'Nasılsa iyiyiz diye oturmak doğru değil'

Aa
00:0027/05/2010, Perşembe
G: 27/05/2010, Perşembe
Yeni Şafak
'Nasılsa iyiyiz diye oturmak doğru değil'
'Nasılsa iyiyiz diye oturmak doğru değil'

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye'nin uluslararası çalışmalara katkı verirken bir yandan da kendisine bakacağını belirterek, 'Türkiye için doğru olan ne varsa biz icabında tek taraflı olarak uygular geçeriz. Kendi kararlarımızı alır geçeriz, bunda da hiç tereddüt etmeyiz' dedi.

Babacan, Türkiye Bankalar Birliğinin Genel Kurulunda yayımlanan görüntülü mesajında, nereden bakılırsa bakılsın Türkiye'nin bu krizde çok iyi bir sınav verdiğini söyledi.

Türkiye Cumhuriyeti'nde ilk kez bir kriz döneminde faizlerin düştüğünün altını çizen Babacan, krizlerde faizlerin hep yükseldiğini hatırlattı.

2001 krizinde gecelik yüzde 8 bin faizlerin görüldüğünü anımsatan Babacan, bugün bir yandan küresel kriz bir yandan dünyada yer yerinden oynarken Türkiye'de hem nominal hem reel faizlerin düştüğünü söyledi.

Türkiye'nin dış borçlanmasındaki risk priminin yine çok düşük noktalara indiğini belirten Babacan, bugün AB'ye üye birçok ülkenin risk priminin Türkiye'yi geçtiğini bildirdi.

Babacan, hem doğru makro ekonomik politikalar hem de sağlam bir finans sisteminin Türkiye'nin bu krizden önemli bir sınav vererek geçmesini sağladığını söyledi.

Türk Lirasının değerinin tüm kriz boyunca önemli bir istikrar gösterdiğini hatırlatan Babacan, şunları kaydetti:

'Kurda öyle çok büyük çalkalanmalar yaşamadık. 1994'ü bir hatırlayın, doların üçe, dörde katladığını. Bakıyorsunuz bugün 2. Dünya Savaşı'ndan sonraki en derin ekonomik daralmayı dünya yaşıyor. 1929 buhranından bu yana en derin finans krizini dünya yaşıyor ve Türk Liramız göreceli olarak istikrarını koruyor. Bu da yine doğru politikaların neticesi. Zamanında alınan tedbirlerin neticesi. Çünkü kriz dönemleri eğer önceden tedbir almadıysanız kriz başladıktan sonra birşeyler yapmaya çalışıyorsanız mümkün değil, iş işten geçiyor. Bunun ikisi de önemli, hem kriz öncesi tedbirler hem de kriz döneminde atılan adımlar... Türkiye bunun ikisini de başardı. Hem krizden önce kötü günler için hazırlandı iyi günlerde, kamu borç stokunu düşürdü, bankalara çeki düzen verdi, bütçe disiplinini sağladı, yapısal reformlarını gerçekleştirdi, hem de kriz başladıktan sonra doğru zamanda doğru adımlar atarak bu krizi iyi bir şekilde yönetti.'

Geçen yılın son çeyreğinden itibaren artık büyüme başladığını hatırlatan Babacan, bunun Türkiye'de pek çok ülkeden erken gerçekleştiğine dikkati çekti.

Babacan, 'O dip noktadan çok şükür yukarı doğru çıkıyoruz' dedi.

Bunun yine benzer sonuçlarının bankacılık sektöründe, istihdamda görüldüğüne işaret eden Babacan, en son açıklanan rakamların geçen yılın aynı dönemine göre işsizlikte 1,7 puanlık düşme olduğunu gösterdiğini hatırlattı.

Babacan, 'Hem de bu ne zaman oluyor? Uluslararası kuruluşların hepsinin birden '2010 ve 2011'de işsizlik oranları yükselecek' dediği günlerde çok şükür bizim işsizlik oranımızda düşüşler başlamış durumda. Gerçekten bunlar istisnai durumlar, kıymetini bilmemiz gereken durumlar' değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye'nin nispeten problemsiz bir şekilde bu zorlukları aştığını söyleyen Babacan, boş durmadıklarını, senaryo analizleri yapmaya devam ettiklerini anlattı.

Babacan, stres testlerinin bugün de sonuçların olumlu olduğunu gösterdiğini bildirdi. 

Şu anda G20 ülkeleri içerisine bakıldığında sermaye yeterliliği ve likidite rasyosu en yüksek bankacılık sisteminin Türkiye'de olduğunu belirten Babacan, kaldıraç oranının en düşük olduğu iki ülkeden birisinin de Türkiye olduğunu ifade etti.


