Post-Baykal döneminde CHP nasıl kurtulur?

Murat Aksoy
00:0011/05/2010, Salı
G: 10/05/2010, Pazartesi
Yeni Şafak
Post-Baykal döneminde CHP nasıl kurtulur?
Post-Baykal döneminde CHP nasıl kurtulur?

Baykal sonrası dönemde CHP'yi kurtarmanın yolu ideolojik bir yenilenme ve dışa açılmadan geçmektedir. Bunun yolu ise kaçınılmaz olarak bir “özeleştiri” ve “redd-i miras”tan geçer. CHP lider adayları için bunlar anlam ifade eder mi göreceğiz.

Deniz Baykal CHP'den istifa etti. Ortaya çıkan ve ahlaken savunulması mümkün olmayan görüntüler ve onların yine ahlaksızca servis edilip yayınlanması üzerine doğru olanı yaptı Baykal. Şimdi bütün gözler “Post-Baykal” döneminde. Peki bu dönemde partinin başına geçecekler neler yapmalı?

Şu tespiti yaparak neler yapılması gerektiğine bakalım. Bu istifa, Baykal'ın kendisini bir tür “aklama hareketi” olarak gerçekleşmiş olabilir. Çünkü birçok CHP'li için durum şudur: “Türkiye zor bir süreçten geçiyor ve bu süreçte parti sahipsiz kalmamalıdır”. Bu açıdan Baykal'ın istifasının pratik bir değeri yoktur. Kendisi 22-23 Mayıs'taki Kurultay'a katılmasa bile, gıyabında aday yapılıp seçilmesi sürpriz olmaz. Bu yüzden CHP'de Baykal dönemi “şimdilik” kaydı ile bitmiştir.

Peki Baykal sonrası dönemde liderliğine aday olacaklar ne yapmalı? Bu soru şimdi daha önemli. Çünkü bugüne kadar CHP ile bağlantılı ya da CHP dışında sol arayışların aktörleri için CHP, hem örgütsel yapısı hem de tarihiyle yeniden umut haline gelecektir. Ancak ister dışarıdan ister içeriden CHP'de liderlik için kim aday olursa olsun şu iki konu üzerinde durmak zorundadır. İlki “solun ne olduğu” ve buna bağlı olarak “solun nasıl kitleselleşeceğidir”.

TÜRKİYE'DE SOL NEDİR?

Bugün sol, sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada önemli bir tartışma malzemesidir. Çünkü sol, öz olarak durağan olmadığı için ortaya çıkan her yeni durum bir adaptasyonu zorunlu kılmaktadır. Bu ise solu, sürekli yenilenen, yenilikçi ve aktif bir siyaset olmasını sağlamaktadır. Türkiye'de sol derin bir kriz yaşamaktadır. Bunun nedeni sol değerlere uzuklık ve bunun sonucu olarak da sol ile toplum arasında oluşan doğal boşlukt ve toplumun sola yabancılaşmasıdır. Bu yüzden Türkiye'de sol tartışması daha “geniş” bir kitle ile ve “derinlik”li yapılmak zorundadır. Burada ifade ettiğim derinlik, sol adına söz söyleyenlerin bulaşacağı en geniş yelpazeyi, derinlik derken de bu tartışmaları en aşağıdan yukarıya taşıyabilecek kişi ve kurumları ifade ediyorum.

Türkiye'nin siyaset dili, Batı ile aynı dili konuşsa da, öncelikle zihniyet düzleminde ve bunun sonucu olarak da pratikte önemli farklılıklara sahiptir. Batı'da mücadele sürecinde yani “oluşum” ekseninde anlam kazanmış kavram ve kurumlar, Türkiye'de bir “kuruluş” süreci içinde adlandırılmış ve tanımlanmışlardır. Bu sadece yapıda değil, dil de öyle olmuştur. Türkiye'de sol kaçınılmaz olarak bu süreçten beslenmiştir. Bu anlamda Türkiye'de soldan bahsederken, pozitivizmden beslenen ve tarihe ileri-geri kategorisinden bakan bir zihni anlayıştan tanımlanmış bir soldan konuştuğumuzu kabul etmemiz gerekmektedir. Bu sol, bugünün dünyasında “sol” değildir. Bir değerler sistematiği olarak sol, mutlak ve durağan değildir. Onu mutlaklaştıran anlayışlar “sol” değil, tam tersine kendine ne derse desin otoriter zihniyetin içine hapsolmuş “muhafazakâr”lıktır.

