Bu BDP'lilerin CHP aşkını anlamak mümkün değil. Üstelik yanlarına da ÖDP ve EMEP'i alacaklarmış. Bu “sol demokrasi cephesinde” eksik var. TKP ve İP'yi de ekleyelim tamam olsun. Adına da; “sol demokrasi cephesi” değil “ulusalcı cephe” diyelim.
Önceki gün Milliyet'te Aslı Aydıntaşbaş'ın Kemal Kılıçdaroğlu'nun Sosyalist Enternasyonal toplantısı nedeniyle yazdığı haber-yorumda yer alan; “Kemal Bey'i uzaktan ilgi ve merakla izleyen ufak bir grup var salonda: toplantıya gözlemci olarak katılan Barış ve Demokrasi Partisi. Partinin Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, CHP'deki değişimi yakın takip ediyor. Sohbetimizde 'CHP'nin Tayyip Erdoğan'ı geçebilmek için yapabileceği tek şey, daha çok demokrasi talep etmek. Başka şansları yok. Keşke önümüzdeki seçimde içinde CHP, ÖDP, BDP, EMEP olan bir sol demokrasi cephesi olsa. AK Parti'ye karşı ciddi bir sol blok oluşabilir' diyor. Önemli laflar. 'Bunları yazacağım' diyorum. 'Siz bilirsiniz' diyor.
Ancak henüz planlanmış bir BDP-CHP görüşmesi yok. Belki CHP için henüz çok erken; Kürtler de bunu anlayışla karşılıyor” cümleleri BDP'nin içinde bulunduğu karmaşık ruh halini ifade eden en güzel satırlar. Hoş, bu kafa karışıklığı sadece BDP Eşbaşkanı'nın değil, diğer Kandil'de de, Öcalan'da da var. Onlar da Kürt sorununu şüphesiz AK Parti ile değil CHP ile çözmek istiyorlar. Çünkü CHP'yi başta ideolojik temeldeki yakınlık nedeniyle AK Parti'ye tercih ediyorlar.
CHP'de son dönemdeki bütün değişim çabalarına rağmen bugün siyasal alanda “devlet”in hâlâ tek partisi. Kültürel ve etnik kökenini bir kere bir olsun telaffuz edemeyen, “Kürt sorunu” diyemeyen bir lideri var partinin. Peki buna rağmen nereden çıkıyor bu CHP aşkı BDP'lilerin? Üstelik yanlarına da ÖDP ve EMEP'i alacaklarmış. Bu “sol demokrasi cephesinde” eksik var. O da TKP ve İP. Onlar da olsa tam bir cephe olacak. Sol demokrasi cephesi değil de, ulusalcı cephe.
Bu cephede sayılan bütün partilerin BDP'nin “boykot”u dışında referandumda “hayır”cı olduklarını söylemeye sanırım gerek yok değil mi? “Hayır” cephesinden “sol demokrasi cephe” üretmek herhalde Türkiye'ye özgü olabilir. Gel de rahmetli İdris Küçükömer'i anma.
Aslında Demirtaş'ın önerisine başka bir cephe önerisi ile karşı çıkmak gerekiyor. Şimdi onu yapacağım. 2011'de yapılacak seçimlerinde oluşacak yeni Meclis çok çok önemli. Çünkü yeni bir anayasa yapacak. Bu yüzden toplumsal farklılıkların yeni Meclis'te en geniş ölçüde temsil edilmesi çok önemli. Bu yüzden özellikle küçük partilerin mutlaka işbirliği yapması ve bu yolla bu Meclis'te olmaları zorunlu. Elbette yeni anayasanın katılımcı modelle yapılması Meclis ile sınırlı değildir ve toplum da doğrudan muhataptır ama gene de son karar verici olarak Meclis'te olmak önemlidir. Yeni toplumsal sözleşme bütün iyi niyetlere rağmen en geniş siyasal katılımla olmak zorundadır.
