Önce Necdet'i astılar

00:0013/09/2006, Çarşamba
G: 13/09/2006, Çarşamba
Yeni Şafak
Önce Necdet'i astılar
Önce Necdet'i astılar

Ankara İsmetpaşa'da 2 kişinin ölümüyle sonuçlanan kahvehane tarama olayının sanığı, lise öğrencisi Necdet Adalı, 12 Eylül darbesi sonrasında idam edilen ilk kişi oldu. Aynı gece Mustafa Pehlivanoğlu da asılmıştı.

12 Eylül sonrasının ilk idam edilen sanığı lise öğrencisi Necdet Adalı'nın koğuş arkadaşı Turgut Türksoy, Yeni Şafak'a, Adalı'yı anlattı:

"1976 yılında Ankara'da liseli gençliğin örgütlenmesi için Ankara'da Dev-Lis diye bir örgütlenme düşünülüyordu. O dönemde Ankara'da Altındağ semtinde oturan Necdet toplantıya gelmişti. Kurtuluş gurubunu temsilen ben Ulus bölgesinden, Necdet de Altındağ bölgesini temsilen katılmıştı toplantıya. Ben Altındağ Ticaret Lisesi'nde okuyordum, Necdet de Yıldırım Beyazıt Lisesi son sınıf öğrencisiydi. Necdet'le ilk tanışmamız o dönemde oldu, arkadaş olduk."

ULUCANLAR'DA BİRLİKTE YATTIK

"Daha sonra onlar bu idam edildiği davadan içerde yatarken, ben başka bir davadan girdim. Ulucanlar Cezaevi'nde uzunca bir süre yan yana yattık. Ben dışarı çıktıktan sonra sürekli görüşüne gittim. Ondan sonra ben Ankara dışında yakalandım onun için yüz yüze görüşme imkanımız kalmadı. Sürekli mektuplaşıyorduk. İdamı kesinleşenleri o dönem tek başına hücreye alıyorlardı. Mektup, görüş vs. yasaklanıyordu. İdamı kesinleştikten sonra ne mektup gönderebildim, ne de ondan bir daha mektup alabildim."

NİYE FİRAR EDEYİM

"Kişi olarak çok müthiş çalışkan, enerjik, arkadaş canlısı, halkını seven bir insandı. Çevresindeki insanların ve uğurunda öldüğüne inandığı halkın inanç değerlerine çok dikkat ederdi. Çok iyi futbol ve voleybol oynardı, hiç yorulmazdı. Kitap okumayı çok severdi. 1.85 boylarında sarışın, mavi gözlü aslan gibi çocuktu. Bir gün cezaevinde firar etmeyi düşünürken, firar etmeyi kabul etmedi. 'Ben suçsuzum niye kaçayım' dedi. Oysa başka arkdaşlar o günlerde firar etmişti. Böyle de yiğit bir arkadaştı."

HAKİMİN EŞİ İNTİHAR ETTİ

Necdet, İsmetpaşa semtinde bir kahvehane taranması nedeniyle girmişti cezaevine. O olayda 2 kişi ölmüştü. Ölenlerin MİT'ten oldukları iddia ediliyordu. Ne kadar doğrudur bilemiyoruz. Oysa daha sonra kahvehaneyi tarayanın başkası olduğu ortaya çıktı. O olaydan yargılandı. Oysa Necdet'i ben çok iyi tanıyordum. Bu olayla ilgisi olmadığını, baştan beri masum olduğunu sürekli söylemişti. Ve yargılandığı mahkemenin reisi Albay Hamdi Sevinç, aynı zamanda benim nişanlım olan Fatma Nur Sevinç'in babası idi. Albay Hamdi Sevinç, Necdet'in idam kararına şerh koyarak sanığın suçsuz olduğunu söylemişti. Bunun üzerine Genelkurmay tarafından hakkında ceza verildi. Daha sonra ordudan istifa etti. Ve daha sonra bu idam veren mahkeme başkanının eşi bu travmadan dolayı intihar etti. Çünkü kızı da Necdet'in arkadaşı idi. Necdet 1977'de hapse girdi, 1980'de idam edildi. 12 Eylül'ün ilk idamı oldu bu. Biz her 8 Ekim'de Necdet'in mezarının başına gideriz. Ve aynı gün asılan Ülkücü eylemci Mustafa Pehlivanlıoğlu var. Büyüklerimiz oraya gidince, Mustafa için de dua ediyor. Ben de idamdan yargılandım ve beraat ettim. Örgüt üyesi olmak ve sahte kimlikten 11 yıl boşu boşuna yattım."

ŞAKA GERÇEK OLDU

Biz bunun farkında olmadan Necdet'e şaka olsun diye o uyurken ranzasına idam ipi takmıştık, yani yağlı imlik denilen. Uyandığında çok kötü oldu, şakayı kaldıran ve kendisine şaka yapılmasını seven o Necdet çok sert tepki verdi. Biz inanamadık böyle tepki göstermesine, fakat daha sonra ben de idamdan yargılandım. Rüyalarımda idamı her gün germeye başladım. Ne kadar dehşet verici olduğunu sonra ben de anladım ve Necdet'e hak verdim.



'Saçlarına yıldız düşmüş' şiiri Necdet için yazıldı

Necdet'in ailesi Altındağ'da oturuyor. Abisi Ayhan Adalı o da vefat etti. Ailesi çok gariban ve yoksul bir aile. Tapusuz bir gecekonduları var orada yaşıyorlar. Nevzat Çelik, 'Saçlarına yıldız düşmüş koparma anne' şiirini Necdet için yazdı. Ailesi kesinlikle Necdet'le ilgili görüşmüyor. Kırgınlar herkese, herkesi vefasızlıkla suçluyorlar. Sadece ölüm yıldönümlerinde hatırlanıyor. Bu da acı bir şey sanki üzerinden siyaset ve ticaret yapılıyor gibi.

Kenan Evren hala 12 Eylül'de idam edilen kişilerle ilgili 'Hiç bir vicdan azabı duymuyorum, müsterihim' diyor. İdam geri dönüşü olmayan ve telafisi mümkün olmayan bir ceza. Bir insanın canını alıyorsunuz, sonra haklı mı haksız mı diye anlaşılınca, geri dönüşü yok. Böyle acımasız, böyle intikam alırcasına bir ceza sistemi idam. Bunu yaşamayan bilmez. İdam cezası almış olmak ve idamı beklemek çok farklı bir duygudur. Herkes mutlaka ölüyor sonuçta ama, öleceği günü bilmek ve çok yakın olduğunu bilmek ve nasıl öleceğini bilmek, çok müthiş dehşet bir duygudur.