tartışılır. Şu anda önemli olan bölgenin biran önce istikrara kavuşması. Küçük hesaplar peşinde koşmaktansa , istikrar yanlısı politikaların izlenmesi yönünde devletlerin desteklenmesi gerekiyor. ”