Bugünlerde FIFA Dünya Basketbol Şampiyonası hemen hemen herkesin dilinde ama bizim evde bir başka takip ediliyor. Eski bir basketbolcu olan babamla açılıştan beri büyük bir heyecan ve merakla şampiyonayı izliyoruz. O anlarda itinayla sessizlik isteyen babam, bu sessizliği her seferinde yine kendi bozuyor:
'Ah şimdi ben oynayacaktım Milli Takımda, ahhh..''
Ali'den ise hep aynı çıkış:
'Ben oynayacağım baba, 12 Dev Adam ben olacağım '
Sonra babam, ikimize de sarılarak:
'Ben olamadım ama çocuklarım basketbolcu olacak ' diyor.
Bu maçlarla hemen hemen her akşam buna benzer sohbetler yapıp babamın eski basketbolcu oluşunu saygıyla anıyoruz.
Ali kadar meraklı olmasam da benim de basketbola ilgim var. Şampiyonanın ilk gecesinden itibaren Milli Takımı ve de rakiplerini takip ediyorum; ama maçlarda bu kadar eğlenebileceğimizi hiç tahmin etmiyordum. Fildişi ile yapılan ilk maç başlamadan önce babam ve Ali milli formaları giymiş, televizyon karşısına geçmişti. Ali'nin 'Uh Ah Dev adaamm, 12 dev adaammm' diye sesinin çıktığı kadar bağırmasına annem acele müdahale etti. Tüm bu davranışlar annemle bana abartılı geliyordu; ama sonradan maçı izledikçe heyecan ve coşku bize de geçti. Ve biz de her sayıda sevinçle bağırmaya, alkışlayarak havaya zıplamaya başladık. Hatta annem sonradan bu yaptıklarına inanamayıp saatlerce kendine güldü.
Maç çok çekişmeliydi; ama biz öndeydik. Hakem bitiş düdüğünü çalar çalmaz, kazanmanın sevinciyle hepimiz birbirimize sarıldık. Ertesi akşam yemekteki tek konuşmamız da Rusya karşısında nasıl oynayacağımızdı. Herkes kendi fikrini söylerken babam daha teknik terimlerle bize nasıl oynanması gerektiğini anlatıyordu. Ama biz onun dediklerini pek anlamadık, bunu fark eden babam kelimelerin ne anlama geldiğini Ali'nin küçük basketbol topunu eline alıp açıklamaya başladı: serbest atış, faul sonucu serbest atış alanından kullanılan atıştır, hücum faulü yapmak da tehlikelidir, bir oyuncunun top kendi takımında iken rakip oyuncuya faul yapmasına hücum faulü denir. Tüm bunları sıraladıktan sonra babam koşarak potaya en yakın mesafeden, direk çembere tek elle şut attı ve: 'Buna da Turnike denir' dedi. Bunları ilk başta anlamasak da maç esnasında gördükçe öğrenmeye başladık. Milli Takım Yunanistan'ı da mağlup ettikten sonra, ertesi akşam Porta Riko ile oynadı ve yine kazandı.
Üst üste gelen galibiyetlerle maça olan ilgi sanki daha da arttı. Bütün mahallede bayraklar asılmaya başlamıştı. Bizim evdeki basketbol sevdası ise doruklara ulaşmıştı. Gün içinde Ali'nin küçük potası ve de topuyla sürekli sayı atmaya çalışırken evi epey dağıttık. Annemden işittiğimiz azarla soluğu doğruca mahallenin basketbol sahasında aldık. Üzerimizdeki milli formalarla sanki akşamki maçta çıkacak olan 12 dev adam bizmişiz gibi heyecanlı ve de mutluyduk. Bizimle beraber diğer arkadaşlar da formalarını giydiler ve amatörce de olsa çok eğlendiğimiz bir maç yaptık. Bu oyunda bolca faul vardı ama son dakikalarda tesadüfen de olsa attığım iki üçlük sayı beni çok mutlu etti; fakat yine de bizim takım yenilmişti. Maç bitince Ali ve ben, babamın öğrettiği gibi diğer takımı tebrik edip, bir dahaki maçta daha iyi oynayacağımıza dair birbirimize söz verdik ve asla kıskançlıktan kaynaklanan bir tartışmaya girmedik. Çünkü spor tartışma ya da kötü sözlerle konuşmak için değil, eğlenmek içindi.
