Diyarbakır'da halk oylaması süreci 'irade' mücadelesine sahne oluyor. BDP ve PKK halkın sandık başına gitmemesi için elinden geleni yaparken, Diyarbakırlılar, 'Evet, derseniz idam yeniden gelecek' diye kandırılıyor.
Kürt sorunu, terör belası derken huzurdan yana pek talihli olmayan Diyarbakır'da selam verdiğiniz herkesin anlatacak birkaç derdi var. Sorunlar, merkezdeki derli toplu semtlerden kenar mahallelere kaydıkça çeşitlense de bir noktada düğümleniyor. Kürt sorununa kafa yoran dindarı, sol görüşlüsü, esnafı, memuru, işsizi 'terör' deyip yaka silkiyor. PKK'nın vesayetinden kurtulmak istiyorlar. Halk oylamasını bu açıdan bir fırsat olarak görüyorlar. Fakat bir yandan 'boykot' kararı alan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) diğer yandan PKK'nın halkın yakasını bırakmadığı çok açık. Bu nedenle şehirdeki STK'lar caddelere astığı afişlerle, basın açıklamalarıyla 'irademe dokunma' çağrısı yapıyor.
Diyarbakır'ın yoksul semtlerinde yıllık geliri 10 TL olan aileler yaşıyor. Yokluğun, yoksulluğun tarifi yok. Belli ki yerel yönetim, ne yardım elini ne hizmetini ulaştırmış buralara. Öyle ki bu semtlerde yaşayan yoksul Diyarbakırlılar, büyük şehirlerin çöp toplama merkezlerinde hissedilen ağır kokuya mahkum edilmiş. Sokaklarda ne bir çöp kutusu, ne yoldan geçen çöp arabası… O sokaklarda dolaşırken fark ediyoruz ki yerel yönetimi elinde bulunduran BDP, yoksulluğun yanında bir de sağlıksız şartlara itilmiş Diyarbakırlılara farklı açıdan el atmış. Halk oylamasında sandık başına gitmemeleri için kara propaganda yapmaya başlamış.
Şehrin yoksul semtlerinden Bağlar'da ayaküstü muhabbet ettiğimiz bir kadın mahallede ağızdan ağza yayılan ilginç bir dedikoduyu anlatıyor. Ona da önceki gece komşusu söylemiş. Eğer halk oylamasında 'evet' oyu verirlerse Kenan Evren'in anayasası geri gelecekmiş. İdam yeniden yasalaşacakmış. Hatta ilk olarak Kürtler asılacakmış. 'Bu dedikodunun arkasında kim var' diye soruyoruz. Cevap: “BDP'lilerle PKK'lılar”
Dağkapı'da uzanan surların dibinde yürürken bir grupla karşılaştım. Biraz yaklaşınca 'Hiçbir anne ağlamasın' yazılı bir pankart gözüme çarpıyor. İnsan ve Erdem Hareketi Başkanı Ahmet Ay'la karşılaşıyoruz. Meğer terör nedeniyle akan kanın bir an önce durması için tek başına açlık grevine başlamış. Henüz ramazan ayı başlamamıştı ve açlık grevinin 7. günündeydi. Ay'ın 'Derdiniz nedir' sorusuna verdiği cevap, açlık grevinin sadece teröre değil darbelere de 'artık yeter' amacı taşıdığını ortaya koyuyor.
“Ben 50 yaşındayım” diyerek söze başlıyor açlık grevindeki Ay. 'Yeter' diye haykırdığı terörün 12 Eylül askeri darbesiyle hortladığını söylüyor. Diyarbakır Cezaevi'nden Diyarbakır sokaklarına yayılan çığlıklara tanık olmuş. “Oradaki insanlık dışı muamele, insanları şiddetle hak aramaya sevk etti, PKK doğdu” diyor. Ardından da şekerli suyundan bir yudum alarak 26 yıldır kanla beslenen süreçten bahsediyor. Ağzından “26 yıldır kardeşlerimizin çocukları birbirini öldürüyor” sözleri dökülüyor. Diyarbakır Cezaevi'nden yayılan şiddet sarmalının 60 bin anneyi ağlattığını dile getiriyor ve ekliyor: “Ben Müslüman'ım, bu şiddetin bir 26 yıl daha yaşanmasını vicdanım almıyor.”
Söz dönüp dolaşıp yine halk oylamasına geliyor. Ahmet Ay da 'yetmez ama evet' diyenlerden. 12 Eylül'deki halk oylaması, darbe anayasasının tarihe gömülmesi adına önemli bir adım olduğunu vurguladıktan sonra “Paket, Kürt sorununu ilgilendiren bir değişiklik içermiyor. Fakat ileride yapılacak değişiklikler için zemin hazırlıyor” diyor. Diyarbakırlıların da, diğer şehirlerde yaşayan Kürtlerin de 'evet' oyu kullanacağına inanıyor. BDP'nin 'boykot' kararını hatırlattığımızda ise bir başka umudunu dile getiriyor. BDP'nin kararını gözden geçirip tabanına 'serbestsiniz' diyeceğine inanıyor.
BDP'nin 'boykot' kararı üzerine konuşurken söze Sedat Doğan giriyor. Diyarbakır'ın tanınmış aktivistlerinden Doğan, bölge halkının değişiklik paketinin içeriğiyle ilgili bilgilendirilmesiyle ilgili önemli bir noktaya değiniyor. Mecliste 21 milletvekili bulunan BDP'nin 'Bölgenin temsilcisi biziz' dediğini hatırlattıktan sonra “AK Parti'nin bu bölgeden çıkardığı 80'in üzerinde vekili neden 'Hayır arkadaş, bu bölgenin büyük temsilcisi biziz' demiyor” diye soruyor. Doğan'a göre, halkın üzerindeki 'boykot' etkisinin kırılması AK Partili vekillerin sahaya inmesine bağlı.
BDP'nin 'boykot' kararı ve terör örgütü PKK'nın baskılarına rağmen Kürtlerin halk oylamasında 'evet' demesi gerektiğini söyleyen Diyarbakır Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Başkanı Vahdettin Bahadır, “Diyarbakır Cezaevi şehrin ortasında dururken başka türlüsü düşünülemez” diyor. Bahadır, darbecilerin işkence tezgahına çevirdiği Diyarbakır Cezaevi'ni 'insanlığın onuruna, haysiyetine, aklına, ruhuna ve vicdanına vurulmuş bir darbe' olarak tanımladıktan sonra sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bütün vahşetin, dramın, hiçleştirmenin, onursuz hale getirmenin bin bir çeşidi burada yaşandı. Diyarbakır Cezaevi denildiği zaman hiçbir dilde karşılığı olmayacak kadar derin vahşetlerin, zulümlerin, baskıların, acıların, işkencelerin yapıldığı bir merkez akla geliyor.”
Bahadır, 12 Eylül'de yapılacak halk oylamasında sandık başına giden Diyarbakırlıların 'evet' diyeceğine inanıyor. Halk oylamasının, iradesi ve hakları darbeciler tarafından gasp edilen Kürtler için bir fırsat olduğunu belirtiyor. Halihazırdaki paketin sorunlara tamamen çözüm üretmediğini bildiklerini söyleyen Bahadır, “1982 Anayasası birtakım kısmi değişikliklerle düzeltilemez. Ama darbe anayasasını değiştirecek en küçük adım bile önemli. Ardından gelecek demokratik adımlara yol açacaktır” diyor. Bahadır, anayasa değişikliğinin gerçekleşmesi halinde Kürt sorununun çözümü adına demokratik mücadelede önlerinin açılacağını dile getiriyor.