Türkiye bu muhalefeti haketmiyor

Abdulkadir Aksu
00:0024/12/2010, Cuma
G: 23/12/2010, Perşembe
Yeni Şafak
Türkiye bu muhalefeti haketmiyor
Türkiye bu muhalefeti haketmiyor

İyi bir muhalefet sadece bizim için değil Türkiye için de gereklidir. Umut edelim ki muhalefet, halka karşı sorumluluğunu yerine getirerek, iktidarın eksikliklerini ve yanlışlıklarını gösterip gerçek rolünü oynasın.

Her ne kadar değişiklik isteği çoğu zaman derinliği olmayan bir içgüdüyse de, bu isteğin derinliklerine kazı yapmak siyasetçilerin içyapısına bir ışık tutabilir. İnsanların, kendi varlığını şekillendiren güçleri genellikle kendi dışında arama eğilimi vardır. Başarımızın ve başarısızlığımızın nedenlerini çevremize bağlamaktan kaçınmayız. Bu nedenle iyi bir dünyada yaşadığını düşünenler bu dünyayı aynen korumak, hayal kırıklığına uğramış kişiler ise bu dünyayı temelden değiştirmek isterler.

Siyaset dünyasında bir kural vardır; “Hoşnut-suzluğun bizzat kendisi her zaman bir değişiklik isteği yaratmaz. Hoşnutsuzluğun muhalefet haline gelmesi için, başka etkenlerin de mevcut olması gerekir.” Bize göre bu etkenlerden birisi kendini güçlü hissetmektir. Siyaset dünyasında temel kural şudur; durumu muhafaza etmeye çalışan bir iktidar ve iktidarın icraatlarından hoşnut olmayan bir muhalefet. Ancak gelin görün ki bu kural bizim ülkemizde başka türlü işlemektedir. Ancak çevreleri tarafından korkutulmuş kişiler, durumları ne kadar kötü olursa olsun, değişiklik düşün-mezler. Bir ülkeye veya dünyaya yeni düzen vermek isteyenler, bunu hoşnutsuzluğu körüklemek veya hedeflenen değişikliğin doğru ve yararlı olduğunu göstermek veya halkı yeni bir hayata zorlamak yoluyla başaramazlar. Bunu başarmak için, geleceğe ait büyük “umut”ların nasıl alevlendirileceğini ve alevin nasıl körükleneceğini bilmeleri gerekir.

İKTİDAR BAŞARILARIYLA ÖVÜNÜR

AK Parti, 2002 yılından süre gelen bir iktidar partisi olarak bütün bunların farkında olmasaydı sanırım halkın sempatisini ve takdirini alamazdı. AK Parti, siyasete başladığı gün Türkiye fotoğrafının ilk karesinde “umutsuzluk ve çaresizlik” içinde kendi kaderine terk edilmiş bir ülke manzarası vardı karşımızda. Bir “ortak akıl hareketi” olarak AK Parti'nin vizyonunda sadece “umut” yoktu. AK Parti'nin heybesi mevcut güncel sorunların çözüm paketleri ve toplumun tüm alanlarda beklentilerine derman olacak ulusal ve uluslararası projelerle ağzına kadar doluydu.

Başarılarıyla övünmek her iktidarın en doğal hakkıdır. Bu durum siyasette daha iyiye ulaşmada hem insani hem de gerekli olandır. Ancak başarılarına muhalefeti de ortak etmek isteyen bir iktidar daha çok muteberdir, daha çok makbuldür. İşte AK Parti iktidarının da 8 yıldır yapmaya çalıştığı şey tam da budur. Türkiye'deki muhalefet ise bu başarılara ortak olma yerine inanılmaz derecede başarısızlık üzerine kendini motive etmiş durumdadır. Bu yüzden diyoruz ki, bu kadar başarılı bir iktidar ve bu nezih millet bu muhalefeti hak etmiyor.

MUHALEFETİN ALİ CENGİZ OYUNU

İktidar partisi, halka vaat ettiklerini ve söz verdiklerini bütün engellemelere rağmen, bir bir başarıyla gerçekleştirirken, muhalefet “Ali Cengiz Oyunu”nda rol kapmacayı oynamaya devam ediyor. Eskiler derler ki; “Bir insanın işi meşgul olunmaya değerse, o insan muhtemelen kendi işiyle meşgul olur. Fakat işini meşgul olmaya değmez buluyorsa, kişi aklını kendi anlamsız işinden ayırarak, başkalarının işiyle iştigal eder.” Bu söz, başta kendisi için bir “umut” kaynağı olmaktan çok uzak muhalefetimiz için günümüze uyarlanırsa siyaset tarihimizde amacına uygun bir yer bulmuş olur kendisine. Başkasının işiyle meşgul olmak şu şekillerde ortaya çıkar: dedikodu yapmak, kirli çamaşırlar aramak ve başkasının işine burnunu sokmak ayrıca yerel, ulusal ve uluslararası etnik, dini ve siyasi konulara aşırı ilgi göstermek. Böylece kendi işinden uzaklaşan kişi, ya başkasının sırtına binmeye çalışır ya da onlarla gırtlak gırtlağa gelir. Bakın bugünkü Türkiye manzarasına iktidara karşı muhalefetin tavrı bu dediklerimizin kat kat üzerinde midir değil midir göreceksiniz?

