Beşiktaş'ta Cennet Apartmanı. Size Halit ve Gülper Refiğ'in yuvasından bahsedeyim. Duvarlar tavana kadar kitap raflarıyla dolu. Küçük ahşap baba yadıgarı vitrinin içinde Gülper Hanım'la çekilmiş fotoğraflar var. Yanında yeşil yapraklı çiçekler, eski yeşil koltuklar. Öyle bir düzen var ki bu evde bir objenin yerini değiştirsiniz hepsi domino taşı gibi devrilecek. Gülper Hanım cıvıl cıvıl bir kadın. Eşine bitmez tükenmez bir saygısı var. Hatta öyle ki röportajda kendinden daha çok Halit Bey'den bahsetti.Gülper Hanım Halit Bey'in üçüncü eşi. Daha önce yaptığı aşk evliliklerinden umduğunu bulamayan Refiğ 'görüce usulü'dediği evliliğinde çok mutlu. Aşk-ı Memnu filmiyle tanışmışlar. Müzikolog olan Gülper Hanım filmdeki Nihal karakterinin piyano çalan elleri olmuş. Onlarınki Aşk-ı Memnu (yasak aşk)dan çıkan doğru aşk.
Halit Refiğ: Diğer eşlerimi bir tarafa koyuyorum. Hayatımda en iyi anlaştığım insan. Gülper'den daha çok anlaştığım birine rastlamadım.
HR: Daha önce yaptığım evlilikler aşk evliliğiydi. Ama Gülper Hanım'la yaptığım mantık evliliği. Aşk zamanla oluştu.
HR: Ben mazbut bir ev hayatı istiyordum. Dostlarım da bana evlenebileceğim kadın adayları gösteriyorlardı. Gülper ile biz görücü usulüyle evledik. Beni ve onu tanıyan ortak dostlarımız vardı. Bizi biraraya getirmeye çalıştılar.
HR: Evet ben Aşk-ı Memnu hazırlıkları içindeydim. Piyano çalan genç bir hanımla çalışmam gerekiyordu. Bana Gülper Hanım'ı 'sana filmde piyano çalacak kişi' diye tanıştırdılar. Ama o fikrin arkasında başka niyetler varmış. Arkadaşlarım bizim iyi bir çift olacağımızı düşünüyorlarmış. Haksız çıkmadılar.
HR: Eğitimli, güzel, aklı başında, ortak yanlarımızın olduğu bir hanım. Benim evlilik mühessesi konusunda hayal kırıklığı yaşadığım bir dönemde çıktı karşıma.
Gülper Refiğ: Çok ülke gezdim, çok insan tanıdım. İngiltere'ye gitmemiştim. Sevdiğim adama saklamıştım orayı, Halit ile gittik. Çok çevre gördüm ama öyle bir insan istiyorum ki bir müziği dinlediğinde anlasın. O zamanlar ukala, ciddi gazeteler okuyan biriydim. Ama bazı şeylere karşı eksik kalıyordum.
Okuduğum bir romanı ya da gördüğüm birşeyi anlayamıyordum. Bunun arkasında neler var? sorularımın cevabını verecek kişiyi arıyordum. Hiç kimseye benzemeyen, romanların, filmlerin derinliklerini bilen biri olmalıydı. Ama böyle biri çıkmadı karşıma. Türkiye'ye döndüm. Annemle evde oturup piyano dersi verecektim. Ta ki Mustafa Ağaoğlu bizi tanıştırana kadar.
GR: Hayatımda ilk defa bir erkek bana çok lakayt davranmıştı. Erkekler konserlerime gelip orkideler yollarlar iltifat ederlerken, onun üstü başı çok normaldi ve bu söylediklerimin hiçbirini yapmıyordu. Kartını bana uzatıp 'Siz beni arayın müzikleri beraber yaparız' dedi.
GR: Birgün evine gittim. Küçük bir oda köşede yemek masası vardı. Silme bütün duvarlar çift sıra kitap ve plaklarla doluydu. Perdeler dökülüyor, sandalyeler kırık döküktü. Maddiyatla ilişkisi sıfırdı ama aksine çok zengin bir maneviyatı vardı. Film setine gidip gelirken konuşurduk. Anladım ki tanıdığım tüm insanlardan, hatta benden daha iyi müzik bilgisi var. Ciddi, mütevazı, doğru dürüst bir adam.
GR: Etmedim. Çünkü benim aradığım özelliklerin hepsine sahipti. Zaten ben içinde bulunduğum parıltılı dünyadan memnun değildim. Mesela; biz sokağa çıkıp yemeğe gitmeyiz. Halit sevmez öyle şeyleri.
GR: Hayır. Çünkü Halit ayaklı kütüphane gibi hergün yeni birşey öğreniyorsunuz. Kendi kültürümü ondan öğrendim ben. Halit aşırı ciddi ve dürüst biridir. İnsanlarda arayıp bulamadığım çok özelliği var. Ama o insanların kendisinden sıkılacağını düşünüyor. O büyük beyni çok az kimse anlıyor.
GR: Halit paradan nefret eden biridir. Çok varlıklı bir ailenin çocuğu olmasına rağmen, mirasını reddetti.
