Kapatmaya en çok İttihatçılar sevindi

Murat Aksoy
00:0013/12/2009, Pazar
G: 12/12/2009, Cumartesi
Yeni Şafak
Kapatmaya en çok  İttihatçılar sevindi
Kapatmaya en çok İttihatçılar sevindi

DTP'ye verilen kapatma cezasıyla 5 yıl siyaset yasağı alan 37 kişiden biri olan yazar Orhan Miroğlu; “Bence AK Parti'nin de bu kapatma kararıyla önü kesilmiş oldu. Bu kararın alındığı gün, İttihatçılar bence derin bir nefes almışlardır. Şimdi gönül rahatlığıyla mitingler düzenleyecek ve bu mitinglere katılacaklardır” diyor

Önceki gece Türk siyasi hayatına kara bir leke daha düştü DTP'nin kapatılmasıyla. Şimdi demokratikleşme ve sivilleşme daha zor. Çünkü sürecin önemli bir ayağı eksildi. Hoş DTP bunun ne kadar farkındaydı bilmiyoruz ama durum bu. Bundan sonra hem Türk siyaseti için hem de Kürtlerin izleyeceği için zor bir süreç. Kapatma davasının sonuçlarını ve süreci, Anayasa Mahkemesi'nin 5 yıl siyasi yasak getirdiği Yazar Orhan Miroğlu ile kapatma gecesinde konuştuk. Bu kararla AK Parti'nin de önünün kesilmiş olduğunu ifade eden Miroğlu Tokat'taki eylem için de; “Yedi askerin şehit edilmesi Türkiye'de büyük bir acı ve öfke yarattı. Bu acı ve öfkenin tekrarlanması Türkiye'yi sivil bir savaşın eşiğine getirmekten başka bir işe yaramaz” diyor.



Anayasa Mahkemesi (AYM) kararı ile artık siyasi yasaklısınız. Partide herhangi bir göreviniz yokken yasaklı hale geldiniz. Ne düşünüyorsunuz?

Bu kararla Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı bir Kürt olarak ikinci bir yasak almış oldum. Önceki yasak, Kürtçe konuşmayla ilgiliydi. Altı ay hapis ve beş yıl da Kürtçe konuşmama cezasıydı. Hapis cezasını mahkeme ilan etmediği için hapse girmeyeceğim. Ama Kürtçe konuşma yasağım beş yıl devam edecek. Bir yıl bitti dört yıl kaldı. Bu bir ironi gibi geliyor bana. Kürtler kültürel talepler ve siyaset yapma hakkı istiyor, ama ben ve birçok insan her ikisinden de temelli yasaklanıyoruz. Partide şu anda bir görevim yok. 2007 yılında Taraf'a yazmak için aktif politikayı bıraktım. O tarihten bu yana mahkemelerin verdiği birtakım cezalar var ama hiçbiri onanmış değil. Biri 301'dendi ve gazeteye yazdığım bir yazıdan açılmıştı. Bir hafta önce beraat ettim bu davadan. Başka davalarım sürüyor, ama Anayasa Mahkemesi kararına gerekçe teşkil edebilecek, hakkımda verilmiş ve kesinleşmiş bir mahkumiyet söz konusu değil.

Bu kararı bekliyor muydunuz?

Evet. Oy birliğiyle alınmış olması bu beklentinin doğruluğunu açıkça gösteriyor. Benim aklıma Uğur Kaymaz'ı öldürmekten yargılanan polislerin oy birliğiyle beraat etmesini hatırlatıyor. O kararda oy birliğiyle alınmıştı ve vicdan sahibi bir muhalif üye çıkmamıştı. Şimdi de aynı şey oldu.

Sizce DTP ile PKK arasındaki ilişki partiyi kapattıracak kadar güçlü mü?