KRİZ ÖNCESİ VE SONRASI AVRUPA...

Türkiye'nin hangi uluslararası platformda olursa olsun gördüğü ilginin çok farklı bir noktada olduğunu ifade eden Babacan, 'Allah nazardan korusun diyorum, hem ekonomimizi hem bankacılık sistemimizi' dedi.

Ali Babacan, Türkiye'nin hemen yanı başında Avrupa'da sıkıntılar olduğunu, şu anda finans sektörünün yediği darbenin ve ülkelerin kamu borçlarındaki çok hızlı artışın bu ülkelerin onlarca yıl boyunca başlarına problem olacağını, ezileceklerini, büyüme oranları üzerine sürekli baskı görüleceğini anlattı.

Babacan, 'Artık kriz öncesi Avrupası ile kriz sonrası Avrupa bambaşka iki yer. Kriz öncesinde o hani medeniyetin belki en üst noktalarına ulaşmış, demokrasi insan hakları konusunda tüm dünyaya örnek olmuş, ekonomisiyle parlamış bir Avrupa, kriz sonrasında pek olamayacak' diye konuştu.

Avrupa'nın göreceli ağırlığının dünyada artık hızla azalacağını dile getiren Babacan, toplam dünya milli gelirinden aldığı payın da gerileyeceğini söyledi.

Avrupa'ya göre Türkiye'nin ağırlığının, gücünün, etkisinin artacağını ifade eden Babacan, 'Bu arada biz AB'ye üye oluruz, olmayız o ayrı, belki de oluruz. Ama dışında da olsak içinde de olsak Türkiye artık çok daha ağırlığı olan bir ülke olacak' değerlendirmesinde bulundu.

Ekonomik gücün, ekonomide başarının önemli olduğunu belirten Babacan, ekonomisi zayıf olan, krizden krize savrulan ülkelerin uluslararası arena etkinliğinin çok zor olacağını anlattı. Ali Babacan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

'(Önce kendi problemlerini çöz de öyle gel) derler, dolayısıyla bizim ekonomik başarımız Türkiye'nin uluslararası etkinliği için de olmazsa olmaz bir şart. Uygulamalarımızda da bunu göreceğiz ve asla taviz vermeyeceğiz, ihtiyatlı olacağız.


'BAŞKA PARALARLA UĞRAŞMAYA, KUMAR OYNAMAYA GEREK YOK'

Bankacılık sektörüyle ilgili Türkiye'yi diğer ülkelerden ayıran konulardan birinin tahsili gecikmiş alacaklar olduğunu söyleyen Babacan, söz konusu alacaklarda Türkiye'nin kriz öncesi 3,7'de olduğunu, bunun 5,4'e kadar çıktığını, bunun mütevazı bir artış olduğunu ifade etti. Son 5-6 aydır düşüş görüldüğünü, bugün itibariyle yüzde 4,8'e indiğini bildiren Babacan, bu rakamın Letonya, Litvanya, Romanya gibi ülkelere bakıldığında yüzde 15 gibi rakamların görüldüğünü, Yunanistan, İrlanda, İtalya gibi ülkelerde bu oranların Türkiye'den daha yüksek olduğunu söyledi.

Türkiye'de hane halkının borçlanma oranının nispeten düşük olduğunu hatırlatan Babacan, Türk halkının başka ülkelerle kıyaslandığında daha az borçlu olduğunu, bunun da hem sosyal açıdan bakıldığında Türkiye'yi farklılaştırdığını hem de bankacılık sektörünün bilançosunu daha sağlam kıldığını anlattı.

Tüketici kredileriyle ilgili önemli tedbirler de alındığını dile getiren Babacan, Türkiye'de değişken faizli kredinin çok yaygın olmadığını, döviz bazında tüketici kredilerinin önünü tamamen kapattıklarını hatırlattı. 

Babacan, 'Başka paralarla uğraşmaya, kumar oynamaya gerek yok. Biz kendi istikrarlı güvendiğimiz para birimimizle yapalım ne yapacaksak. Toplum olarak da artık buna daha çok alışalım' dedi.


KÜRESEL EKONOMİ VE FİNANS SİSTEMİ...

Küresel ekonomi ve finans sistemiyle ilgili önümüzdeki dönemde Türkiye'yi nelerin beklediği konusunda da görüşlerini aktaran Babacan, bankacılığın bir risk yönetme sanatı olduğunu hatırlattı.