Ancak böyle bir Meclis'in olmazsa olmazları BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın isimlerini verdiği CHP ile birlikte BDP, ÖDP ve EMEP değil, tersine 12 Eylül'de referandumda “evet” diyen; EDP, DSİP, Hak-PAR, KADEP, Yetmez ama Evet Platformu, SP'den istifa etmek zorunda kana Numan Kurtulmuş'un Başkanı olduğu HAS Parti ve BBP'dir. Selahattin Demirtaş'ın BDP'si referandumda “boykot” demiş ama önerdiği partiler “hayır”cı cephede yer almışlardır. Elbette Demirtaş'ın önerdiği bu partilerin de Meclis'te yer almaları gerekir ama önerilen bu koalisyondan pek “sol demokrasi” beklemek hayalcilikten öte anlam taşımaz. Çünkü Demirtaş'ın saydığı bütün bu partiler özünde vesayete hizmet eden, statükoyu savunan pozisyonu temsil ediyorlar.
Oysa referandumda “evet” diyerek, daha demokratik bir Türkiye'nin yolu açma konusunda irade ortaya koyan partilerin Meclis'te olmaları diğerlerinin olmasından daha önemlidir. Bu yüzden bu partiler arasında mutlaka bir ittifak olmalıdır. Bu açıdan mesela HAS Parti ya da BBP için AK Parti ile ya da DSP'nin bir önceki seçimde olduğu gibi yine CHP ile koalisyon yapması göreli olarak daha kolay ve istenen bir ittifak modeli olabilir ama burada önemli olan ortak kesini “demokratik, sivil bir Türkiye olan” daha geniş bir ittifak oluşturmaktır.
Bu ittifakın taşıyıcıları referandumda evet diyen partiler olmasının yanında Kürt sorununun demokratik çözümü noktasında -kendisi pek hazzetmese de- BDP'de eklenebilir. Özetleyecek olursam BBP, HAS Parti, BDP, HAK-PAR, KADEP, EDP, Yetmez ama Evet Platformu ve DSİP'ten olaşacak çoğulcu bir koalisyonun Meclis'te olması yeni anayasa açısından önemlidir. Bu geniş yelpazedeki koalisyona “Yeni Anaya İttifakı” adını da verebiliriz.
Bu koalisyonu gerçekleştirmek her şeyden önce seçimlerden sonra oluşacak Meclis'in yeni anayasa yapacak olması nedeniyle bir tür “kurucu Meclis” olması açısından önemlidir. Çünkü şunu kabul edelim ki, 2011'de yapılacak yeni bir anayasa ile Birinci Cumhuriyet resmi olarak bitecek ve Yeni Türkiye'ye esaslı bir adım atılacaktır.
Burada temel soru/n “bu koalisyonun nasıl gerçekleştirileceği” olabilir. Bunun iki yolu vardır. İlki 2007 seçimlerinde BDP'nin uyguladığı bağımsız adaylık modeli, ikincisi ise bu partiler arasında karar verilecek birisinin (mesela bagajı en az olan EDP, DSİP ya da HAS Parti) şemsiyesi altında seçimlere katılmak olabilir. Bu iki yöntemden birini seçmek teknik bir karara kalıyor; eğer bu ittifakın zorunluluğuna inanılıyorsa. Eğer bu partiler, kendi küçük parti hesaplarının peşinde değil, demokratik bir Türkiye'nin kuruluşunda harç olmak istiyorlarsa, 2011 seçimleri bir fırsattır. Bunun yolu ise ilkesel düzeyde üzerinde mutabakata varılacak bir ittifaktır. Ve “Yeni Anayasa İttifakı” bu yüzden önemlidir. Böyle bir koalisyon sadece yeni anayasa için değil, Türkiye'nin demokratikleşmesi, sivilleşmesi içinde bir şans olabilir.
Sonrası için plan yapmaya gerek yok. Çünkü, zaten su akıp yatağını bulacaktır.