Değil. Ahmet Türk PKK'nin siyasi kanadı olmadıklarını defalarca söyledi. Ama DTP kitlesi ağırlıklı olarak PKK'yi son otuz yıldır desteklemiş ve siyasi olarak benimsemiş bir kitle. Bu kitlenin PKK'ye ve dolayısıyla DTP'ye desteğinin daha da güçlenerek devam edeceğini düşünüyorum. Kapatma kararı bu kitlede tam bir kenetlenme yaratacaktır.

ILIMLILAR TASFİYE EDİLDİ

Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'a siyasi yasak geldi. Bir anlamda ılımlılar tasfiye edilmiş oldu sanki…

Gerekçeli kararda bunun bir açıklaması olacak belki. Her iki milletvekilinin aldığı cezaların bu kararda rol oynadığını sanıyorum. Ama DTP'li vekiller arasında yasaklama ve milletvekilliğinden düşürme bakımından özel bir tercih yapılmış olacağını düşünmüyorum. Eğer diğer milletvekilleri için verilmiş mahkeme kararları olsaydı, onların da milletvekilliği düşebilirdi. Bildiğim kadarıyla çoğunun bu türden davaları sürüyor, ama mahkeme kararları yok henüz.

Bu kararın siyasi sonuçları ne olacak?

İçte ve dışta çok önemli sonuçları olacak. Birincisi, Türkiye ve bölge ülkelerinde, Avrupa'da yaşayan Kürtler bakımından. Özetle şöyle düşünecek Kürtler: Türk siyasi sistemi Kürtler'e kapalı. Türkiye Kürt toplumu içinde bu kararın sadece DTP'lileri etkileyeceğini düşünmek çok yanıltıcı. Bu kararla Kürtler'in ulusal psikolojilerinde, siyasi tercihlerinde büyük bir değişim yaşanacak.

Nasıl bir değişim?

Bu kararı Kürtler siyasi temsil haklarına karşı alınmış bir karar olarak değerlendireceklerdir. Ki haksız da sayılmazlar. Hep sözünü ettiğimiz, iki toplum arasındaki, ruhsal ve siyasi kopuş derinleşecektir. Bu derinleşmeyi engelleyecek yeni mekanizmaların inşası gerçekten çok zor ve büyük belirsizlikler barındırıyor. Düşünün ki bu partinin temsil ettiği siyasi gelenek TBMM'ye girmek için 17 yıl bekledi. Ama beklerken beş partisi kapatıldı. Milletvekili, il başkanı, onlarca üyesi öldürüldü. Ama umudunu Türk siyasi sisteminden kesmedi. Daha parlamentoda temsil edilmediği yıllarda bile parlamentoyu çözüm yeri olarak görüyordu. Bunun, için DTP'liler dosyalar hazırlıyorlardı, mektuplar yazıyorlardı Meclis başkanına. Diyarbakır'dan yollara dökülüyorlardı. Ne düşünecekler şimdi? Siz onların temsilcilerini, ikinci kez Meclis'ten kovdunuz.

ERGENEKONCULARA GÜN DOĞDU

Çok şey değişecek o zaman…

Hukukun gereğini yerine getirdik diyenlerin bu insanlara karşı bir sorumluğu yok mu? Kürtler'in aidiyet duygusu zayıfladı diye söylenip duranlar, bu kararla aidiyet duygusuna katkıda mı bulunmuş oldular? Peki şimdi, her şey eskisi gibi olabilecek mi? Umudunu koruyabilecek mi bu insanlar? Korurken hangi siyasal alanda varlığını sürdürebilecek? Ahmet Türk'ün bile politika yapmasının uygun bulunmadığı bir sistemde kim nasıl politika yapmaya cesaret edebilecek ve hangi araçlarla? Durum DTP açısından bu özetle. Ama bence AK Parti'nin de bu kapatma kararıyla önü kesilmiş oldu. Komplo teorilerine itibar etmem. Ama bu kararın alındığı gün, İttihatçılar bence derin bir nefes almışlardır. Şimdi gönül rahatlığıyla mitingler düzenleyecek ve bu mitinglere katılacaklardır. Bugünkü MHP Ankara mitingiyle işe başlayabilirler. Öte yandan AB yetkilileri bu kararı hiç anlamayacaklardır. Nitekim ilk tepkiler bu yöndedir. DTP'nin PKK'yle arasına mesafe koyma talepleri ayrı bir şey, ama TBMM dördüncü büyük partisi olan DTP'nin kapısına kilit vurmak ayrı bir şey.