Bu sanatın icrasında zaman zaman hataların olduğunu, kriz döneminde de gerek operasyonel riskin, gerek kredi riskinin gerekse de piyasa riskinin iyi yönetiliyormuş gibi görünmesine rağmen aslında sistemin teorik altyapısında bazı hatalar olduğunun görüldüğünü anlattı.

Babacan, uluslararası finans ve akademi camiasının oturup bu sorunları gidermek için şu anda yoğun bir çaba harcadığını anımsatarak, bu çalışmaların koordinasyonundan da G20'nin sorumlu olduğunu ve Basel Bankacılık Komitesinin de yine önemli bir rol üstlendiğini söyledi.

Gelecek hafta Kore'de kendisinin de katılacağı bir G20 bakanlar toplantısı olacağını hatırlatan Babacan, şöyle devam etti:

'Gündemde, uluslararası düzeyde faaliyette bulunan finansal kuruluşların sınır ötesi faaliyetleri ve bunların denetimlerine ilişkin hususlar var. Çıkış stratejileri var, ulusal mevduat sigorta sistemlerinin uyumlaştırılması var. Basel Komitesi tarafından geliştirilen stres testi uygulamalarının denetçiler tarafından kullanılması var. Asgari sermaye düzeyinin gözden geçirilmesi, finansal kuruluşlarda likidite rezervleri oluşturulması, Basel II sermaye çerçevesinin tüm G20 ülkelerinde benimsenmesi, varlık değerlerinde meydana gelen önemli değişikliklerin ve bunların etkilerinin izlenmesi, ücretlendirme politikalarının risk yönetimi kılavuzlarına işlenmesi, finansal araçların muhasebeleştirilmesi ve kredi derecelendirme kuruluşlarının gözetime tabii tutulması, bunların hepsi gündemimizde. Mevcut düzenlemelerin sıkıştırılacağı ve ilave birtakım tedbirlerin getirileceği bir döneme giriyoruz. Bunu küresel düzeyde bankacılığın geleceğine ilişkin yürütülen çalışmalara ve yapılan tartışmalara bakınca da görüyoruz.'

Yoğun bir tartışma olduğunu, ülkelerin bir arada kararlar almaya çalıştığını hatırlatan Babacan, bazen bunların da çok kolay olmadığını anlattı.

Sermaye yapısının riskleri kapsama gücünün artırılması, Basel II'nin risk bazlı yapısını desteklemek üzere uygun bir gözden geçirme ve kalibrasyona dayalı olarak bir kaldıraç rasyosunun tanımlanması, stres durumlarında kullanılabilmek üzere iyi dönemlerde sermaye tamponları oluşturulmasının teşvik edilmesi, uluslararası faaliyet gösteren bankalar için global bir minimum likidite standardının belirlenmesinin olası küresel düzenlemeler olduğunu söyleyen Babacan, 'Fakat bu düzenlemeler aslında bizim Türkiye'deki bankacılık sektörümüz için hiç de yabancı düzenlemeler değil. Bunlar nereden baksanız bizim vakti zamanında yaptığımız işler' dedi.


'TÜRKİYE'NİN KATKILARI DİNLENİYOR VE İLGİ GÖRÜYOR'

Uluslararası bir düzenlemenin, gerektiğinde uygulanabileceğini, bunlara Türkiye'nin katkıda da bulunduğunu söyleyen Babacan, bu katkının çok dinlendiğini ve ilgi gördüğünü anlattı.

Babacan, 'Çünkü, 'biz bunu uyguladık, başarılı olduk' diyoruz. Bunları anlatıyoruz. Dolayısıyla Türkiye artık uluslararası düzenlemelere aktif destek veriyor' dedi.

Uluslararası kararlar verilemese dahi Türkiye'nin doğru adımları atmak zorunda olduğuna dikkati çeken Bakan Babacan, şöyle devam etti:

'Çok kritik bir konu mu, bir türlü karara bağlanamıyor... Onu bekleyecek halimiz yok. Ne yapacağız, krizin gelip tekrar vurmasını mı bekleyeceğiz? Başka ülkeler bekleyebilir. Biz kendimize bakacağız ve Türkiye için doğru olan ne varsa biz icabında tek taraflı olarak uygular geçeriz. Kendi kararlarımızı alır geçeriz, bunda da hiç tereddüt etmeyiz. Önce kendimize bakacağız. Tabii ki uluslararası çalışmalara katkı vereceğiz ama bir yandan da kendimize bakacağız. Çünkü her ülke dönüyor dolaşıyor bedel ödüyor.'

