Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, krize doğrudan katkısı bulunmayan ve nüfuslarına oranla küresel refahtan sınırlı pay alan ülkelerin sınırlı dayanma güçleri nedeniyle, krizin en masum, ama en ağır kurbanları olduğuna dikkati çekerek, "Bu noktada, özellikle dünya ekonomisine yön veren ülkelere önemli görevler düşmektedir " dedi. Erdoğan, hükümet olarak, yürürlüğe koydukları kapsamlı ekonomik reform programını aynı titizlik ve disiplinle bundan sonra da uygulamayı sürdüreceklerini belirterek, "Amacımız, büyümenin sürdürülmesi, mali disiplinin korunması, makro ekonomik dengelerin muhafazası, yeni istihdam imkanlarının oluşturulması, para ve döviz piyasalarında istikrarın devam etmesidir" dedi.
Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı George W. Bush'un ev sahipliğinde düzenlenecek G-20 Toplantısı için geldiği Washington'da, Ulusal Basın Kulübü'nde, Türk ve Amerikalı basın mensuplarının katılımıyla düzenlenen toplantıda, "Gelişmiş dünya ekonomilerinin finans piyasalarında başlayan, ki buna özellikle bazıları 'ekonomik' diyor ama bu çok açık net finans piyasalarındaki bir krizdir.Ve giderek buradan reel sektöre yayılan bu kriz, tüm dünya ekonomilerini de bu nedenle etkisi altına almaya başlamıştır" diye konuştu.
Erdoğan, krize doğrudan katkısı bulunmayan ve nüfuslarına oranla küresel refahtan sınırlı pay alan ülkelerin sınırlı dayanma güçleri nedeniyle, krizin en masum, ama en ağır kurbanları olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:
"Bu noktada, özellikle dünya ekonomisine yön veren ülkelere önemli görevler düşmektedir. Uluslararası finans piyasalarını güvene kavuşturacak acil tedbirler alınması, uluslararası denetim organlarının daha sağlıklı ve etkin bir mekanizmaya kavuşturulması aciliyet arz etmektedir. Elbette, alınacak tedbirler, sermaye akışlarına yeni engeller çıkarmamalıdır. Ticarete engel konulmaması ve korumacı eğilimlere karşı çıkılması, bu krizin etkilerinin hafifletilmesi bakımından bana göre son derece önemlidir. DOHA Ticaret Müzakereleri'nin bir an önce başarıya ulaştırılması da, dünya ticaretinin serbestleştirilmesine hizmet edecektir. Krizin, uluslararası işbirliğinin en yüksek düzeyde ve mümkün olan en geniş temsiliyet oranı ile sağlanarak aşılabileceğine inanıyoruz. Bu noktada, dünya ekonomisinin yaklaşık yüzde 90'ını, dünya ticaretinin yüzde 80'ini ve dünya nüfusunun üçte ikisini temsil eden G-20 ülkelerinin katkıları büyük önem taşımaktadır. Bugüne kadar toplantıları Bakan düzeyinde yapılan G-20'nin, bu kez Washington'da Devlet Başkanları, Hükümet Başkanları düzeyinde toplanıyor olması, G-20'ye ilişkin bu düşüncemizi teyit etmektedir."
Erdoğan, zirve toplantısından beklentilerinin, 'krizin gerçekçi ve dürüst bir analizini yapabilmek ve üzerinde öncelikle çalışılması gereken konuları belirleyebilmek' olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti: "Bildiğiniz gibi Türkiye olarak 2001 yılında karşı karşıya kaldığımız ağır ekonomik krizi, yürürlüğe koyduğumuz sıkı mali önlemlerle ve yapısal reformlar sayesinde başarıyla atlattık. G-20 üyesi olarak, hepimizin hayatlarını yakından etkilemekte olan bu krizin aşılması için tecrübelerimizi paylaşmaya hazırız. Türkiye, Avrupa Birliği'ne tam üyelik sürecinin de katkısıyla son yirmi yıldır köklü bir değişim sürecinden geçmektedir. Demokratikleşme, insan hakları,hukukun üstünlüğü, iyi yönetişim gibi alanlarda kapsamlı gelişmeler yaşanmıştır. Özellikle ekonomik ve mali alanda uygulamaya koyduğumuz yapısal reform programısayesinde Türkiye, son yıllarda örnek bir performans sergilemiştir. Türkiye ekonomisi, 2003-2006 döneminde ortalama yüzde 7.3'lük büyüme oranı ile aynıdönemde yüzde 4.7 oranında büyüme kaydeden küresel ekonominin çok üzerinde bir performans göstermiştir.2007 yılında yapılan seçimlere ve küresel düzeydeki mali dalgalanmalara rağmen ekonomimiz yüzde 4 civarında büyümüştür. 1995-2001 dönemi ortalaması yüzde 71.6 olan enflasyon oranımız, aldığımız tedbirler neticesinde 2002-2007döneminde ortalama yüzde 13.6 olarak gerçekleşmiştir."