TOPLUMUN DEĞİL DEVLETİN PARTİSİ

Bugün Türkiye'de başta CHP olmak üzere, bir çok sol parti bu muhafazakârlıktan nasbini almaktadır. Çünkü bu partiler için sol, ideolojik olarak devletçiliğe yaslanmış, kaba bir “laik/çi/liğin -son zamanlarda milliyetçiliğin de sadece bir tür “yaşam tarzı” olarak savunulmasıdır. Ancak bu sol tanımı, bugünün dünyasında “sol/cu”'luk için ayak bağından öteye anlam ifade etmez.

Oysa sol, farklı toplumsal kesimlerin hak ve özgürlük taleplerinin kuşatılmasıdır. Bugünün dünyasında “sol”; herkes için özgürlük, eşitlik, demokrasi ve insan haklarını kısaca bunları da kapsayan bir ahlak savunusudur.

Var olan bu verili durumda solu ya da sol değerleri topluma taşımak ancak dönemsel ve somut kimi olayların yarattığı “kahramanlar” ile mümkün oluyor. Bu kişi/lerin yaptıkları çalışmalar çevresinde “insani/ahlaklı/güvenli” bulunduğu ölçüde bir bir tür siyasal öndere ya da lider adayına dönüşüyor. Mesela Gürsel Tekin ya da Kemal Kılıçdaroğlu böyle figürlerdir. Ancak işi bu kişi/lerin bunu gerçeğe yane siyasal duruşa dönüştürmesine gelince; kendilerine atfedilen ya da kendilerinin ifade ettiği kahramanlığın yerini, parti yönetiminin sol adına çizdiği dile bırakmaktadır. Bu tavır, açık biçimde toplum ile sol arasında önemli bir makas farkının olduğunu gösteriyor. Ve bu durumun nedeni yazının başında ifade ettiğim gibi Türkiye'de kendine sol diyen sürecin öyküsünde yatmaktadır. Yani Türk modernleşmesinin kendini sol olarak sunması ve savunmasından kaynaklanmaktadır. Bu sürecin yukarıdan ve sert biçimde yaşanması, bugün CHP'nin esas temsilcisi olduğu “muhafazakâr solu”, toplum nezdinde toplum dışında/düşman olarak algılanmasına ve tanımlanmasına yol açmaktadır. Yani otoriter zihniyet içinde yorumlanan modernliğin, ataerkil zihniyete dayanan toplum ile uyuşmaması bugün solu, toplumun dışında algılanmasına yol açmaktadır.

Bu yüzden Türkiye'de CHP'ye yönetmeye talip olanların işi gerçekten zor. Çünkü önümüzde öncelikli olarak duran “sol” değerler manzumesinin sahip olunun otoriter zihniyet dışında yeniden üretme zorunluluğudur. Bu ise kaçınılmaz bir tartışmayı zorunlu kılar. Yukarıda ifade ettiğim “genişlik” ve “derinlik” bu tartışmaları demokrat zihniyet içinde üretilmesi ile mümkün olacaktır. Bu açıdan yeni CHP yönetiminin solculaşması ve kendini toplumsallaştırmasının yolu, tarihsel bir “özeleştiri” ve “redd-i mirastan” geçmektedir. Yani sahip olunun otoriter söylem ve kurumlara mesafe almayı zorunlu kılmaktadır.

CHP TOPLUMLA NASIL BARIŞIR?

CHP'ye lider olacaklar böyle zahmetli bir sürece; hele hele Baykal'ın istifa etmek zorunda kaldığı olağanüstü şartlara ve kendi deyimleri ile Türkiye'nin geçtiği zor dönemde girebilirler mi? Zor. Türkiye'de solu/CHP'yi ancak, sol adına ahlaki olarak aynı kaygıyı duyanların başlatacakları uzun erimli bir hareket kurtarabilir. Bu süreç, hem solun yeniden konuşulmasını hem de farklı sol pozisyonlardaki bireylerin bir araya gelmesi işlevini kendiliğinden yaratacaktır.

Bu açıdan CHP'nin yeni yöneticilerinin CHP'yi kurtarmasının yolu ideolojik bir yenilenme ve dışa açılmadan geçmektedir. Bu anlamda toplumsal farklılaşmanın yoğun olduğu ülkemizde, farklı kesimlerin hak ve özgürlük taleplerini kuşatacak bir CHP'ye/partiye yani “gerçek bir sol” partiye her zamankinden fazla ihtiyaç vardır. CHP lider adayları için bunlar bir şey ifade eder mi göreceğiz.