HR: Erkekler önce kadına eş olarak ondan sonra anne olarak bakar. Seçtiği kadından nasıl bir çocuğu olacağını düşünür.
HR: Evet. Anneye olan bağlılık ve bir anne ihtiyacı. Onda bulduğu sevgi ve şefkat duygusunu geliştirecek biri olması. Bu erkeklerin bilinçli yapmadıkları birşeydir.
Tabi bir zaman sonra anneliğe dönüşüyor. Kimseden görmediğim desteği veriyor. Herşeyimle ilgileniyor.
HR: Hiçbir zaman Gülper bana mesleki olarak akıl versin, ya da öneri getirsin gibi bir beklentim olmadı. Ama ben çalışırken destek ve güç vermesi önemli.
HR: Dışarıdaki eğlence hayatından hiç hoşlanmadım. Gençliğimde çok imkanım vardı. Dediğiniz gibi güzel kadınlarla çevriliydi her yanım. Tercih etmedim ve hiç de sevmedim. Çünkü benim maksadım işimi doğru dürüst yapmaktı, eşim de yanımda olsun istedim. Başımı dizine dayayıp dinlenebileyim.
GR: Çok uzak bir iş olduğu için. Çok ihtiraslı biri olsam konser piyanisti olurdum. Ama tuvaletler giyip, süslenip, sahnelere çıkmak bana göre birşey değildi. Bir yönetmenin size yönlendirmesi, hareketlerini belirlemesi, saatlerce sette beklemek inanın bana çok uzak.
HR: Oyuncuya göre rol değil role göre oyuncu seçiyorum. Mesela; ilk iki eşimle evliliğimin yürümemesinin sebebi, aktirist olmalarıydı. Oyuncuların hedefleri oluyor. Bunu gayet iyi anlıyorum çünkü bu işi yapmanın gereği budur. Ama o zaman ilgi bölünmesi oluyor. Mesleğine olan bağ ile kocasına olan bağ kıyaslanıyor. Yani zaman ilerledikçe biri diğerinin önüne geçiyor.
GR: Halit iki eşine de son derece saygı duyar. Halit eşlerinin dışında başka bir oyuncuyu bulduğu zaman, aralarında kıskançlık oluyormuş. 'Başrol olarak neden ben değil de bir başkasını tercih ettin' gibi.
GR: Ben Halit'den çocuğum olmasını çok istedim. Ama Halit'in hayatı maddiyata endeksli bir hayat değildi. Böyle yaşamayı kendisi seçmişti. Çevresindeki insanlara yardım yapardı ama para mefhumu yoktu. Düşündüm, bu bohem hayatın içinde bu çocuk ne yapacak, biz ona büyüyebileceği bütün imkanları verebilecek miyiz?
GR: Evet ama doğru birşey yaptığımı düşünüyorum. Doğrucu bir dava adamının yanında acı hayatlar yaşayabilirsiniz. Çocuk bunları yaşamak zorunda değil.
GR: Entelektüel çevreden düşmanlıklar var. Maddi manevi zor tarafları var. Hiç bir destekçisi yok Allah'tan başka. Birtek ben ve bir iki dostu var. Halit'in söylediği annelik bilinci orada devreye giriyor. Koruma içgüdüsü içindeydim.
HR: Ben Atatürkle ilgili film tasarılarının içinde bulundum. Atatürk'ün doğumunun 100. yılı belgeselini bana teklif ettiler. Atatürk ve Sanat diye bir belgesel yaptım. Kenan Evren cumhurbaşkanıyken Çankaya'da bir toplantı yapılıyor ve Atatürk filmi yapılmasına karar veriliyor. 1990 yılında içinde edebiyatçıların da olduğu 15 kişiye senaryosu yazdırıldı. O grupta ben de vardım.
HR: Gazi ile Latife senaryosunu yazdım. Heyet gelen senaryolardan ikisinin filme çekilmesini uygun gördü. Birisi benim yazdığım Gazi ve Latife öteki ise Refik Erduran'ın Metamorfoz. Metamorfoz çekildi.
HR: Metamorfoz bütçe olarak kolay, altından kalkılabilecek bir filmdi. Benim yazdığım konu daha problemliydi. 'Yorgun Savaşçı'nın yakılmasında çanak tutanlar kimlerse Gazi ve Latife filmi çekilecek dendiğinde yine kıyameti koparttılar. 'Atatürk düşmanına Atatürk filmi nasıl yaptırılır' diye.
GR: Eve tehtid telefonları geldi.
HR: Film yapılamadı ama Kültür Bakanlığı da senoryuyu kitap olarak bastı. Bir tek kişi çıkıpta kitapta Atatürk düşmanlığı var demedi. Bugün için ciddi bir Atatürk filmi yapmak imkansız.
HR: Hangi Atatürk?
HR: İki Atatürk var. Birisi cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Öteki Türkiye'yi batılı yapmak isteyen Atatürk. Ulusalcı Gazi mi, Avrupalı Atatürk mü? Ulusalcı Gazi'ye mesafeli yaklaşılıyor. Batılıların kabul edeceği bir Atatürk olması gerekiyor.