DTP sine-i millete dönecek mi yoksa Ufuk Uras'ın katılımı ile yine grup olarak devam mı edecek?

Sine-i millet kararı hayata geçecek gibi görünüyor. Emine Ayna Ufuk Uras formülü üzerine düşünmediklerini açıkladı. Kürtlerin narına o da yanmasın bari. DTP'yi kapatan zihniyet DTP'li vekiller yarın başka partiye geçseler bile, devam eden birtakım davalar sonuçlandığında dokunmazlıklarını kaldırabilir. Bu mesele teknik bir mesele olmaktan uzaktır artık.

Türk siyasi sistemi içinde DTP gibi bir partiye yer var mı yok mu, sorun budur. Olmadığı görülüyor.


DEMOKRATİK AÇILIM BİTMEMELİ

DTP'nin kapanmasıyla demokratik açılım bitti mi?

Bitmedi, bitmemesi lazım. Ama fevkalade zor bir sürece girdi diyelim. Önemli bir muhatabı ve aktörü olarak DTP'nin kapatılması, açılımı bir anlamda muhatapsız bıraktı. Bu muhatabın eleştiriye uğrayan birçok politikası oldu, ama bunlar diyalog ve müzakere edilerek üstesinden gelinebilecek düzeydi. Açılım sürecinde bu yol denenmedi hiç. DTP ve AK Parti arasında sürecin ilerlemesine hizmet edecek hemen hiçbir ciddi diyalog olmadı. Kapatma kararı AK Parti'yi Kürt toplumu içinde zor durumda bırakacaktır. CHP ve MHP'nin manevra alanı genişleyecektir. Açılıma ilişkin siyasi niyet ve amaçlar daha fazla sorgulanacaktır. AB'yle ve Irak Kürtleriyle ilişkiler yeni bir safhaya girebilir. Oysa açılımın başladığı dönemden bu yana hem Irak Yönetimi hem de Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile iyi ilişkiler kurulmuştu. Bu ilişkiler PKK'nin silahsızlandırılması aşamasında ve razı edilmesinde çok önemli olabilirdi. Bence bu da heba edilmiş oldu. DTP'nin bile kapatıldığı bir ortamda Mesut Barzani ve Celal Talabani'nin PKK'ye ikna edici bir şeyler söyleme şansı hemen hemen yok artık.

Bitmediyse ne yapılmalı?

DTP'nin kapatılması zaten var olan güven bunalımını had safhaya getirdi. Hükümet açılım olarak gördüğü ve düşündüğü her ne varsa, hayata geçirmeli. Çocukların hapishanelerden kurtarılmasına yönelik yasa geri çekildi. Bu yasa Meclis'e gelmeli. Hükümet, açılımın açık bir süreç olduğunu söylüyordu. Bu açıklığın somut hale gelmesi, bir şeyleri onarmaya bir nebze de olsa yarayabilir. Handikap AK Parti'nin tek başına kalmış olması.

Bu süreçte yapılmayan nelerdi?

DTP'yle, sivil toplumla yeteri ve gerektiği kadar müzakere edilmedi. Diyalog kurulamadı. Ve en önemlisi Öcalan ve PKK'ye rağmen sürecin ilerleyemeyeceği görülemedi. Ya da görüldü, ama bu iki aktöre rağmen açılım politikası 'bir devlet politikası' olarak kabul edildi ve bu şekilde yol alındı. Devlet adına yapılan işlerde ise kimseyle müzakere etmek ve ortaklaşma gereği yoktur. Derken bu durum muhataplarda bir tasfiye korkusunun yaşanmasına yol açtı. Bölünme korkusu ne kadar etkin bir korkuysa, tasfiye korkusu da PKK ve DTP ve dolayısıyla PKK'yi destekleyen kitleler arasında büyük bir korkudur.


