Türklerin ve Kürtlerin arasına örülecek milliyetçi duvarlar önü alınamaz sonuçlar üretebilir. Milliyetçilikler halkların barış içinde yaşamasına katkı yapamazlar. Bu yüzden AK Parti ne olursa olsun milliyetçilikten kaçınmalıdır
Kürt sorunu, Türkiye'nin tek sorunu değilse bile tarihsel derinliği ve etkisi bakımından en önemli sorunudur. Sorunun büyüklüğü sadece Türkiye'yi ilgilendiren bir sorun olmayıp uluslararası çok sayıda uzantısı olması dolayısıyladır. Bundan dolayı bu tip sorunları kendi içimize kapanarak çözmek mümkün değildir. Zaten mümkün olsaydı sorun bu kadar büyümezdi. Sorunun büyüklüğü aynı zamanda çözümü için atılan adımlarında çok boyutlu olmasını gerektirmektedir. Şunu ısrarla belirtmek gerekir ki, Türkiye özellikle son yüzyılda sorun çözme yeteneğini büyük ölçüde kaybetti. Bunun sonucunda var olan sorunları çözmek şöyle dursun bunlara her geçen gün yenileri eklenmektedir. Cumhuriyetin kurulduğu dönemlerden beri var olan Kürt sorunu neredeyse yüzyıla yaklaşan bir tecrübeye rağmen neden çözülememektedir? Görünen o ki, bütün siyasi geleceğini Kürt sorununun çözümlenememesi üzerine kuranlar bulunmaktadır. Bu sorunun çözülmesini engelleyen kim varsa denklemin dışına itilmelidir. Ne pahasına olursa olsun derin devlet ve derin PKK'nın sorun üzerindeki egemenliğine son verilmelidir.
Kabul edelim etmeyelim sorunun en önemli ayaklarından biri PKK'dır. PKK'nın 30 yıldır yaşanan süreçte beki de en büyük 'başarısı' yerel bir sorunu uluslararası arenaya taşımasıdır. Bu konuda yıllardır, devletin bir türlü demokratik hukuk devleti olamaması açığını PKK çok başarılı kullanmıştır. Ancak Türkiye'nin yürüttüğü komşularıyla 'sıfır problem' politikası, PKK'nın hareket alanını iyice daraltmıştır.
PKK'nın Kürt siyaseti üzerinde kurduğu baskı ve şiddete dayalı politika ise istediği desteği bulmasına yetmemiştir. Unutmayalım ki, son seçimlerde PKK, Kürtlerin ancak yüzde yirmisinin oyunu almıştır ve daha da önemlisi aldığı oy bir önceki seçime göre bir hayli gerilemiştir. Son dönemlerde gelişme eğilimi gösteren terör ise hiç şüphesiz PKK'nın yeni döneme ilişkin politikalarıyla ilgilidir. Kabul etmek gerekir ki, DTP bölge halkının önemli ölçüde desteğini AK Parti'ye vermesini engelleyememiştir. İç politika ile ilgili olan bu süreçte DTP, AK Parti'yi sertliğe sevk ederek onun da Kürt sorunu konusunda diğer partilerden farklı olmadığını göstermeye çalışmaktadır.
PKK'nın sertleşmesine yol açan ikinci husus savunduğu ideolojik şablonun Kürt halkında gerekli karşılığı bulamamasıdır. Bu noktada en önemli rolü dinin oynadığına hiç şüphe yoktur. Yıllar yılı PKK'nın dinle ilgili sorunlu bir bakışı olmuştur. Başlangıçta sosyalist bir temelden hareket eden örgüt halkla yüksek oranda gönül bağı kurmakta zorlanmıştır. Bu da karşılaştığı her türlü haksızlığa karşı bölge halkının PKK'yı çözüm olarak görmediğini açıkça göstermektedir.
Türk devleti, uzun yıllar boyu sorunu tam anlayamamış, bütün gelişmelere rağmen sorunu sadece güvenlik sorununa indirgeyerek tanımlamıştır. Bu indirgemeci anlayış sorunu çözmek şöyle dursun tam tersine her gecen gün daha da derinleştirmiştir. Artık yıllarca süren bir sorunla ilgili devlet aklının daha farklı çözünler üretmesi beklenir. Ancak bu konuda yeni açılımlar getirmesi gereken CHP ve MHP'nin çözümün değil sorunun bir parçası olduklarını kabul etmek gerekir. Bu iki partinin Kürt sorununa bakışı ırkçı ve totaliter özellikler taşımaktadır. Hatırlanmalıdır ki, eski Genelkurmay Başkanı'nın görevi sırasında yapılan sınır ötesi harekette bu partiler, yeni siyasi açılımlar getireceği yerde, sadece Kuzey Irak'ta neden yerleşilmediği ve daha uzun süre kalınmadığı noktasına itiraz etmişlerdi.
Şurası açık ki, Türklerin ve Kürtlerin en büyük ortak noktası İslam'dır. İslam'ın şu veya bu şekilde müdahil olmadığı hiçbir çözümün kalıcı olmasına imkan yoktur. Ne yazık ki, devlet elinin altındaki bu önemli açılımı kendi elleriyle tahrip etmektedir. Bu nedenle bölge halkı ne PKK'ya ne de devlete güvenmektedir. Yapılması gereken devletin bu bölge özelinde yeni ve etkin politikalar oluşturmasıdır. Gelinen noktada sorun kitlenmiş gözükmektedir. Ancak bunca deneyim sonucunda bazı sonuçlar çıkarmak gerekmektedir:
Şu noktayı hepimiz kabul etmeliyiz ki, Türkler ve Kürtler bu coğrafyada birlikte yaşamaya mahkumdur. İki halk o kadar iç içe girmiştir ki, bütün provokasyonlara rağmen hiç kimse bu birlikteliği bozamayacaktır. Halkların derin vicdanında yer tutan hak ve adalet duygusu sonunda politik geleceğini çatışma üzerine inşa eden aktörlerin bütün hesapları bozacaktır.
*Araştırmacı-Yazar