GR: Halit, Gazi Mustafa Kemal der. Ama Halit'in ve muhafazakar kesimin dışında Gazi diyen yok. Başbakanımız da Gazi diyor. Ötekiler demiyorlar çünkü Gazi dini bir terim. O yüzden ağızlarına yakıştırıp söylemiyorlar.
GR: Çok büyük acılar çektik ama oturup hiç ağlaşmadık. Halit bana 'Bütün arzularından vazgeçtiğin zaman mutsuzluktan kurtulursun' demişti. O bilinci taşıdığımız için gözyaşı dökmedik. Filme beş yılını verdi ve yakıldı. Hiç bir reaksiyon göstermedi.
GR: Bugün ben de Halit gibi oldum. Bundan onbeş yıl önce arkadaşları Halit'in Hollywood'da film yapmasını istemişlerdi. Filmin üzerinde biraz değişiklik yapalım dediler. Halit istemedi ve projeyi reddetti. O zaman çok üzüldüğümü hatırlıyorum. Maddi sorunlarımız geçecek diye düşünüyordum. Ama bugün çok boş birşey olduğunu düşünüyorum.
GR: Hiç birşey değişmeyecekti. Çünkü Halit'in Amerika'da Oscar kazanmış bir çok arkadaşı var . Evde oturup içiyorlar. O kadar boş bir hayatki Halit onun öyle olduğunu zaten biliyor.
HR: Hayatta bazı tercihler yaptım. Bunlardan ilki isteklerden arınmak oldu. Hayattan ve insanlardan hiçbirşey beklememek. İsteklerin insanda mutsuzluk yaratacağı düşüncesi ve mutsuzluğun insanların tatmin olmayan istekleri yüzüden ortaya çıktığını düşünüyorum.
HR: Askerliğimi Kore'de yaptım. Onların taşıdığı hayat felsefesinden çok etkilendim. Askerden döndükten sonra meslek alanı olarak sinemayı seçtim.
HR: Filmim yakıldığında çok üzüldüm ama öyle birşey hiç demedim.
HR: 'Yorgun Savaşçı'nın yakılmasıyla TRT ile başım derde girdiğinde Türker İnanoğlu bana yakınlık gösterdi. Önce bana kendi projelerinden film yaptırdı ve izleyici rekorları kırdı. Türker İnanoğlu kendine güveni olan bir yapımcıydı ve sıkışık zamanımda bana destek oldu. Ben onun istediği filmleri yaparken o da bana başka hiçbir prodüktörün yapmayacağı filmleri yapma imkanı sağladı.
HR: 'Karılar Koğuşu' filmi. Yakılan film Kemal Tahir romanından uyarlama. Türker İnanoğlu bana Kemal Tahir romanından film yapma imkanı verdi. Hangi Kemal Tahir? Koministlikten 15 yıl hapse mahkum edilmiş olan Kemal Tahir. Siyasi bir mahkum olarak hapse girmişken hapiste tanıdığı diğer mahkumlar ile nasıl edebiyatçı olduğunu anlatan bir konu. Hiç bir müdahalede bulunmadı.
HR: Beni azarladığı çok olmuştur. Aramızdaki en büyük fikir farkı benim tasavvufa çok değer vermem. Tasavvufu Türk kültürünün en güçlü kaynağı olduğunu düşünüyorum. Vahdet-i Vücud kavramına inanıyorum. Ona göre tasavvuf anti devletçilikti. Ben ise tam tersini düşünüyorum ama Kemal Tahir ile bu konuyu hiç tartışmadım. Onun bu konudaki düşüncesini zaten biliyorum.
HR: 'İki Yabancı' filmi. Bir Türk aydının batı karşısındaki şaşkınlığını anlatır. Ben çok keskin bir ulusalcıyım ve çok keskin bir anti batıcıyım.
GR: Ama bu bildiğimiz ulusalcılarla arasında çok büyük bir fark var. Çünkü Halit dinini iyi bilir ve Kuran'ın büyüklüğünün farkındadır. Filmlerinde bir ezan ve namaz sahnesi vardır. İslam'ı çok yücelten unsurları filmlere özellikle koyar.
HR: Ama İslamcı olduğum için yapmıyorum bunları. İslam ulusalcılığın bir parçasıdır. Bir maneviyat kısmı bir de maddiyat kısmı var. Ben çok koyu da bir devletçiyim. Onun kurucusundan yanıyım. Yani Gazi Mustafa Kemal Atatürkçüyüm.
HR: Atatürkçülük bir takım Atatürkçü geçinenler tarafından batıcılığın bir tanımı olmuştur. Ama benimki Gazi Mustafa Kemalcilik. Bağımsız milli devlet Atatürkçüsüyüm. Batı taklidi bir toplum ideali değil benimkisi.
GR: Tanınmış aydınların da içinde yer aldığı bir mekanda oturup konuşuyoruz. İslam ve Kur'an'dan söz açıldı. Halit ben 'Müslümanım' dedi. Sonra herkes birbirine girdi ve o mekandan ayrıldık. 'Senin gibi bir adam nasıl kendine Müslümanım der' diyorlar.