Eşrefpaşalılar filmi Anadolu'nun İstanbul'a karşı duruşu

Dilara Polat
00:006/03/2010, Cumartesi
G: 5/03/2010, Cuma
Yeni Şafak
Eşrefpaşalılar filmi Anadolu'nun İstanbul'a karşı
Eşrefpaşalılar filmi Anadolu'nun İstanbul'a karşı

Eşrefpaşalılar filminin başarılı oyuncusu ve tam anlamıyla bir İstanbul tutkunu olan Sinan Taymin Albayrak'la, Anadolu'nun İstanbul'a karşı bir duruşu olarak ifade edilen filmini konuştuk. Sloganı küfürsüz mizah olan film alışılagelmiş mizah algılarını değiştirmeye aday

Eşrefpaşalılar filminde bir imamı canlandırıyorsunuz. Biraz rolünüzden konuşabilir miyiz?

Bugüne kadar alışık olduğumuz o klasik hoca tiplemelerinden farklı olduğunu söyleyebilirim. Hani alışık olduğumuz bir hoca tipi vardır ya sakallı, asık yüzlü. Bu hoca ise yüzünde güller açan biri, senden benden, insan olan, Allah sevgisini gerçekten içinde barındıran bir hoca. Ama en önemlisi öyle güzel bir anlamla geliyor ki mahalleye, aslında kendisi de yeni bir anlama kavuşuyor.

Bu rol size geldiğinde yaklaşımınız nasıl oldu?

Hoca karakterini okur okumaz çok sevdim. Senaryonun bütünlüğü içerisinde çok hoş bir yeri vardı. Hocalık, güruhluk denen bir şey vardır. Hitabet yeteneği güçlü olan birtakım vaizler, din ulemaları belki de bir süre sonra o yetenekleriyle bir güruh toplarlar etraflarına. Etrafları kalabalıklaşmaya başlar. Bir süre sonra gerçekten psikolojik olarak yüksek bir gurura kapılırlar. Halbuki tam tersine daha alçakgönüllü, daha nefsini dizginlemiş, Allah'ın dilediği ölçekli olmak yerine, büyük bir kibirle davranırlar. Ama önemli olan doğal kalabilmek. Bizim hocamız bunu başarıyor.

Sizin camiyle ilişkileriniz nasıl? Alıştığımız hoca anlayışını değiştirecek bir hocayla karşılaştınız mı?

Evet, karşılaştım ve bundan da mutluyum. Ben cuma namazlarında çok cami dolaştım. Arzu ettiğim bir hoca vardı ve bir gün onu bulacağıma inandım. Buldum da... Ben devletçi konuşan hoca değil halkçı konuşan bir hoca istiyorum. Çevresinde olup bitene duyarlı, sessiz kalmayan, sosyal olan bir hoca. Bir de Türkçeyi kullanım şekli, sesi, kulağı olmayan bazı insanlar bu işi yapıyor. Allah'ın kelamı veya Kur'an-ı Kerim'den bir şey okunduğu zaman bana şiir gibi gelmeli, şerbet gibi akmalı kulağıma.

Bu filmin sloganı küfürsüz mizah. Bizde şöyle bir algı var. Komedi olacaksa mutlaka içinde küfür olmalı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Komedi için sizce küfür şart mı?

Ben aslında tatlı küfür severim. Benim babam bana eşek sıpası dediğinde ben mest olurum. Ama bizim bu son yıllardaki Türk filmlerindeki mizah anlayışını benimsemiyorum. Bizim filmimizde küfür yok. Çok akıllıca kullanılmış argo ve küfürsüz, anlam dolu, kulağı titreten kelimeler var. Küfrün yerini baya güzel tuttuğunu düşünüyorum.

Peki, filmde anlatılmak istenen şey tam olarak ne?

Bu film Anadolu'nun İstanbul'a karşı duruşu aslında. İstanbul'un yıprattığı temiz bir anlayışı yeniden toparlamaya çalışıyor. İnsanlara eski Türk sinemasındaki o sadeliği, içten muhabbeti ve tebessümü yeniden vermeyi hedefliyor.

Filmle ilgili beklentileriniz ne?

Film adına dileğim büyük bir seyirci kitlesine ulaşması. Ben alacağımı aldım. Bu filmde oynarken zaten dileğimi buldum. İçime sinen ve naif bir proje oldu. Böyle güzel bir projenin içinde olmaktan çok mutluyum.

Eşrefpaşalılar'ın mahallesi Türk tiyatro tarihinden beri alışılagelmiş mahalle kültürünü hatırlatıyor bize. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Osmanlı zamanında Pargalı İbrahim Paşa'nın anılarını anlatan İtalyan bir esirin hatıratında İstanbul'a dair gözlemlerinden bir tanesi şöyle: “Esnaf dükkanını açtığı zaman yanındaki komşusuna günü bereketli ve güzel geçsin diye gül verirmiş.” Mahalle muhabbeti çok güzeldir.

Siz mahalle kültürünü hissederek yaşadınız mı?

Tabii. Özellikle hep ona dikkat ederek mahalle seçerim. 4 yıl Ortaköy'de oturdum. Her gün bir olay yaşardık. Kavgalar, gürültüler olurdu. Ama ben bayılırdım oradaki canlı mahalleye. Karşımda hurdacılar vardı, onlara hep çaya giderdim, onlar bana gelirdi. Nasıl güzel bir sohbet vardı. Zaten bir ortamda selam kelam varsa, sen tebessüm ederek yürüyorsun. Mahalleye girdiğin zaman evine girmiş hissi yaşıyorsun. Şu an kapıdan girsen bile evine girdiğini hissedemiyorsun. Çünkü bizi tebessüm ettirecek bir kelamla karşılaşmıyoruz. Mahalle kültürünü bu yüzden çok severim.

