Haksız sorulan sorulara açık ve net cevaplar

Oya Akgönenç
00:0015/06/2010, Salı
G: 14/06/2010, Pazartesi
Yeni Şafak
Haksız sorulan sorulara  açık ve net cevaplar
Haksız sorulan sorulara açık ve net cevaplar

Gazze yolculuğuna çıkan filo içindeki, 32 ülkeye ait 580 kişi bu yola çıkarken, müşterek bir 'Vicdan ve Adalet Bildirimi' yapmışlardır. Bu gerçeğe rağmen, filoya ve aktivistlere sorulan sorular düşündürücüdür

Gazze'ye insani yardım götüren 6 gemiden oluşan sivil filoya yapılan silahlı saldırı ve hukuk dışı muamele dünyanın pekçok yerinde sert tepkilere sebep olmuştur. Bu arada, Türkiye'de farklı yorumlar yapılmıştır. Kimi “liberal düşünce adına”, kimi, olaylara dar bir çerçeveden veya sadece bir parti gözlüğünden baktığı için, kimi de sırf farklı olmak için aykırı yorumlarda bulunmuştur. Basında ki tenkitler ve soruları ele alıp, cevaplamakta yarar vardır:

SORULAR VE CAVAPLARI

1. En çok sorulan veya tenkit edilen husus neden bu filoda çocukların ve 80 yaşındaki yaşlıların bulunduğu hususudur.

Cevap:

  • Bu filo ile yola çıkanlar, savaşa veya mücadeleye değil, yardıma ve destek vermeye gitmekteydiler. Dolayısı ile “iyi niyetlerini” en iyi şekilde ispat edecek olan husus da grupta sadece erkeklerin değil de kadınların, bir çocuğun ve yaşlıların da bulunmasıdır.
  • 80 yaşında olan kişi aynı zamanda II. Dünya Savaşı sırasında ki Holocaust -yani Yahudilere uygulanan sistematik soykırımı programından- kurtulan ve hakiki felaketin ne olduğunu bilin bir Musevidir. Onun için Gazzelilerin yardımına koşmak istemiştir. Bu kişinin katılımı son derece anlamlı barışçıl ve yapıcı bir jesttir.
  • 2. Diğer bir tenkit konusu ise “esir”, “şehit” gibi sözcüklerin kullanılması durumudur. Buna itiraz edenler, bu ifadelerin İsrail'de yanlış intiba yaratmasından endişe etmektedirler.

    Cevap:

  • Kendi isteği dışında, bomba ve kurşun yağmuru altında zorla ele geçirilen, elleri kelepçelen kimselere “esir”den başka bir şey denemez. İsrail bunları “esir” almıştır. İsrail'in verdiği mesaj da budur. Herhalde “misafir etmek için” bu şekilde davranmamışlardır. O halde neden bu “hangi terimler” telaşı?
  • O gemide, inandıkları bir davaya hizmet etmek için yola çıkan ve bu yolda ölen Müslümanlar “şehit” sayılır. Onlar bir trafik kazasında veya ecelleriyle ölmemişlerdir. “Yardım yapma mücadelesine giderken, haksız abluka altında olanları kurtarmaya çalışırken” İsrailliler tarafından kasten öldürülmüşlerdir. Başka isim kullanmak, yanlış ve yanıltıcı olur.
  • İsrail, savaşta olduğunu, Gazze'nin etrafına abluka koyduğunu ve buna karşı çıkanlarla savaşacağını bizzat kendisi ilan etmiştir. İsrail zaten, niyeti, ifadeleri ve amellerii ile savaş içerisindedir.
  • 3. Diğer bir soru da Türk Dış Politikası'na yöneltilmektedir: Komşularla, “sıfır problem” politikası yürütülürken, yardım konvoyuna katılmak hata değil midir denilmektedir.

    Cevap:

  • Hayır değildir ve burada bir çelişki de yoktur. Her türlü hukuksuzluk ve zorbalığa boyun eğmek, “sıfır problem” politikası değildir. “Sıfır problem” doğru ve hukuki olanı; insani ve müspet olanı yapmaya çalışma politikasıdır.
  • O halde, hiçbir kural tanımayan, açık de-nizlerde korsanlık yapmaya kalkanlara karşı bir direniş göstermek ve bu kuralsızlığa “dur” demek , “problemi sıfırlamak” için yapılan gayretler içine girer.
  • İsrail, gemide arama yapmak istiyordu ise Türkiye'den izin isteyebilirdi, Gazze kıyısından 72 mil uzakta, açık denizde korsanlar gibi hareket etmesine hiç lüzum yoktu. Bu saldırının, hiçbir hukuki geçerliliği yoktur. Burada sadece İsrail'in art niyeti ve kastı görülmektedir.
  • Şunun da bilinmesinde yarar var: “Mavi Marmara” gemisi yola çıkmadan önce, Türk Gümrük yetkilileri tarafından gayet dikkatli ve teferuatlı olarak aranmış ve “temiz” belgesi almıştır. Bunu bilmesine rağmen, İsrailin, “Mavi Marmara'ya” saldırısı tamamen düşmanca ve kasıtlı bir harekettir.
  • Diğer taraftan, İsrail'in, yardım gemilerini Aşdod limanına çektirmek istemesi, tamamen kendi arzu ve inadını gerçekleştirmekten başka bir şey değildir. Kimse de, buna boyun eğme mecburiyetin de değildir.
  • Yardım için ve barış içinde (beyaz bayraklar eşliğinde) seyehat edenlere, “suçlu” ve “esir” muamelesi yapmak, darb etmek ve onlara “te-rrorist”mişler gibi davranmak, hiçbir hukuk kaidesine uymamaktadır. Savaşlarda bile, “savaş kanunlarına göre”, cephe gerisine ilaç ve gıda götürülmesine izin verilmiştir. Kaldı ki bu filoda kimse savaşa gitmiyordu. Herkes, “Barış Gönüllüsü” olarak Gazze'ye gitmekteydi.
  • 4. Diğer bir soru veya suçlama da şu şekilde yapılmaktadır: “Başkaları Güneydoğu'ya gelip, orada ki belli gruplara veya PKK'ya yardım yapmak isterlerse bizim tepkimiz nasıl olur?”

