90'lardan bugüne toplum kırıkları

Hale Kaplan Öz
00:0018/05/2009, Pazartesi
G: 18/05/2009, Pazartesi
Yeni Şafak
90'lardan bugüne toplum kırıkları
90'lardan bugüne toplum kırıkları

Mehmet Eroğlu Fay Kırığı isimli üçlemesinde, 1990'lardan bugüne, gerilmeler sonucu toplumsal alanda oluşan kırıkları üç ayrı kitapla, üç isim üzerinden inceliyor. Serinin ilk kitabının ismi: Mehmet

Mehmet Eroğlu Agora Yayınları arasından çıkan son kitabı 'Fay Kırığı/ Mehmet'te ortalama insan üzerinden Türkiye'deki toplumsal yapının bir bölümünü inceliyor. Serinin önümüzdeki yıllarda yayınlanacak diğer iki kitabında ise Mehmet Eroğlu'nun 'toplumsal kırık' olarak ifade ettiği diğer iki katman ele alınacak.

Fay Kırığı üçlemesinin ilk kitabı Mehmet. Diğerleri de yine isim: Emine ve Rojin. Bu üç isim neye karşılık geliyor?

Roman aslında insanı anlatmak ama insanı anlatırken gerideki toplumsal dekoru da ihmal etmemek gerekiyor. O çerçeveden bakınca Türkiye 1990'dan beri önemli gerilimler yaşıyor. Bu gerilimlerin sonunda bana göre üç temel kırık oluşmuş. Bunlardan biri Laik-Müslüman kırığı, bir tanesi Türk-Kürt kırığı, üçüncü kırık bunların gölgesinde kalmış: Yoksulluk ve zenginlik kırığı. Tabii bu kırıkların iki yanında insan var.

Romanınızda bir başörtülü kahraman var, bir sonraki romanın da başkişisi olacak. Etrafınızda başörtülüler var mı nasıl bir çalışma süreciydi sizin için?

Etrafımda çok fazla başörtülü yok. Daha çok konuşma ve izlenimlerime dayanarak aktardım o kahramana dair özellikleri. Daha da devam edecek bu araştırma çünkü hemen arkasından 'Emine' romanı geliyor. Bu benim için yabancı bir kültür. Ama unutmayalım ki ortalama insanı temsil eden, (Adım Mehmet ama bana benzemeyen) Mehmet de dışarıdan bir bakış açısı.

'Emine' romanında sosyal dönüşümü veya kırığı hangi açılardan inceleyeceksiniz?

Becerebilirsem İslam estetiği ile de ilgileneceğim. Kentlerdeki İslam algısı ile de gözlem ve düşüncelerimi aktaracağım bir sonraki kitapta. Mesela İstanbul 500 yıla yakın bir süre bir İslam imparatorluğunun merkezi olmuş. Burada bir İslam estetiği, kültürü oluşmuş. Ama cumhuriyetten sonra Müslümanlık kültürel olarak daha çok taşraya bırakılmış. Taşrada zenginleşen gelenekçi yaşam, büyük kentlere gelirken bir miktar taşrayı da getiriyor. Dolayısıyla estetik ya da kültürel açıdan baktığımız zaman, İslam'ın algılanışının geçmişle bir kopukluğu ortaya çıkıyor. Benim yapmak istediğim "Büyük kentte Müslümanlık nasıl olur?" üzerine bir düşünme ya da bu düşün-ceye bir katkı...

Asıl Mehmet'i konuşmamız gerek. Ortalama bir karakter ve çokça faydacı...

1990'dan beri, ortalama insanın baş şiarı kendini kurtarmak, köşeyi dönmek. Sıradanlık aslında bir insanın eğitimi ya da zekâ seviyesi ile ilgili değil. Hayata bakış açısı ve seçimleri ile ilgili. Mehmet'in bakış açısı da Türkiye ortalamasına uygun. En önemli sorun da bu zaten ortalama olmak. Küçük burjuvanın temel meselesidir kendini kurtarmak. Ben daha önce de ortalama insanı yazdım. Kendi çıkarlarını koruyan, duyarsız, toplumsal meselelere sırtı dönen, vicdanı sığlaşmış bundan da rahatsızlık duymayan bir insan güruhu var ve bize dayatılan sistem de bu.

Romanda, Kevser Hanım Kürt gelin istemiyor, Simin Hanım el sıkmayan İslamcı ortakları istemiyor... Bu ne zaman değişecek? İnsanlar ne zaman birbirlerini isteyecek?

Kentlerde birkaç kuşak geçirmiş bir nüfus elde edebildiğimiz zaman.


Üçlemenin amacı farkındalığı arttırmak

Adını Unutan Adam, Belleğin Kış Uykusu, Kusma Klübü gibi toplum hafızasına işaret eden romanların yazarı Mehmet Eroğlu, serinin her romanında bir kırığa işaret edeceğini söylüyor: 'Mehmet' bir anlamda giriş. 'Emine' de inançlı bir kadınla inançsız bir erkek birbirine âşık olduğunda, yani iki dünya birbirinin içine girdiğinde olabilecekler üzerine bir düşünme. Rojin ise Güneydoğu'da yaşanan savaşla ilgili. Hiçbir zaman böylesine büyük sosyal olayları romanlarla çözmek mümkün değil. Ama burada amaçlanan farkındalığı arttırmak ve olayların kişiler üzerinde nasıl etkiler bıraktığını ortaya sermek.