İSTANBUL ONU HEYECANLANDIRIYOR
Almanya'dan gelip İstanbul'da yaşamak bir adaptasyon sürecini doğurdu mu?

Çok... Benim İstanbul'a alıştım demem iki senemi aldı. Şimdi gerçekten İstanbul dışında bir şehirde yapamıyorum. Sessizlik beni çok yoruyor. Ben sessizliği kendi dilediğim zaman bulmak istiyorum. İstanbul'da her şeyi bulabilirsin. Bence İstanbul'un en güzel yanı yarın bir şey olacağını bilirsin. İyi ya da kötü mutlaka bir şey olur. Bu da insana yaşadığını hissettirir. Bu heyecanı sevdiğim için İstanbul'dan başka bir yerde yapamam.

İstanbul sizin için ne ifade ediyor?

İstanbul'u çok seviyorum. İstanbul benim için yalnızca bir şehir değil. Yaşam hissini veren devasa bir hücreye sahip, her sabah uyandığımda o hücrenin bir parçası bana nüfuz ediyor. Acıyı da mutluluğu da onun sayesinde hissediyorum. Bu şehirde asla uyuşuk kalmıyorum.

İNSANİ DEĞERLERİ YAŞATIYOR
Çok gelenekselci bir yapınız var. Aile yapınızın duruluğu, samimiliği, size öğrettikleri mi bu güçlü duruşunuzu oluştururken sizi etkiledi?

Evet, gelenekselciyim ve insani değerleri hep yaşatmaya çalışıyorum. Ailemizde gördüğümüz şeyi yaşatmak istiyoruz. Ailem bana hep etrafıma nasıl bakmam gerektiğini öğretti. İlişkilerimde ya da hayatımda görmek istediğim pencere ailemin baktığı pencere diyebilirim.

Siz inançlı bir aileden geliyorsunuz. Oyunculukta ise nedense genel kanı tam tersi. Oyuncu inançlı olunca neden şaşırıp kalınıyor?

Bizim sanatçı dediğimiz insanlar, aydın olması gereken insanlar, yelpazelerini geniş tutmak yerine sığ düşünüyor. Ben camiamdan bu anlamda nefret ediyorum. Neye inanırsan inan, bir inanca sahip olman gerektiğine de inanmalısın. Biz insan olarak yanlışlara kapılabiliriz, o zaman bizi inanç ayakta tutabilir. Sanatçının aksine daha çok inançlı olması gerekir.

Maneviyatı güçlü bir insan olarak bu piyasada başarılı olabilmenin iyi bir örneğisiniz. Bunun için nelerden taviz verdiniz?

Ben televizyonda, sinemada çıplaklık kendi adıma istemiyorum. Biz de reklam aracı ve kaba et olarak sunuluyor. Ben ekran karşısında öpüşemem. Uzak duruyorum. Yadırganıyorum. Bu sene gelen dört projenin üçünü bu yüzden kabul etmedim. Oyuncu her şeyi yapmak zorunda değil. Ben önce insanım.

Epeydir bir dizide göremiyoruz sizi. Önümüzdeki günlerde yeni dizi projesi var mı?

Bir süre dizi yapmak istemiyorum. Mümkün olduğunca belgesel ağırlıklı ya da dizi dışında televizyona yapabileceğim şeyler yapmak istiyorum. Aklıma tamamen uyacak bir proje geldiğinde ancak kabul edeceğim. Biraz beklemek istiyorum.

Seyirci oyuncuyu aşağı yukarı hep aynı rollerde görmek istiyor. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz?

Uzun soluklu dizilerde seyirci oyuncunun canlandırdığı karakterle empati kurar. Oyuncu ise rengini açmak ister. Hep aynı renkte gitmek oyuncuya sıkıntı vermeye başlar. Ben artık farklı bir rolde oynamak istiyorum. Hep sevimli, iyi adam, naif rollerde oynadım, artık şiddeti oynamak istiyorum.

Sezai Karakoç'un hayatını anlatan 'Gün Doğmadan' belgeselinde yer aldınız. Sezai Karakoç sizin için ne ifade ediyor?

Yeni kuşağın ismini bilmediği kapalı bir şair. Sezai Karakoç'u çok yabani buluyorum. O yabaniliğini çok seviyorum. O kapalılığın içinde bu şiirleri nasıl çıkardı bilmiyorum. Özel hayatını ben de çok merak ediyorum. Evet, belgeselle bir şeyler öğrendik ama iç dünyasını o belgeselde göremedik. Saatlerce, günlerce Sezai Karakoç ile muhabbet edip, onun o kaynak yolunu bir anlamda deşifre etmek isterdim.


“HAKAN'A BENZEME İHTİMALİM YOK”
Ağabeyiniz Hakan Albayrak ile ilişkileriniz nasıl? Birbirine bağlı bir ağabey kardeş misiniz?

Biz her gün birbirini arayan bir ağabey kardeş değiliz. Hakan inanılmaz bir karakter. Zaten ağır yükler taşır omuzlarında. Tamamen verici bir insan, ben bu anlamda ailesine sabır diliyorum, ama onlar alışmış durumda.

Peki, Hakan Albayrak ile benzer noktalarınız var mı?

Yüzümüz… (Gülüyor)

Onun dışında?

Hakan'a benzeme ihtimalim yok. Aslında kimse Hakan'a benzeyemez. Onun yapmaya çalıştıklarının ancak zerresini yapabilirim. Onun duyarlılığına, içtenliğine ve gücüne asla sahip olamam. Ancak gölgesi gibi dolaşabilirim. Hakan'la gurur duyuyorum.