Bankacılığın son derece dinamik bir sektör olduğunu, durup dünün başarılarıyla övünmeye de fazla vakit olmadığını ifade eden Babacan, sürekli ileriye bakmak, yenilikçi olmak ve güçlü kalmak gerektiğinin altını çizdi.

Dünyanın, krizin yaralarını sarmakla uğraşırken, Türkiye'nin bankacılık sektörünün kriz sonrası süreçte doğru bir rota izlemesini sağlamak zorunda olduğunu dile getiren Babacan, şunları kaydetti:

'Biz nasılsa iyiyiz diye oturmak doğru değil. Hep daha önde olacağız. Onlar bizi takip etsin. Biz daha önden gidelim. Tabii bunu yaparken bankalarımızı durup dururken zora sokacak bir adım da atmayız. Biz bunu özellikle söylüyoruz. Ne yaparız, ufuk veririz, hedef veririz, vizyon veririz ve 'o hedefe o vizyona doğru da hep beraber yönelelim' deriz ve bunu yine ülkemiz için yaparız, kendi insanımız için yaparız. 

Bankalarımız yurt içinde yurt dışında karşılarına çıkan fırsatları iyi değerlendirmeliler. Özellikle bankalarımızın etkinliğini artıracak stratejiler izlemeleri önemli. Bizim yakın coğrafyamızda varlıklarını artırmaları önemli. Türk bankacılık sektörünün sadece Türkiye içerisinde değil, bölgede varlığının, etkinliğinin artmasını istiyoruz. Diyoruz ya, İstanbul sadece Türkiye'de değil bu bölgenin finans merkezi olmalı, hatta ileride küresel finans merkezlerinden biri olmalı diyoruz. Bu kendi kendine olmayacak. Bu çabada bankalarımızı da biz görmek istiyoruz ve bununla ilgili de ne türlü destek varsa biz de hükümet olarak vermeye hazırız.'


İSTANBUL'UN FİNANS MERKEZİ OLMASI...

İstanbul'un finans merkezi olmasının önemli vizyon projelerinden biri olduğunu ifade eden Babacan, İstanbul'un bunun için gerekli potansiyele, kapasiteye sahip bulunduğunu, doğru adımların atılması ve çok çalışılması gerektiğinin altını çizdi. Yapılanmalarını tamamladıklarını hatırlatan Babacan, bütün yapının tümünü ilk kez 9 Haziran tarihinde İstanbul'da toplayacaklarını bildirdi.

Bundan sonraki çalışmalara bu toplantının ivme vereceğini düşündüğünü dile getiren Babacan, çok sayıda komite olduğunu, onların her birinin bir görev alacağını anlattı.

İstanbul'un şimdiden ilgi çekmeye başladığını gördüklerini söyleyen Babacan, geçen haftalarda Financial Times'in İstanbul finans merkezi özel ekinin çıktığını anımsattı.

Babacan, 'Eğer o ek hazırlandıysa demek ki şimdiden insanların aklında bu iş yavaş yavaş yer etmeye başlıyor. Dünyanın her yerinden insanlar onu aldı okudu. Bu bir izdir. Hele hele bu ortamda, bu kaosta İstanbul'un böyle ön plana çıkması, konuşulmaya başlanması şimdiden önemli bir kazanımdır' dedi.

Bu konuda hükümet olarak çalıştıklarını anlatan Babacan, Türkiye Bankalar Birliği'nin de bu konuda emeği olduğunu söyledi.

Hem makroekonomik göstergelerdeki iyileşmelerin hem de güçlü finans sisteminin Türkiye'yi bu krizden çıkışta diğer ülkelerden ayrıştırdığını belirten Babacan, 'Şu anda bakıyorsunuz uluslararası bütün kuruluşlar artık diyor ki 'tüm Avrupa'da en hızlı büyüyecek ekonomi, Türkiye ekonomisi'... 2010'da kim? Türkiye. 2011'de kim? Bunun da cevabı artık Türkiye olmaya başladı' dedi.

Gelişmelerin son derece olumlu olduğunu dile getiren Babacan, 'Türkiye ekonomisi ile ilgili gerçekten güzel şeyler oluyor. Ancak dışarıda da riskli bir ortam var. İşte bir yandan dışarıyı izleyerek, gözleyerek ve dışarıda işlerin daha düzgün gitmesini elimizden geldiğince sağlayabilecek önerileri katkıları sağlamamız, bir yandan da kendi işimize bakıp hızla Türkiye'yi o hak ettiği günlere ulaştırmak bizim en önemli amacımız' diye konuştu.