Erdoğan, büyük bir titizlik ve ciddiyetle uyguladıkları ekonomik reform programı çerçevesinde mali sektörü yeniden yapılandırdıklarını ve özel sektör odaklı büyümenin önünü açtıklarını anımsatarak, şöyle devam etti: "Devleti ekonominin, ticaretin içerisinden adeta tamamıyla çektik. 2006 yılında 7 bin 214 Dolar olan kişi başına gayrı safi hasılamız, 2007 yılında 9 bin 305 Dolara yükselmiştir. Doğrudan uluslararası yatırım girişi 2007 yılında 22.3 milyar Dolara ulaşmıştır. Keza 2006 yılında 85.5 milyar Dolar olan ihracatımız 2007 yılında 107 milyar Doları aşmıştır. Şu anda ise 133 milyar dolara ulaşmıştır. Ve bu artarak devam etmektedir. Kaldı ki kişi başına gayri safi yurtiçi hasaplada da durum çok daha ilginç bir noktaya geldi bizim belirlemiş olduğumuz hedef 10 bin Dolardı bunu da aşmış bulunuyoruz. Türkiye, 79 senede gayri safi yurtiçi itibariyle 230 milyar dolara ulaşmışken, 4.5 yıl içinde bunun üzerine 429 milyar dolar ilave etmek suretiyle 2007 sonu itibariyle 659 milyar dolara ulaştı. 2008 yılı sonu itibariyle 750 milyar dolara doğru gayri safi yurtiçi hasılamız gidiyor, büyük ihtimalle de 750 milyar doları aşabiliriz. Tabi bütün bu gayretlerle bir gerçeği ortaya koymak istiyorum. Bu Türkiye'nin yakaladığı heyecandır, Türkiye'nin dünya sıralamasında 17., Avrupa Birliğine üye ülkeler itibariyle ise 6. büyük ekonomiye sahip olduğunun rakamlarıdır."
Sadece bu rakamların bile Türkiye'nin yükselen piyasa ekonomileri arasında neden yer aldığını yeterince açıkladığını belirten Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:"Hükümet olarak, yürürlüğe koyduğumuz kapsamlı ekonomik reform programımızı aynı titizlik ve disiplinle bundan sonra da uygulamaya devam edeceğiz. Amacımız, büyümenin sürdürülmesi, mali disiplinin korunması, makro-ekonomik dengelerin muhafazası, yeni istihdam imkanlarının oluşturulması, para ve döviz piyasalarında istikrarın devam etmesidir. Gerçekleştirdiğimiz reformların ve neticelerinin özellikle bu küresel ekonomik kriz ortamında umutlu ve iyimser olmak için haklı bir neden, çıkış yolu arayan ülkeler için de iyi bir örnek olduğuna inanıyorum. Küresel bu krizin sona ermesi, etkilerinin ortadan kaldırılması için gösterilen tüm çabaların bir an önce başarıya ulaşmasını diliyorum. Bunun için de yarın biraya geleceğimiz tüm devlet başkanlarıyla hükümet başkanlarıyla bunun müzakeresini yapacağız. İnanıyorum ki tüm liderler olarak nasıl bir çıkış noktası bulunacağını orada belirleme fırsatını yakalayacağız. Tabi ki gelişmiş, gelişmekte olan ülkeler ve yoksul geri kalmış ülkeler noktasında ortak bir çalışmayı yürütmek ve bütün bu çalışmalarla geri kalmış ülkelerin buradaki sıkıntılarını çok daha asgariye indirmek ve onları bu süreçten en az bedelle, faturayı onlara kesmeden bu süreçten onları çıkarmaktır diye düşünüyorum."