'Sözde değil özde açılım bekliyoruz'

Yeni Şafak
00:0026/11/2008, Çarşamba
G: 26/11/2008, Çarşamba
Yeni Şafak
'Sözde değil özde açılım bekliyoruz'
'Sözde değil özde açılım bekliyoruz'

Zaman gazetesi yazarlarından Nihal Bengisu Karaca köşesinde CHP'nin 'çarşaf' açılımına değinerek, yazısının başlığını 'Sözde değil özde açılım bekliyoruz' diye attı.

Nihal Bengisu Karaca'nın yazısında öne çıkan noktalar şöyle:


Yıllardır 'başörtüsü pek tabii siyasi simge olabilir, bir siyaset şiddet üretmediği sürece sembolü de tehlikeli addedilemez; gelgelelim Türkiye'de başörtüsü siyasi simge olarak kullanılmamaktadır; bu coğrafyada örtüyü siyasi simge olarak kullanan kadın varsa bile bu binde 1 oranında filandır' dedik durduk.


“YENİ AÇILIM SÖYLEDİKLERİMİZİN TURNUSOL KAĞIDI OLDU”

Sağolsun CHP'nin yeni 'açılımı' söylediklerimizin turnusol kâğıdı oldu. Kimse yanlış anlamasın, başörtülüler ille de AK Parti'nin, ille de SP'nin doğal kitlesidir ve çantada kekliğidir demiyorum ve diyemeyeceğim. Pek tabii örtülü bir kadın oyunu canı nereye isterse oraya verebilir/vermelidir. Ama herhalde mevcut CHP'ye üye olmak, apolitikliğin dik âlâsıdır. Çünkü neresinden baksanız CHP, karşısında tasarladığı gibi bir ulus, tasarladığı gibi bir 'vatandaş' görmek isteyen devletin partisidir. Ve tasarladığı makbul vatandaş, kesinlikle başörtülü bir vatandaş değildir. O yüzden başındakini, 'siyasi' bir sembol olarak gören bir başörtülü ya da çarşaflının bir rozet hatırına mevcut CHP'ye girmesi mümkün ve muhtemel değildir. İşin komiği, akraba hatırı, eş dost hatırı gibi Atatürk Türkiye'sine yakışmayan 'feodal' etkenler vardır işin içinde.

Gelgelelim istediğimiz kadar kafa bulalım, bu olayı 'CHP çarşaflı/başörtülüleri kullanacak, samimi değil' diye tek lahzada mahkûm edemeyiz. Bu, karamsarlığa yer olmadığını gösteren bir gelişmedir. Çünkü 'devlet'in, çünkü 'vatandaş'ın sistemin taa merkezindeki, kalbindeki kodlarının, karşılıklarının değişmeye başladığını gösterir.


“SAMİMİ MİSİN DENİZ ABİ?”

Zira siyasi partiler söz konusu olduğunda bahsi geçen 'samimiyet' bildiğimiz, anladığımız samimiyet değildir. Burada samimiyet 'Bu açılımla daha çok oy alacağımızda samimi misin Deniz abi?' düzeyinde bir samimiyettir. Siyasetçi için samimiyet, doğru sonuca giden doğru şeyi yapma konusundaki kararlılıktır. En iyi ihtimalle bir söz verdinse, vakti geldiğinde için atmıyorsa bile o sözü tutmaktır.


'SENİN OYLARINA TALİBİM' İMAJI

Deniz Baykal başörtülülere bir söz filan vermemektedir. Manzara demokrasinin hoşluklarından birine tanıklık etmekte olduğumuz gerçeğinden ibarettir. Bugünden yarına fiili bir değişikliğe neden olmayacak, ancak teorik olarak, CHP'nin bundan kelli dindar insanların da oylarına talip olduğunu, onların oylarını 'talip olmaya değer bulduğunu' gösteren bir 'hoşluk'. 'Aman ne önemli!' demeyin. 2007'nin seçim öncesinde Türkiye'nin güneydoğusuna gitmemiş olan bir partinin, güneydoğunun oylarını 'talip olmaya değer bulmamış' olan bir partinin, Cumhuriyet tarihinin en snob partisinin, bir kitleye 'senin oylarına talibim' imajı verecek eşiğe gelmesi, kesinlikle kayda değerdir. Deniz Baykal'ın ensesinde ne bozalar pişiriliyordur şu an, parti yobazlarının adama çektirdiği işkenceleri tahayyül edebiliyorsunuz değil mi?

Bir CHP'den daha fazlasını beklememek lazım. Verdiği plastik bir gül, -tamam o da bir şey- hoş bir jest, ama hepsi o kadar. Zira bu ülkedeki başörtülü kadınların ihtiyacı olan şey, ne devletin en tepelerinde temsil edilmek, ne de Atatürk'ün partisi tarafından onay görmek, rozetlendirilmek. Bunlara 'ay ne şeker bir durum' demek ayrı şey, ihtiyaçlarına karşılık bulmak ayrı şey. İhtiyaç ise belli: Eğitim görme şansı ve iş imkânı!


“BU ADAM SÖZÜNDE DURUR MU?”

Haaa, Baykal kalkar da, Gürsel Tekin'i tashih etme çabasıyla yaptığı 'üniversitelere sokmam' lafını unutturur, başörtülülerin üniversitelere girmesinin yolunu açacağı vaadinde bulunur ise...Hatta bu vaadi, 'cumhuriyeti kuran eller, cumhuriyeti tehdit etmez, olsa olsa temsil eder' gibi 'inandırıcı' verilerle de donatırsa... Bu vaadi öyle yuvarlak ve muallak bir 'bu sorunu çözeceğim' düzeyinde bırakmaz, vaadini açık ve seçik bir hedef olarak ortaya koyarsa...O zaman başka. O zaman, siyasetçi ile kitle arasındaki ilişkinin öyle aman aman duygusal bir ilişki olmadığını, karşılıklı olarak birbirini kullanma ilişkisi olduğunu bilen her makul ve mağdur insan, oturur ve şu iki şeyi düşünür: 1) Bu adam sözünde durur mu? 2) Neden olmasın?