Şamil Tayyar bugünkü köşe yazısında, Anayasa Mahkemesi ile ilgili bir değerlendirme yapıyor.
Star Gazetesi Yazarı Şamil Tayyar bugünkü köşe yazısında, Anayasa Mahkemesi ile ilgili bir değerlendirme yapıyor.
Tırmanan terör, anayasa değişikliği paketinin ele alınacağı Anayasa Mahkemesi üzerindeki kuşatmayı gölgede bıraktı. Hedeflerinden biri, demokratik açılım çerçevesinde yargı reformunu akamete uğratmak olan terör eylemleri, bu yönüyle kısmen başarıya ulaştı.
Mahkeme üyesi Fulya Kantarcıoğlu'nun anayasa değişikliğiyle ilgili Adalet eski Bakanı Seyfi Oktay'la yaptığı görüşmede “taktik” içerikli ifadeler kullanmasının ortaya çıkması karşısında başlayan “ihsas-ı rey” tartışması unutuldu.
Bu arada iş dünyası, bürokrasi, asker ve yargı çevreleri, Anayasa Mahkemesi etrafındaki “iptal kuşatmasını” yoğunlaştırdı, bu hafta, en geç gelecek hafta iptal kararının verilmesi için bastırmaya başladı.
TÜSİAD Üyesi Mustafa Koç'un böyle bir ortamda “Referandum ülkeye yarardan çok zarar getirir” demesi, tesadüfi değildir.
Paketle ilgili incelemesini sürdüren Raportör Ali Rıza Çoban da raporunu kısa sürede tamamlaması için yoğun baskı altında. Baskılar sonuç verir ve rapor bu hafta tamamlanırsa karar için gün sayılacak.
CHP'nin iptal başvurusunun ele alındığı toplantıda ortaya konan görüşler, CHP'li Ahmet Tan'ın açıkladığı gibi eski ve yeni Anayasa Mahkemesi üyeleriyle yapılan görüşmelere dair gözlemler, başkent kulislerinde güvenilir kaynakların verdiği bilgiler, paketin şekilden girilip esastan bozulacağı iddiasını güçlendiriyor.
Mahkemede de saflar netleşiyor. Şu anda 6 üyenin iptal yönünde kararını netleştirdiği konuşuluyor. İptal için nitelikli çoğunluk, yani en az 7 oya ihtiyaç var. İptalcılar ortada duran 2 üyeden birini ikna ederse amaçlarına ulaşacak. Aksi halde, 6-5 üstünlüğü ele geçirseler bile iptal kararı çıkaramayacak.
Bir yerde “bıçak sırtı” durumu...
Kavganın şiddetini arttıran da budur aslında, muhtemel oylamanın kritik noktada seyretmesidir. Nihai karar için daha masaya oturmadan görüşlerini ortalığa savuran üyelerin ibretlik hali bir tarafa, iptalcilerin baskısını yoğunlaştırdığı isimler, renklerini belli etmeyen bu 2 üye.
Yoğunlaştıkları alan ise Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yeniden yapılandırılmasını öngören düzenleme. İptalci üyelerin talepleri ile HSYK, Yargıtay ve Danıştay'ın talepleri örtüşüyor.
Anayasa Mahkemesi'nin iptalci üyeleri, HSYK'ya 10 üyenin birinci sınıf hakim ve savcılar arasından seçimle belirlenmesi, 4 üyenin yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dalında görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından cumhurbaşkanınca atanmasını öngören 2 düzenlemeyi, anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen “hukuk devleti” ilkesine aykırı görüyor.
Hatırlayacaksınız, HSYK Başkanvekili Kadir Özbek, hakim ve savcıların kendi aralarından üye seçimine
tepki göstermişti.
Hakim ve savcıların kendi aralarından HSYK'ya üye seçebilmelerinin, hukuk devleti ilkesine aykırı olduğunu söylemek için herhalde “hukukçu” olmak gerekiyor. Çünkü sıradan her okuryazar bile anayasaya aykırı olmadığını bilir.
HSYK ile ilgili düzenlemeye dair hassasiyetlerini ortaya koyan iptalci üyelerin, Anayasa Mahkemesi'nin yeniden yapılandırılması ve diğer maddeler üzerinde tavır geliştirmemesi, ilginç. Kimileri bu durumu, iptal kararının sadece HSYK ile ilgili olacağı şeklinde yorumluyor.
Gerekçe olarak, Anayasa Mahkemesi ile ilgili düzenlemenin üyelerin eski talepleri doğrultusunda gerçekleştirildiği, itiraz edebilecekleri noktaların bulunmadığı görüşüne gönderme yapıyorlar.
İptalci üyelerin kararı sadece HSYK ile sınırlı tutmalarını, “Biz Anayasa Mahkemesi'nden vazgeçelim, siz HSYK'dan, orta yolda buluşalım” şeklinde pazarlık marjı olarak yorumlayanlar da var.
Top başkanda
367 kararına tanıklık etmiş bu coğrafyanın insanları, bir hukuk davasının pazarlık merhalesine sürüklenmesini skandal olarak görse de Türkiye'nin absurd gerçekliği olarak kabullenmek durumunda.