Tahammül Şeridi'nde şiirinin sesindeki şiddetin gitgide arttığını söyleyen şair Cafer Keklikçi'ye göre Türkiye bir medeniyetler şiddeti yaşıyor
Tahammül Şeridi, Cafer Keklikçi'nin, üçüncü şiir kitabı. Son on yılın yeni kuşak şairleri arasında önemli bir yer edinen Keklikçi, ilk kitabı Tanınma Korkusu'nu 2004'te, Yasak Bölge'yi ise 2007 yılında yayınladı. Sosyal Gerçekçi Şiir poetikasını savunan bir şair olarak, yazdığı dönemde Türkiye'de ne olmuşsa şiirine dahil eden şair, şiirinin yaşamına yön verdiğini söylüyor.
Şiir tarih önünde millet adına hesap vermektir. Şair, halkın 'millet olma ruhu'nu duyabilen ve çağın pisliklerini görebilen bir insandır. Topluma kendine has 'orijinal değerler' katarak insanlığın iyiliğini taze tutabilen. Bir şiirde, şairin 'iyi niyet'ini görebilmeliyiz. Şair düz bir insan değildir. Sokaktaki insandan farkımız yoksa şiirle uğraşmanın bir anlamı yok. Şiir benim hayatımın her anında var. Şair hiçbir sebep yokken şiir söyleyebilir. Söylemelidir. Sosyal gerçekliğe nüfuz edip oradan yepyeni bir kazı çıkarabilir aynı zamanda. Benim kadim bir derdim var. Şiirim yaşamıma yön veriyor. Şiirin toprağıyla hayatımın damarları aynı ağacın köküdür. Ben şiir yazarken adeta boyut değiştiriyorum. Şiir yazmak şairin hevesinden sözün nefsine varmaktır. Şiiri aramam şiir gelir beni bulur.
Yüreğinde cennet barındıran, bu 'cennet'i diğer insanlara aktarandır anne. Anne doğurgandır; hayata getiren; dünyada başka herhangi bir varlığın birebir aynısı olmayan orijinal bir varlıkla yüzleşmedir. Anne ses ve müziktir. Çocuğun algı dünyasının ilk alfabesidir. Bütün bunlar aynı zamanda şiirde de var. Dolayısıyla anne şiirin yaratıcı öznesi oluyor. Bendeki öfkenin kaynağında insanlığa merhamet var; anne bu merhameti diri tutarak şiiri ayaklandırıyor. Alıntıladığınız dizelerle birlikte Hayat Hakkı şiirindeki; “kenarda bir ana ve ben yaşlana yaşlana / toplumu düzeltiyoruz hergün” dizeleri bu söylediklerime kanıt olabilir sanırım.
Türkiye'de binaların (evlerin) balkonlu yapılmasının yaygınlaşması 1960'lardadır. Sezai Karakoç bu yüzden ünlü Balkon şiirini yazmıştır. Türkiye'de rezidansların artması 2000'li yılardan sonradır. Ben de 2008'in başında Rezidans şiirimi yazdım. Söz konusu iki şiir arasında hiçbir benzerlik bulunmadığını iki şiiri de bilenler biliyordur. Şimdi şiirde şiddet derken; toplumsal şiddet anlıyorum ben. Türkiye bir 'medeniyetler şiddeti' yaşıyor. Türkiye'nin kendine has bir medeniyeti olmadığı için medeniyetler şiddetine maruz kalmıştır. Bu şiddet medeniyetinde insanın içindeki şiddetin rezidans cesametindeki tezahürüdür söz konusu şiir. Medeniyetler çatışmasından söz ediliyor; çatışma sözcüğü şiddet içerir her zaman. Türkiye'nin kaybettiği 'vicdan medeniyeti'nin yerine 'açılış' (gündemdeki açılımla alâkası yok bu sözcüğün) yani özgün olmayan bir medeniyetin ikame edilmesine sert bir tepkidir Rezidans şiiri. Şiir, umuda vurgu yapar; “hadi hatırlatalım biz bir törendeydik sevgili okuyucu / dünyanın son umudu bizdik son umudu” dizeleri var. Günümüz Türkiye'sini düşünürsek şiirde şiddet kaçınılmazdır.
Türk şiirine baktığımızda şairler şiirlerinin omurga yapısını oluşturduktan sonra konularını değiştirerek ama orijinal seslerini koruyarak sürekli bir gelişim çizgisi göstermiş ve devamlı yeni bir oylum keşfetmişlerdir. Bu keşifte üslupları hiçbir zaman değişmemiştir. Bende de öyle oldu. Çağa tanıklık ederek çağın getirdiği yenilikleri şair ebedi sesiyle sonsuzluğa dönüştürebilir. Burada dönüştürmekten şiirleştirmeyi kastetmiyorum. Şair yeni durumu alır şiirinin omurgasına katar; şiir şairin değişmez potansiyelinden yepyeni bir 'iyilik' olarak neşet eder. Şair olmasa o 'iyi' kâinatta o şekilde var olmayacaktır. Yani ben bir yaratımdan bahsediyorum. Has şair yaratan şairdir. Yaratım bende ilhamla meydana geliyor.
Kitaptaki şiirlerin çoğunu bir oturuşta yazdım ve çoğu da yazdığım ilk halidir. Ben şiiri ayakta söylüyorum. Dünyanın yüzüne karşı… Sosyal Gerçekçi Şiir poetikasını savunan bir şair olarak, belirttiğiniz o yıllarda Türkiye'de ne olmuşsa şiirimde karşılığı mutlaka var. Kitaptaki tarihleri bölüm yapmak için koymadım; o yıllarda ben bu şiiri yazdım başkaları ne yaptı bunu tarihin bilânço defterine kaydetmek istedim. Bölüm diyemeyiz çünkü kitap bir bütündür. Tarihlendirmeler arasında söyleyiş yani üslup açısından bir fark yok. Konu açısından fark var. Bunun yanında bazı temalar sürekli korunmuştur. Kitabın ilk şiirinden itibaren son şiirine kadar şiirdeki müzik ve sesteki şiddet gitgide artıyor. Bu bilinçli bir tercihtir.
Şiirimdeki ironi; katlanılmaz çok kötü bir durumu tersinden söyleyerek gülümseme (katlanılabilir duruma) haline getirmektir. Öyle çok acı var ki; ben onu gülümsenecek duruma getiriyorum. Ama ben gülümsemiyorum; “amanın ha yetişin devletzadeler leş kalmıyor sizlere” dizesi örneğin; milleti hortumlamayı bırakın diyor anlam olarak. Sözün bittiği yerde ironiye başvuruyorum. Gerçeği tersyüz ediyorum. Çünkü bu dünyada öyle kötülükler var ki ona direkt cevap verecek olsam insani anlayışımın altına inmem gerekiyor; ben de düzeyi koruyarak çelebi bir duyarlılıkla tersine çeviriyorum. İroni şiirimin en önemli sütunlarından biri. Şiiri hem yüceltiyor hem de geleceğe taşıma güvencesi veriyor.