    Cevap:

    Burada da çok büyük bir yanılgı mevcuttur. Çünkü:

  • Türkiye hükümetleri hiçbir zaman belli bir bölgeyi enterne etmemiş ve belli yerlerin etrafına teller çekerek veya başka türlü bir abluka altına almamıştır.
  • Türkiye, dışarıdan gelen yardımları da önlememiştir. Birçok Avrupa devleti, Güney ve Güneydoğu'ya her türlü yardımı yollamıştır. Bunlar milletvekilleri veya STK'lar eli ile gönderilen yerlerde dağıtılmıştır.
  • Türkiye'nin her bölgesinden pekçok yardım, Güney ve Güneydoğu Anadolu'ya her zaman gönderilmektedir. Pekçok STK oralarda rahatça çalışmıştır ve çalışmaktadır.
  • PKK, dünyaca kabul edilen bir terör örgütüdür. Gazze'yi idare eden “Hamas” ise, genel ve dürüst seçimlerle, % 71 oy alarak idareye gelmiştir. Bu iki organizasyon hiçbir şekilde kıyaslanamaz bile.
  • Gazze tam 3 yıldır sıkı ve sert bir abluka altındadır. Tellerle çevrilmiştir. Tüm çıkışlar kontrol altındadır. Deniz kıyılarında oturmak, balık avlamak bile yasak olup, İsrail sahil koruma gemilerinden ateş edilmektedir. Gazze'ye ilaç gıda, sağlık konusunda en elzem maddeler bile girememektedir. Gazzeliler, yavaş bir ölümle can çekişerek öldürülmektedir.
  • Gazze, dünya yüzünde bu şekilde bir duruma maruz kalan tek toprak parçasıdır. Koskoca İsrail'in mücadele ettiği bu Gazze bölgesi de ancak 6-7 Km genişliğinde ve 12-13 km uzunluğunda bir alandır.
  • 2008-2009 arasındaki Gazze savaşında, İsrail ordusu uçak ve tankları ile Gazze içindeki her yeri yakıp, yıkmış ve hatta BM, Kızılay, Kızılhaç hastanelerini bile vurmuştur. Buraların yeniden yapılması için Gazze'ye çimento almak izni bile verilmemiştir. Dolayısı ile durum hiçbir yerle ve hele Türkiye ile asla mukayese edilemez. Durumlar tamamen farklıdır. Buna rağmen, böyle bir mukayese yapmaya kalkanlar, ya olayları geniş düşünemiyorlar, ya olayları kasıtlı olarak çarptırıyorlar veya siyonist bir yaklaşım ile, günümüzün olaylarını unutturmak ve dikkatleri başka yere çekerek, kafa karışıklığı yaratmak istemektedirler.
  • AMBARGO KIRMA GİRİŞİMİ

    Gazze yolculuğu ve oraya giden filo içindeki, 32 ülkeye ait 580 kişi bu yola çıkarken, müşterek bir Vicdan ve Adalet Bildirimi yapmaktaydılar. Bu bildiriyi dünya duymuş ve anlamıştır. Buna ister takva (vicdan) deyin, ister dünya kamuoyunun müşterek vicdanının sesi deyin veya, isterseniz 'Hakkın ve Haklı'nın, güçlü olana üstünlüğü deyin, bu filodakiler bu zorlu hedefi gerçekleştirmişlerdir.

    Bu cesur ve azimli insanların fedakârlıkları ve gayretleri ile Gazze'nin perişan ve çaresiz durumu dünya gündeminin tam ortasına oturmuştur. Bu dava, şu veya bu kişinin; şu veya bu partinin değil, tüm bir milletin ve bütün insanlığın meselesi ve davasıdır.

    Sonuçta, iş gelip, Ortadoğu mücadelerinin merkezinde yer alan en önemli konuya ve felsefi çekişmeye dayanmaktadır. “Haklı olan mı güçlüdür? Ve sonunda kazanacak mıdır? Yoksa, güçlü olan mı zorla haklı çıkacaktır?” Zaten bütün Ortadoğu problemlerinin ana sorunu da bu noktaya odaklanmaktadır. Dolayısı ile olaylara ve gelişmelere, bu açıdan bakılacak olunursa, bütün bakış açılarının sonunda birleşeceği nokta aynı olacaktır, bu da: Haklı olanın, sonunda üstün olacağı ve galip geleceğidir.

    * Prof. Dr.; Saadet Partisi GİK Üyesi