Şampiyona heyecanı beni ve Ali'yi basketbola daha da yaklaştırmıştı. Buna çok sevinen babam, tüm mahalledeki çocuklarla beraber bir takım kurup koçumuz olacağını söyledi. Bu haber Ali'yi de beni de çok heyecanlandırdı. Tekrar televizyon karşında Çin maçını beklerken artık daha ciddiydim, belki de bir gün ben de iyi bir basketbol oyuncusu olacaktım. Bunun düşüncesi bile güzeldi. Bunun için şimdi grup lideri olan Millilerimizin başarısına dua ettim; ama Ali kadar değil, o mahalledeki bütün arkadaşlarını da toplayıp her gün şöyle dua ediyor:
-Allah'ım basketbol takımımız bundan sonraki maçı da yensin, Hidayet Abi'mle, Kerem Abi'm çok sayı atsın, Tanyevic Abi'm de çok güçlü olsun, kıskıvrak pota altından topu yakalayıp basket atsın, aaaaaminnnn'
Amiin, bu akşam oynanacak Fransa maçı için Milli Takım'a başarılar diliyorum.
Sevgili Çocuklar! Bu sayfada sizin çalışmalarınıza da yer veriyoruz. Resim, şiir, hikaye, masal gibi çalışmalarınızın yanı sıra çektiğiniz fotoğrafları bir zarfa koyarak Yeni Şafak Pazar, Yeni Doğan Mahallesi Kızılay Sok. No:39 Bayrampaşa / İstanbul adresine ya da elektronik posta ile pazar@yenisafak.com.tr adresine gönderebilirsiniz. Masallarınız sürpriz hediyeler kazanabilir.
Mekan: Sakıp Sabancı Müzesi
Adres: Sakıp Sabancı Cad., No:22 - Emirgan
Telefon: (535) 629 91 01
E-posta: info@sozdanismanlik.com
Web: http://muze.sabanciuniv.edu
Yaş Grubu: -“Efsane İstanbul: Bizantion'dan İstanbul'a - Bir Başkentin 8000 Yılı” sergisi kapsamında düzenlenen İstanbul Okulu'nda, 1996 - 2005 yılları arasında doğan çocuklara içinde yaşadıkları şehrin tarihini tanıtmak ve koruma bilinci geliştirmek amaçlanıyor. İstanbul Okulu Eylül ayı boyunca Pazartesi hariç her gün, 10:30-13:30 ve 14:30-17:30 saatleri arasında gerçekleştirilecek. Çocuklar, eğlenceli ve yaratıcı atölye çalışmalarıyla, İstanbul'un 8000 yıllık tarihini tanıyacak.
6-11 yaş grubu çocuklara sanat eğitimine giriş, çeşitli resim teknikleri, kolaj, asemblaj, atık malzemeleri değerlendirme, farklı malzeme ve teknikler ile resim çalışmaları, video gösterimleri, dia gösterimleri, grup projeleri, sergi ve etkinlik gezileri hizmeti ile Pi Art Works minik sanatçıları bekliyor.
Adres: Muallim Naci Caddesi
No:25 Kat:2-3-4-5-6
Ortaköy- Beşiktaş/İstanbul
Telefon: 0212 236 68 53
Elektronik: www.piatolyeonline.com
Yazar: H.Salih Zengin
Yaş grubu:7 yaş ve üzeri
Yayınevi: Ağaç
İşte içinizi serinletecek, yüzünüzü gülümsetecek on beş hikâye. İyiliğe, cömertliğe, yardımseverliğe, sabretmeye 'evet' diyorsanız bu kitabı bir bardak soğuk su gibi yudumlamaya başlayabilirsiniz.