2002 yılından bu yana başta muhalefet partileri ve diğer güç odakları işbirliği halinde senkronize bir biçimde iktidar partisine, çelme takma yarışına girmişlerdir. Biz biliyoruz ki, her toplumda atılanlar, itilenler ve muhalifler, çoğunlukla o toplumun geleceğinin itici gücünü oluştururlar. İnşaatçının beğenemeyerek bir kenara attığı taşı, bir başka usta alır yeni bir yapıya onu temel yapar. Muhalifleri olmayan ve bilim, sanat, siyaset ve kültür alanlarında isyankar bireyleri bulunmayan bir toplum sakin, düzenli ve nezihtir. Fakat doğacak yeniklerin tohumlarından da yoksundur. 1946 yılında CHP'nin içinden mevcut iktidardan rahatsız olup her şeyi göze alanların Türkiye'de çok partili demokrasi dünyasının kapısını aramaları tarihin bir cilvesi değil bir zorunluluktu.

İktidarlardan doğal olarak beklenen siyasi ahlak kriterlerine uygun davranış biçimi ve siyaset üslubu geliştirmesidir, muhalefetten de aynı hassasiyetler beklenmelidir. Siyasi ahlaka uygun davranmayan bir iktidar ne kadar acımasızca eleştirilmeyi hak ediyorsa, siyasetin erdemli ilkelerini taşımayan bir muhalefeti de ahlaki sınırlar içine davet etmek o kadar insani bir şeydir.

İçinde bulunduğumuz çağın insan profilleri için şunu çok rahatlıkla söylemek gerekir ki; kişilerin yaratıcı güçleri kayboldukça, bir muhalefet hareketine katılma eğilimlerinin gittikçe arttığını görmekteyiz. Burada, faydasız benliğinden kaçıp kurtulmakla, muhalif hareketlere duyulan yakınlık arasındaki bağlantı açıkça görünür. İçindeki yaratıcılığın ve üretkenliğin gittikçe kuruması nedeni ile gerileyen yazar, gazeteci, sanatçı, bilim adamı; er geç ateşli vatanseverler ve ırkçılık simsarları kamplarından birine sürüklenecektir.

YENİ BİR USLUP ŞART

Buna ilişkin bir parantez açmakta yarar görü-yorum; 8 yıllık AK Parti iktidarındaki Türkiye'nin resmine bakın bakalım; siyaset, medya ve oligarşik bürokrasinin nasıl engelleyici bir tavır ve ülkeyi geriye götürücü bir operasyon içinde olduklarını göreceksiniz. İktidar partisi mensuplarına başta söylem düzeyinde “küfür” ve salvolar şeklinde savrulan ölüm “tehditleri”, daha sonra pratikte de hiçbir haklı gerekçe ve emare olmadığı halde önce darbe planları ile sonra da bunlar olmayınca iktidar partisini kapatmaya götürecek kadar bir tertibin görüntülerini hep birlikte ibretle gördük ve an be an izledik.

Demokrasi teamülleri içinde asli görevini yapamayan bir muhalefet bloğunun buna çanak tutması da demokratik sistem için bir kayıp olduğu kadar aynı zamanda bir utancın da en ibret verici örneğidir. Peki, bu nasıl bir muhalefet etme halidir ki bütün bunları içine sindirebiliyor ve halkın karşısına çıkıp ben iktidara talibim diyebiliyor? Bunların ne canlı düşünceleri, ne gelecek vaadeden bir planları, ne de istikrarlı bir halleri vardır. Hele hele değişen küresel dünya şartları karşısında, öze sadakati koruyarak, olayların eksantriğinden istifade ile aksiyoncu olmak, küresel bir aktör olmak bunlardan fersah fersah uzaktır.

Zaten mevsimlik bile olmayan düşünceleriyle, ne dedikleri ve neyi, kimi tutacaklarını önceden kestirmek de, bizim tahayyüllerimizin bir hayli dışındadır. Bugün yahşi çektiklerine, bir müddet sonra lânet okumaları onlar için gayet tabii ve olağan şeylerdendir. Dün yerin dibine batırdıklarını, bugün bir “ulu hakan” gibi şişirip göklere çıkarmaları da nadir olan vakalardan değildir.

Evet, ne onların omuzlarında yükselenler emin olup övünmeli, ne de tard ettikleri, ümitsizliğe düşüp mahzun olmalıdır. Zira hiçbir irade eseri göstermeyen bu fikir yoksunu zevatlar, her gün ayrı bir meselenin havarisi kesilip, ayrı bir nağme tuttura geldiklerinden, bunların bugün yerdiklerini yarın övmeyeceklerine, övdüklerini de yermeyeceklerine dair, herhangi bir şey söylemek âdeta imkânsızdır.

YAPICI MUHALEFETE İHTİYAÇ VAR

Yıllarca uğrunda cansiperane mücadele verdikleri şeyleri, bir hamlede yerle bir eder ve değişik şeylere destan tutmaya başlarlar. Bir bakarsın, devlet dairelerinde devletten yer kapma, onlar için kutsallardan kutsal bir mücadele yolu; bir de bakarsın bu vatan ve bu millete hizmet etmek, onların nazarında küfür ve ülkeyi satmak olmuş. Bazen, sarıya el pençe divan durup, turuncuyu alkışlamak en yüksek bir gaye; bazen ıspanak rengini selamlayıp, mora gamze çakmak biricik idealleri. Ülkenin gerçek gündemini yakalayana kadar da sanırım daha uzun bir zaman ülkemizin genel muhalefet tabakası bu görüntüsünü değiştiremeyecektir.

Biz yine de muhalefeti önemseyen, o olmazsa demokrasimiz derinlik kazanamaz ve Türkiye'miz daha iyisini yakalayamaz çizgisinden taviz vermeyen bir siyasi ahlaka sahip olmayı aklımızdan çıkarmayalım. Umut edelim ki muhalefet mevkisine dönsün ve asıl görevini yani halka karşı sorumluluğunu yerine getirerek iktidarı eksiklikleri ile yanlışlarıyla olması gereken yola eleştirerek getirebilsin…


* AK Parti Genel Başkan Yardımcısı