Yeni bir döneme girdik. Ama bu döneme girerken Kürtleri siyasi olarak yalnız bırakmamak gerekiyor. Ve Kürtler'de yeniden siyaseti düşüneceklerse -ki kaçınılmaz bir şey bu- bütün Türkiyelilerle beraber olmayı vazgeçilmez bir ilke olarak kabul etmeyi düşünmeliler. Ortak bir partiyi ve yeni bir siyasi birliği taktiksel bir şey değil, stratejik bir şey olarak düşünmeliler. Yeniden tek başına yola çıkmayı denemenin faydasız demeyeyim ama, bu süreci Ergenekoncuların yani İttihatçıların elinden kurtarmaya yetmeyeceğine inanıyorum. Ya daha 'federal' bir parti, ya da büyük bir umut yaratacak 'Türkiye Partisi.'


Son gelişmeden başlayalım. Tokat'taki eylemi PKK üstlendi. Siz ne düşündünüz?

Çok vahim buldum. Ve acı duydum. Türkiye'de artık bir iç çatışmayı göze almadan böyle bir eylemi, üstelik MHP'nin çok iyi oy aldığı bir yerde yapmak mümkün görünmüyor. Yedi askerin şehit edilmesi Türkiye'de büyük bir acı ve öfke yarattı. Bu acı ve öfkenin tekrarlanması Türkiye'yi sivil bir savaşın eşiğine getirmekten başka bir işe yaramaz. Her iki taraftan ayrılmayı düşünen insanların sayısı artar. Şiddeti bu ülkede her ne amaçla olursa olsun tekrar denemeye kalkışmak, demokrasinin ve barışın önünü kesmek demektir. Eğer bu durum devam ederse, şimdiye kadar üniformalılar arasında süren bir çatışma süreci, kolaylıkla bir sivil savaşa dönüşebilir. Çok tehlikeli bir süreçteyiz.

Bu eylem üzerine bir özeleştiri yapmak zorunda mı PKK?

Diyarbakır'da dershane önünde patlatılan bombalardan sonra özür dilemişti sanıyorum. Oluyor bu zaman zaman. Ama ben özür dileme noktasında olmadığını sanıyorum. Sonra özür dilemenin fazla bir anlamı olur mu emin değilim. Özür dilemek yerine, eğer bir savaş konsepti düşünülüyorsa, bundan vazgeçmek ve yeni bir muhasebe yapmak daha iyi olabilirdi.

Sokaklarda yapılan eylemler Öcalan'ın durumunu düzeltecek mi?

Bu eylemlerin sadece Öcalan'ın durumunu değiştirmek için meydana geldiğini düşünmüyorum. PKK ve Öcalan dolaylı olarak da olsa muhatap alınmak istiyor. Aslında DTP bu süreçte ve bu anlamda da kilit ve tarihi bir rol oynayabilirdi. Ama bu imkân da heba edilmiş oldu. Bütün siyasi aktörler açısından belirsizliklerin ve siyasi risklerin arttığı yeni bir süreç başladı.

Kürt siyaseti de bir kavşağa geldi galiba...

DTP'nin kapanması onun için de yeni bir dönemin başlaması demek. Silahlı mücadele ve sivil siyasetin bir arada olamayacağı açıkça ortada. Hem PKK hem de Kürt siyasetiyle ilgilenenler yeni ve bambaşka bir tarihi kavşakta bulunuyorlar. Hem silahlı eylemleri sürdürmek hem de siyasi alanı kullanabilmek, siyasi sistem içinde var olabilmek Türkiye şartlarında mümkün görünmüyor.